26 Aralık 2018 Çarşamba

SA7318/KY38-SevDur186: Din Aleyhtarlığı Câmi'nin İşlevini Azalttı




Takdim

Camiler Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında ibadet yeri olmanın ötesinde devletin merkezi, ordugâh, medrese, yardım müessesi gibi işlevler için kullanılmıştı. Müteakip devirlerde cami ile birlikte medrese, türbe, şifahâne, aşhâne, mektep, kütüphâne, çarşı, han, hamam, çeşme, sebil gibi binâlardan müteşekkil bir külliyeye dönüşen ulu ve salâtin camilerinin yanı sıra, mescidler de mahallenin kardeşlik merkezi olarak görev yapmaktaydı. 

Cumhuriyet yönetiminin milleti İslam’dan uzaklaştırmaya yönelik çabalarının bir neticesi olarak cami ve mescidler de asli görevinden uzaklaştırıldı. Süreçte kiminin kapısına kilit vuruldu, kimi satıldı veya yıkıldı, kimi ise müzeye çevrildi. Geriye kalanlar sadece namaz kılma mekânına dönüştürüldü. Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay ile camilerin hangi işlevler için kullanılması gerektiğini konuştuk. Cumhuriyet döneminden sonra batıya yönelişle birlikte din aleyhtarlığının arttığını söyleyen Bolay Hoca, “Din aleyhtarlığı başladıktan sonra camilerin itibarı da ortadan kalktı” dedi.

İlk kullanıldığı zamana bakılacak olursa, camiler sadece namaz kılmak için mi inşa edildi? Asr-ı Saadette hangi amaçlar için kullanılıyordu?

Cami, adından da anlaşılacağı üzere, toplayan, bir araya getiren demektir. O bakımdan cami toplayıcı ve kaynaştırıcı özelliği itibariyle İslam dininin, İslam medeniyetinin temelidir. İlk cami Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanında yapılmıştı. Cami yapılmadan önce Sahabe-i Kiram açık alanda cemaatle namaz kılmaktaydı, cami yapıldıktan sonra camide kılınmaya başlandı. Fakat mescidde sadece namaz kılmak için bulunmuyorlardı. Peygamber Efendimiz veya onun vazifelendirdiği kişiler dersler veriyordu, sohbetler yapılıyordu. Peygamberimiz caminin hemen yanına Suffe denilen bir yer yaptırdı. Orada bekâr ve fakir olan sahabeler kalıyordu. Orası âdeta bugünkü tabirle söyleyecek olursak “akademi” gibiydi. Cami ve müştemilatı çok yönlü vazife gören bir işleyiş içerisindeydi. Çünkü cami toplantı özelliği ile cemaati topluyor, ama cemaat namazı kılınca dağılıp gitmiyor. O bakımdan camiler sadece bugün olduğu gibi namaz kılma yeri değildi.

Namaz ve eğitim dışında başka neler yapılıyordu camilerde?

Toplum hayatı için ne lazımsa oralarda görüşülüp planlanıyordu. Okuma yazmanın, öğrenmenin dışında sosyal hayatta yapılması gerekenler camide konuşuluyordu. Tabiri caizse bir taraftan ordugâh veya karargâh gibi işlev görürken, diğer taraftan ilim merkezi, yardım merkezi gibi işler burada düşünülüp, planlanıp yaygınlaştırılıyordu.

CAMİNİN YANINDA RASATHANE

Osmanlı döneminde camilerin kullanımında bir değişiklik oldu mu? Osmanlı’da camiler ibadetin yanı sıra başka hangi amaçlar için kullanılıyordu?

Osmanlı döneminde işlevi itibariyle bir değişiklik olmadı. Hatta daha da genişletildi. Mesela Süleymaniye, Sultanahmet veya Selimiye gibi selâtin camilerinin etrafında külliye dediğimiz müessese vazifesi gören yerler inşa edilmişti. Medreseler camilerin külliyesi içinde yer alıyordu. Bir taraftan fakirlerin doyurulması, diğer taraftan dinî faaliyetler bu medreselerde icra ediliyordu. Osmanlı zamanında şairler, edipler camilere gelip ders verir, fikir teatisinde bulunurlardı. Geniş bir katılım oluyordu. Hem edebî ilimler hem teknik ilimler oralarda veriliyordu. Caminin yanına astronomi araştırmaları için kurulan gözlem evi örnekleri var. Hatta Uluğ Bey Semerkant’ta caminin yanına bir medrese ve rasathane yaptırmıştı.

Bugün hepsine cami desek de geçmişte bunlar ulu cami, selâtin camii veya mahalle mescidi gibi isimlerle anılıyordu. Bunlar arasındaki temel fark neydi?

Mahalle mescidleri bugün de bazı yerlerde var. Selçuklular zamanında da vardı. Mahalle mescidlerinde dersler veriliyordu, Kuran ve İslami ilimler öğretiliyordu. Konya’da Selçuklulardan kalma mahalle mescidlerini hatırlıyorum. Mimari yönden de özelliği olan mescidlerdi. Oranın hocası isteyene Kuran-ı Kerim, İslamî ilimler öğretirlerdi. Mahalleye bilgi yaymak, ilim sevgisi yaymak, ihtiyacı olanların yardımına koşmak gibi işlevleri vardı.

ESNAF CAMİYE GİTMEYE KORKARDI

Osmanlıdan sonra camiler işlevlerini büyük ölçüde ne zaman yitirip sadece namaz kılmak için kullanılır oldu?

Meşrutiyet döneminde bu işler biraz gevşemeye başladı. Cumhuriyetin ilk yıllarında iyice hızlandı. Çünkü batıya yöneliş, batılı kavramlar, batılı görüşler iyice hâkim olmuştu. Harf inkılabıyla birlikte bütün tarihî ve edebî eserler okunamaz hale geldi. Batıya yönelişle birlikte din aleyhtarlığı da başladı. 83 yaşındayım ve bunların bir kısmını yaşadım. Din aleyhtarlığı başladıktan sonra camilerin itibarı da ortadan kalktı. Camilerin ahır ve depo yapıldığını biliyorum. Benim çocukluğumda Konya’da esnaf camiye gitmeye çekiniyordu. Köylerde bile insanlar namazlarını kılıp hemen kaçmaya çalışıyordu, çünkü korkuyorlardı. Bu korku 1950’den itibaren azaldı, fakat etkisi devam etti. Öğretmenliğim sırasında din dersinde bile “Sınıfta besmele çekilmez, laikliğe aykırıdır” diyen çocuklar çıkıyordu. Nereden alıyor bu cesareti? İdarenin tutumundan veya o günkü yanlış anlayıştan cesaret alıyordu. Laiklik dinsizlik veya din aleyhtarlığı gibi algılandığı için böyle bir takım yanlış anlayışlarla öğretmenlere baskı yapılıyordu. Din görevlilerine yapılan baskıların haddi hesabı yoktu. Din aleyhtarlığı 1950’lerde biraz gevşemişti ama 60 darbesiyle yine geriye dönüş oldu. Sonra 70 darbesi derken sürekli bir gerileme yaşandı. Şimdi şimdi din aleyhtarlığı hava biraz kırılmaya başladı. Aynı yanlış algı zaman zaman kısmen de olsa devam ediyor. Bunu devam ettirenlerin bir kısmı cehaletten, bir kısmı da kasıtlı olarak yapıyor. Camiden hoşlanmayan veya İslam’dan hoşlanmayan, genel olarak dinden hoşlanmayan çevrelerin çeşitli etkileriyle ortaya çıkıyor.

GÜZEL ÖRNEKLER YAYGINLAŞTIRILMALI

Camilerin günümüzde kullanımı nasıl olmalı?

Ankara’da Bahçelievler’de oturuyorum ben. Buradaki merkez camisinden bahsedecek olursam, namaz kılmanın dışında kadınlara, erkeklere ve çocuklara kurslar veriliyor. Bunun dışında Mevlidi Nebi haftası toplantıları, Mehmet Akif’i anma toplantısı, Çanakkale şehitlerini anma toplantısı hatta Yahya Kemal’i anma günü bile yapıldı bu camide. Buna benzer şeyler bazı hocalar tarafından düşünülerek yapılıyor. Halkın da hoşuna gidiyor. İlahiler okunuyor, sohbetler ediliyor, konferanslar veriliyor, Kuran okunuyor. Başka değişik uygulamalar yapan hocaları da duyuyoruz. İzmir Kemal Paşa’da bir caminin imamı vardı, şimdi emekli oldu. Onun yaptığı uygulamalar hala devam ediyor. Mesela Kuran okunurken kıble tarafına yansıtılan bir levhada okunan ayetlerin meali yazıyor. Sadece vaaz değil konferanslar da yapılıyor camide, hatta beni de çağırmışlardı o konferanslardan birine. Yine bir başka imam, caminin bahçesine pinpon masası kurmuş, gençlerle pinpon oynuyor. Bahçesinde saha kurmuş, futbol oynatıyor. Aynı zamanda bir kütüphane kurmuş, bu gençlere kitap okutuyor, tartışmalar, sohbetler yapıyor. Öğrenciler oraya gelip bazen ibadetlerini yapıyorlar, bazen oyun oynuyorlar, bazen de sohbet ediyorlar. Bunlar biraz da orada vazifeli olan imamın anlayışı ve gayretleri istikametinde oluyor. Camilerin işlevlerini değişik şekillerde devam ettirenler var. Bunlar güzel örnekler, yaygınlaştırılması gerekiyor.

***

AVRUPA’DAKİ CAMİLER MANEVİ DESTEK

Avrupa’daki camilerde Asr-ı Saadet dönemi özellikleri görülüyor. Türkler de bu şekilde camiler yapıyor oralarda. Bunun yurt içinde değil de yurt dışında olmasının sebebi nedir?

Avrupa’nın birçok yerinde konferanslar verdim. Benim eskiden gördüklerim de büyüktü ama şimdi çok daha büyük camiler yapıyorlar. Oralarda camilerin namaz dışındaki işlevleri çok daha iyi. Oradaki Müslümanlar Türk asıllı olsun olmasın el birliği ile çalışıyorlar. Müslümanlar azınlıkta olduğu için, kimisi Türk düşmanlığı, kimisi de İslam düşmanlığı ile hor bakılıyor. Bu gibi organizasyonlar onlara mânevî yönden destek oluyor. Almanya’nın Köln şehrinde Hristiyan bir mimarın yaptığı cami açıldı. Hristiyanlar gruplar halinde gelip camiyi geziyor, hayran kalıyorlar. Ben katedrallere gittiğimde kapıdan girer girmez bunalıyorum. Kocaman bir kubbeli kapı, üstünde küçük kubbeler, hem kubbelerin hem pencerelerin kenarı heykellerle dolu. Put hane olmuş, insan bunalıyor. Bizim camilerimiz öncelikle karanlık değil. Sonra süslemeler ruhu okşayacak şekilde, aynı zamanda güzel yazılar, hadis mealleri veya güzel sözlerle hat örnekleriyle insanın içi açılıyor. Çünkü insan somuttan soyuta geçmesi lazım. Hep somut içerisinde kalırsa manen, ruhen ve fikren ilerleyemez. Somutu aşmak zorundadır. Somuta saplanıp kalmamalıdır. Somutu aşamayan insan manen, ruhen ve fikren yerinde sayar, ilerleyemez, yükselemez, yücelemez. Somutu  aşmak ve soyuta bağlanmak yolunda camiler en büyük kaynak ve yardımcıdır. Bu yolda büyük hizmetleri vardır, fakat onun geliştirilmesi icap eder.

***

KADINLAR CAMİYE GİTMELİ

Kadınlar Cuma namazına gitmek istediklerinde yer ayrılmıyor. Çocuklar oyun oynamak istediklerinde engelleniyor. Camide kadın ve çocukların yeri ne olmalı?

Kadınların Cuma ve bayram namazlarına gitmesi ve camilerin de o yönde geliştirilmesi lazım. Mısır’a gittiğimde namaz sonrası erkeklerin dağıldığını, 30-40 kadının da toplandığını gördüm camide. “Ne yapıyorsunuz?” diye sorduğumda toplanıp sohbet ettiklerini, kitap okuduklarını söylediler. İçlerinden bir tanesi “Türkiye’de kadınların camilere gitmediğini biliyorum” dedi. Erkekler olsun veya olmasın, kadınların toplanıp camiye gitmesi lazım. Camilerde bunun için müsait yerler var. Hele şimdi yeni yapılan camilerde balkon kısımları tamamen kadınlara ayrılıyor. Dolayısıyla kadınlar çok kalabalık olabiliyor artık camide. Bu mânâda caminin bir toplayıcılığı, kaynaştırıcılığı var. Aynı zamanda medeniyetimizin ve kültürümüzün temelini oluşturuyor. Çünkü büyük âlimler ve şairlerimizin, ilim adamlarımızın birçoğu eserlerini camide yazmışlardır. İbni Sina her gün sabah namazından sonra mum ışığında iki saat camide çalışırmış. Bütün eserlerini orada yazmış. Diğerleri de böyledir. Camileri ilim merkezi haline getirmişlerdi. Camiler bu gibi işlevlerini de bir şekilde devam ettirmeleri lazım.



Sevda Dursun, 26.12.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri

Sevda Dursun Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015


İlk Yayınlandığı yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı