12 Eylül 2018 Çarşamba

SA6809/KY59-MLÖZ44: Taç Utangaçlığı

  "İnsanoğlunun bulduğu “bitkisel hayat” tabirinin ne kadar büyük bir ironi olduğu aşikâr. Hâlbuki ağaçlardan öğrenebileceğimiz ne çok şey var…"


Ekranı aşağıya doğru kaydırırken sayısız haber gözümün önünden geçiyordu. Zamanın durmadan ilerlemesi gibi, haberlerin ardı arkası kesilmiyordu. Hayat devam ediyordu, kimi zaman sevinç, kimi zaman acı dolu, kimi zaman komik olaylar telefonumun ekranına yansıyordu. Yukarıdan aşağıya doğru akan şerit insanlığın günlük hayatının anatomisi gibiydi. 

Savaştan kaçan mültecilerin, yıkık binaların, silahların, cesetlerin görüntüleri, bir önceki akşam yapılan görkemli düğünün fotoğraflarıyla, farklı ülkelerin zirve buluşmalarının resimleri ve kedi-köpek videolarıyla birbirine karışmış, hep birlikte içinden çıkmakta zorlandığım bir ağ oluşturmuşlardı. Acı dolu çığlıklar üç beş haber sonra sanki hiçbir şey olmamışçasına yerini kahkahalara bırakıyordu. 

Sevince de, acıya da ayrılan süre parmağımın android ekranına kazandırdığı hızla doğru orantılıydı. Her şey olması gerektiği gibiydi sanki fakat hiçbir şey göründüğü gibi değildi. Dünya küçük deseler de bu söz artık geçersiz sayılırdı. Dünya artık gözümün önünde akan şeritten ibaretti…

Birden gözüme bir fotoğraf ilişiverdi. Bilim insanlarının 1920 yılında üzerinde çalışmaya başladıkları ve 'Taç Utangaçlığı' ismini verdikleri doğa olayını anlatan bir resim karesine. 

Ağaçların tepesinde bulunan dallar birbirine dokunmayıp güneş ışınlarının geçebileceği boşluklar bırakarak ilginç bir görüntü oluştururlar. Yeşil yaprakları birbirinden ayıran gökyüzünün maviliği ince çizgiler halinde ağaçların taçlarını çevreler. 

Haberde şöyle deniliyordu: “Hala tam olarak bu doğa olayının sebebi açıklanmamış olsa da bazı teoriler var. Bir teoriye göre ağaçlar fotosentez için gerekli olan güneş ışınlarını maksimum seviyede alabilmek için bunu yapıyorlar. Başka bir hipoteze göre ise zararlı böceklerin yayılmalarını önlemek amacıyla bu şekilde boşluk bırakıyorlar. Birbirlerinin dallarına zarar vermeyi önlemek amacıyla bile yapıyor olabilirler…” 

Taçların kapıştığı insanlar dünyasında, bitkilerin tacı birbirinden utanıyormuş meğer… Ağaçlar komşularının dallarını kırmamak için sınırlar belirlemişken, insanlar hala saygı çerçevesini belirlemekten aciz bir şekilde birbirlerinin özel alanını çiğneyebiliyorlar. Birbirlerinin canına hunharca kastedebiliyorlar! Nefretin hüküm sürdüğü dünyada sevgiye yer kalır mı? Gerçek sevgi insanların birbirine duydukları saygıyla doğru orantılıdır ve saygı, başkasının kişilik sınırlarına gösterilen dikkattir. Aynı zamanda sevgi, başkasını güneşinden mahrum bırakmamak değil midir? 

İnsanoğlunun bulduğu “bitkisel hayat” tabirinin ne kadar büyük bir ironi olduğu aşikâr. Hâlbuki ağaçlardan öğrenebileceğimiz ne çok şey var…

Bazen tüm insanlığı bir bitkiye benzetirim. Hepimiz canlı bir sistemin parçasıyız, her bir yaprağın bir bitkinin parçası olduğu gibi. Birbirimize yansır halimiz. Birimiz hasta olduğunda diğeri de hastalanır. Toplumda bir sıkıntı yaşandığında bu durum mutlaka tüm bireylerde etkisini gösterir. Bir bitkinin kökü çürüdüğünde, önce yapraklar tek tek dökülür, sonra gövdesi kurur ve bitkinin ölümü gerçekleşmiş olur. Toplumlar da öyle değil mi? Toplumda bir çürüme baş gösterdiği zaman önlem alınmazsa bunun sonuçları vahim olur.

Sonra sararan yaprakların örneği geliyor aklıma. Bir bitkinin yaprakları sarardığında, daha evvel gövdesinden aldıkları besin maddelerini geri vermeden düşmezler. Ne zaman ki aldıklarını geri verirlerse, o zaman kendiliğinden koparlar. İşte bu yüzden bir bitkinin sararan yapraklarını koparmamak gerekiyormuş. Hatta bazen yaprakların önceden koparılması bitkinin ölümünü bile meydana getirebilir. İnsanlar da öyle. 

Bir zaman gelir ki, hayattan, toplumdan öğrendiklerini geriye vermek zorunda kalırlar ve bu, onları yetiştiren topluma karşı vefa borçları olur. Ve bazen öyle borçlar vardır ki, kolay kolay ödenmez... Cinayet sonucunda vakitsiz bir şekilde hayatı noktalanan, öldürülen her insan, tüm insanlığa karşı işlenmiş bir cinayettir, daha iyi gelecek hayallerine vurulmuş bir neşterdir. Hayatı zorla alınan her insan, bildiklerini, yeteneklerini topluma geri aktaramadan toplumdan kopan bir parçadır. Günümüzde savaşların milyonlarca kişinin hayatını sonlandırdığını düşündüğümüzde, hayatları genç yaşta biten onca insana mı üzülelim, insanlığın mahrum kaldıklarına mı? Kıyametin kopması o kadar uzak değildir sanki… 

Haberler monoton bir şekilde sayfama düşmeye devam ediyordu. Bir ağaç resmi sanki yavaşça uykudan uyandırır gibiydi: Elimizden geleni yapacağız, bildiklerimizi geri vereceğiz ki hayat devam etsin… Ve bazen başkaları oksijen alabilsin diye, karbondioksit solumaktır hayat.





Melek Öz, 12.09.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Deneme
Melek Öz Yazıları
 




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı