11 Ocak 2019 Cuma

SA7363/KY1-CÇ573: Pusu

"Yok fesatlık benim içimde arkadaş! Hale bak! Kalkmış neler kuruyorum."


Ellerimi yıkamadığımı ikaz edince hışımla çevirdim başımı. Gözlerim, deyim yerindeyse çakmak çakmak olmuştu. Beklemediğim bir uyarıydı. O da benim tepkimi beklemiyor olacaktı ki geri çekilir gibi yaptı oturduğu yerde. 

Korkmuştu. Belli etmemeye çalıştı. Daha bir gülünç olmuştu. Başımı salladım. Yürüdüm. Üstüne vazife olmayan bir şeyi dile getirmenin ne ona bir yararı vardı ne başkasına. Ve canım da sıkkındı. Hala sıkkın. Doğru ellerimi yıkamadım. Hem yıkamayı da düşünmüyordum. Düşünmüyorum. 

Güneş batmak üzereydi sundurmaya çıktığımda. Lalettayin, eğri büğrü kütüklerden bir birine çakılmış kerevetimsi şeyin üzerine oturdum. Gören güneşin batışını izlemeye çıktığımı sanabilirdi. Değil. İçeride o sefille olmaktan bıkmıştım. Daha fazla dayanamayacağım açık. Bir an önce olup bitse işimiz ben de kurtulsam O da. Yoksa elimden bir kaza çıkacaktı. Çıkacak. 

Eğer istihbarat yalan çıkarsa ve boşu boşuna üç günümü burada geçirdiğimi anlarsam.. işte o zaman, işte o zaman burada tanıdığım bu adama yazık olacak. 

Beni bu adamla göreve gönderenlerde kabahat. Üç gün nasıl dayandım. Hayır sen kim oluyorsun? Sen kimsin benim ne yapmam gerektiğini bana söylüyorsun? Ben senden mi öğreneceğim temizliği? Senden mi öğreneceğim ayakta su içilip içilmeyeceğini? Kim oluyorsun? 

Çok sigara içiyormuşum.. ulan sen mi veriyorsun sigara paramı? Tam ağzıma kadar geldi. Diş sıka sıka ağzımda diş kalmayacak. Hiç bu kadar bunalmamıştım. Bu kadar uzun sürmemişti hiçbir bekleyiş. Hem tek başıma da yapabileceğim bir şey değil miydi sanki bu yapılacak olan? 

Kim bilsin hangi işgüzarın işidir. İki kişi göndermek daha bir ciddi görünüm kazandırır gibi bir algılamanın eseri kuşkusuz. Dönünce bunun da hesabını sormalı birilerinden. En azından birilerine durumu anlatmalı. İki kişinin istihkakı ayrı bir masraf olduğu gibi orada da bir adam –bunun neresini adamdan saymışlar onu da Allah bilir- eksilmiş oldu. Bir eksik, açılmış bir gedik demektir. Bu nasıl hesap bu nasıl bir strateji? 

Alıştılar! Birileri hesap vermemeye alıştı. İşte bütün bunlar o yüzden. Bir hesap soran olsa, bir bilinse hesap sorulacağı bakalım yine böyle gelişi güzel mi düzenlenir.. nasıl da her şey kırk ölçülüp bir biçiliyormuş görürüz. Hayır beyimiz yemekten sonra gayet doğalmış gibi bir geğiriyor.. ulan hiç değilse bir özür dile! “Pardon! Özür dilerim! Affedersin!” de de hoş görme imkânımız olsun. Benim yemekten sonra el yıkamamış olmamdan sana ne? Sana ne? Gidip gırtlağını sıksam mı? Ya da kafasına bir kurşun.. çatışmada oldu derim.. olup biter. Hoş gelip araştıracak değiller ya! 

En iyisi buradan aşağı inerken yar’ın bir yerinden aşağı.. ayağı kaydı derim. Arkasından kimsenin ağlayacağını, arayacağını sanmam.. dur sen! Belki de bu adamı ortadan kaldırmam istendi de ben anlayamadım. Bu adamdan kurtulmuş isteyebilirler. Muhakkak öyledir! Tüh! Niye fark edemedim ben bunu? Kahretsin! Daha dağı tırmanırken anlamalıydım. Niye dikkat etmem ki? Niye bu kadar gözü kör oluyorum ki? 

Üç gün boyunca bir cehennemde soluk almak zorunda da kalmazdım hem. Adı lazım değilin çıkarken ayağı kaydı. Bilseydim! Gerçi buraya kadar bana kılavuz oydu. Öyle denmişti. “Rehberin olacak! Varıncaya kadar onu izle! En ufacık bir sorun istemiyorum!” 

Hiçbir sorun çıkmadı. Sorun, rehber diye verdiğiniz adam. Kulübeden içeri adım attığımız andan itibaren başladı sorun. Ben alttan aldıkça o daha bir pervasızlaştı. Ya o sırıtışı! O yüzündeki iğrenç sırıtma. Yok! Daha fazla katlanamam! Hemen şimdi içeri girip işini bitirmeliyim. Hemen! Şu sigara biter bitmez içeri dalıp tam alnının ortasına dayayacağım silahı ve basacağım tetiğe. 

Gözlerimi kaparım tam tetiğe bastığım zaman. Daha önce yumarsam bakarsın hamlemi savuşturur.. ve benden daha önce davranır.. gözleri yumulu ateş etmek aptallık olur. Kesinlikle tam tetiğin “tik” sesini duyduğumda yumarım. Yakından birinin kafasına sıkmadım. Yakından bir insanın kafası nasıl parçalanır bilmem. 

İşte bu yüzden tedbirli olmalıyım. Bakarsın ölünceye kadar benimle yaşar gördüğüm. Kazınır beynime. Öylesi bir görüntüyle değil yıllarca bir gün bile nefes alamam. Kurtulmak için tutup kendimi mi asayım? Elbet değil! En iyisi “tik” sesiyle yummak gözleri. Ve yere düşen sesle arkamı dönüp gitmek. Gerçi cesedi yok etmem gerekir.. kulübeyi yakarım. 

Dışarı çıkmıştım derim. Pusu kurduğumuz ateşe vermişti ve çatıştık.. ismi lazım değil kulübeden çıkamadı. Yanarak can verdi, derim. Pusu kurduğumuzu zaten hallederim. Ya O beklediğimiz bugün de gelmezse! Gelmese de içeri girecek değilim. Burada, sundurmada yatarım. Donacak değilim. Biraz serin oluyor varsın olsun. İçeri giremem! Onun soluduğu havayı soluyamam. Olmaz. Dünyada olmaz. Buraya kadarmış. Evet! Bir de beni uyumsuz bilirler. Ya şu adı lazım değil!


***   ***   ***

Ne tuhaf! Bu kadar sinirleneceğini nereden bilebilirdim. Adam yemekten kalktı doğru tuvalete. Hani belki beklemenin verdiği yorgunlukla unutmuştur dedim. Fazla mı ileri gittim! Özür dilesem mi? Hepten yanlış mı anlar? Yola çıkmadan uyarmışlardı beni ya.. pek huysuz pek alınganmış.. doğrusu kulak asmalıymışım uyaranların sözlerine.. o ne bakıştı! Belki de yorgunluktandır.. belki de. 

Aslında pek göründüğü gibi, anlattıkları gibi değil. Mis gibi de çay demliyor. İlk önce benim bardağımı dolduruyor, bana veriyor sonra kendine alıyor. İyi adam. Biraz yalnız olmalı. Yalnızlıktan olmalı. Kimsesizlik insanı yabanlaştırır kuşkusuz. Ben de boş bulundum. Bir tür minnettarlık duygusuyla yaptım aslında. Yani benlik güderek yapmış değilim. Hem yediğimiz kaplar ayrı.. yüksekten bakmışlığım yok. Kime ne diye yüksekten bakacağım ki! Durup dururken kırdım adamı! Tüh! 

Yok gidip gönlünü almalıyım! Fazla örselenmiş olmalı! Çay da demlemedi. Kızmamış olaydı şimdi şöyle sıcak sıcak bir çayımız olurdu. İyisi mi ben demleyeyim. İş başa düştü. Hem hep o demleyecek değil ya. Bakarsın iki üç gün daha burada oluruz. Evet! Bu kere çayı demleyip gönlünü almalıyım. 

Yola çıktığımız andan beri bir kez olsun güldüğünü görmedim. O ne zırh öyle! O ne kapalılık. Çay için teşekkür edince nasıl da ters ters bakıyor. Pek yabani! Bu kadar örselenen biri neler yapmaz ki.. çok mu kızdı acaba! Bakışları pek berbattı. Pek! Bir çayla gönlünü alabilir miyim? Zor! Evet çok zor! Yine de bir denemekte yarar var. Başka ne yapacağım ki! Bakarsın birkaç gün daha kaldık. 

Somurtkan bir suratla karşılıklı nasıl oturup yemek yenir? Nasıl sürdürülür ki pusu? Pusuda itimat gerek. Sırtımı dönebilmeliyim. Sırtını dönebilmeli. Ne sudan bir şey için ne berbat bir içerleme..

Çay demlemesine demleyeyim de bu saatten sonra benim demlediğim çayı da içmez. Bak hala içeri gelmedi. Hem de sigara içiyor. Karanlık çöktü bu saatte dışarıda sigara içilmez.. içilmemeli. 

Söylemişlerdi, sıkı sıkıya tembih etmişlerdi, karanlık çöktüğünde –tam karanlık da değil, alacalık belirdiğine dışarıda olmayacak, hele hele sigara asla içilmeyecek, burada olduğumuzu belirtecek en ufacık bir işarete mahal vermeyecektik- dışarı çıkılmayacaktı. Gafil avlayacaktık. Başka türlü avlamanın imkânı yokmuş. Oysa dışarıda bizi ele verecek şeyleri yapıyor. Onca emek boşa gidecek. 

Gidip söylesem! Bir ‘elini yıka!’ dedim bakışlarıyla boğdu.. hepten üstüne gitmenin ne alemi var? Sakınıyordur kendini.. kuşkusuz sakınıyordur. İşinin ustası olduğu da söylenmişti. Bir sineği bile başından vuracak kadar keskin gözlüymüş. Elbet abartı bu. Başka ne desinler. Sineği bile uzaktan, gözden uzaktan başından vuracak kadar gözü keskin biri.. denmese ustalığı nasıl anlatılır. Elbet gerekecek abartı. Kusur sayılmaz bu. Sen de bilmediğin, tanımadığın birine boşboğazlık edip ne diye söz dersin ki.. huyunu suyunu bilmediğin birine abanmanın anlamı ne? Bu ne tedbirsizlik. 

Yine de iyi adam. Yalnız epey örselenmiş. Her halinden belli. Davranışlarından hemen anlaşılıyor. Kendini ne kadar sakınırsa sakınsın anlaşılıyor. Zavallı! Gerçekten. Hep itilmiş. Hep horlanmış. Belki de dostça bir el dokunmamıştır omzuna. Kim bilsin! İşte benim gibi bir boş boğaz böylesi zor zamanda bile abanırsa, abanıyorsa niye zırh yapmasın ki kendine? 

İsmi de garip: Haddad. Bundan önce hiç kimsede duymadım. Bir daha bir başkasında bu ismi duyacağımı da sanmam. Anlamı ne acaba? Konuşmaya fırsat verse.. o bakışlar.. o bakışlar yok mu? İnsanı kurşundan önce bulur. Kurşundan önce serer yere. Ne yapsam! Kaçsam mı? Ne derim sorarlarsa? Bakışlarından korkup kaçtım, diyemem ya! Hem onu yalnız nasıl bırakabilirim? Rehberi değil miyim? Onu geri götürecek ben değil miyim? Ben ne kötü kalpliyim.. aklımdan geçirdiğim şey onun çevresinden bile geçmemiştir. Ne ödlek adamım! 

Tek başıma içemem bu çayı. Niye girmiyor içeri? Acaba götürsem mi? Hani karanlıkta yanlış anlar falan diye.. olur a! İnsanlık hali.. bakarsın beni beklediğimizle karıştırır.. sonra telafisi zor şeyler olur.. hem iki kişi bir kişiden daha fazla dikkat çeker. Apaçık korkuyorum. Korktuğumu itiraf etmeye bile çekiniyorum. 

Ne zavallıyım yahu! Ne pısırık! Ben hep böyle silik oldum.. bir kere olsun başımı dik tutamadım. Ne kadar ödleğim! Düpedüz ödlek işte! İyi ki de dedim yıkamasını ellerini. Sen yemekten kalk, ellerini yıkamadan tuvalete gir. Çıktıktan sonra da yıkama. Ulan insan hastalanır. Hadi hastalıktan korkmuyorsun Allah’tan da mı korkmuyorsun? Rezil adam! Elbet söylerim yıkaması gerektiğini ellerini. Yine söylerim. Hah! Ne yani beni mi vuracak? Sıkar! Öyle uzaktan ateş etmeye benzemez. Benim elim de armut toplamıyor. Hem yakından kim daha üstün bilinmez! Hele bir yeltensin. 

Ben niye böyle utanmazım? Ne iğrençmişim! Ben ne fesatmışım be birader! Durduk yere günahını alıyorum adamın! Niye beni öldürmek istesin? Sırf ellerini yıkamadın sözünden adam vurulur mu? Kolay mı öyle? Demek ben böyle bir şey yaparım.. yaparım ki rehberliğiyle görevlendirildiğim kişi hakkında bunu düşündüm. Yok fesatlık benim içimde arkadaş! Hale bak! Kalkmış neler kuruyorum.


 ***   ***   ***

Rehber kapıyı hafif aralayıp başını korka korka uzatıp;

- Haddad, çay hazır birader! Kısık bir sesle dedi.

- Sağol birader! Sen başla.. ben birazdan gelirim! Gücenik bir ses tonuyla yanıtladı.



Cemal Çalık, 11.01.2019,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü

Cemal Çalık Yazıları




Facebook 


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı