12 Mayıs 2018 Cumartesi

SA6120/KY58-GÖKA99: Gençlerimiz Deist mi Oluyor?

"Bizi korkutması gereken, kimlik arayışı içindeki gençlerde görülen dalgalanmalar değil bu dalgalanmalarının nasıl neticeleneceği ile ilgili eski öngörülerimizi artık yapamamamız…"


Deizm tartışmalarını bir köşeden izliyordum. Benim gözlemlerime göre, gençlerimizde altı çizilerek, “yükseliyor!” diye feryat edilecek yeni bir inanç arayışı falan yoktu. Üstelik akademideki modernlik-sonrası (post-modern) teorilerinin ardından insan-sonrası (post-human) teorilerinin parlatılmasına ve “Homo Sapiens”, “Homo Deux” gibi doğrudan doğruya Deizme yol açan, nispeten popüler hale gelmeyi başarmış kitaplara rağmen… 

Tamam, çok kıymetli İhsan Fazlıoğlu Hocanın tespitleri bir manaya geliyordu ama bağlamı içinde ele almak şartıyla… Bize düşen, susmak ve işin nereye doğru gideceğini sessizce takibe almaktı. Ta ki yine pek kıymetli Şükrü Hanioğlu Hoca yazana kadar…

Evet, Şükrü Hanioğlu Hoca, “gençlerde terapi edici, ahlaki deizmin tüm dünyada yükselen ve devlet eliyle günah keçileri yaratarak engellemenin manasız olduğu olağan bir gelişme” söyleyince işin rengi değişti: “Örgütlenmiş, kurumsal ‘din’in yerini işlevselleştirilmiş, bireysel ‘inanç’ almakta, Tanrı ise ‘sorunlu dönemlerde yardıma koşan,’ ama adanma, itaat ve disiplin çerçevesinde ibadet talep etmeyen bir ‘terapist’ olarak kavramsallaştırılmaktadır. Bu ise Tanrı’nın varlığını inkâr etmeyen; ama onun ihtiyaç duyulmadıkça gündelik yaşama müdahale etmediğini varsayan, benzeri şekilde, ahlâkî karakterli; ama ‘yükümlülük’ten kaçınan bir ‘inanç’ biçimini şekillendirmektedir”… Bunları söylüyor, her zamanki titiz, kaynaklara ve olgulara dayalı üslubuyla Hanioğlu.

Şüphesiz Batı toplumu için büyük ölçüde haklıdır Hoca. Ama aynı gelişmelerin birebir Türkiye’de de olduğunu söylediğinde kendisine katılmam mümkün değil. Burada anlamaya çalışmak yerine, devlet müdahalesi ile “suçluyu belirleyerek savaş açma”nın tercih edileceği sözleriyle tamamen mutabıkım oysa... 

Hanioğlu Hoca, devleti ve yönetme reflekslerimizi gayet iyi biliyor. Devlet aynen dediği gibi yaptı, ne olduğunu anlamak, enine boyuna araştırmak yerine, “doğrusu budur, tartışma bitmiştir” tavrını yeğledi. Ne var ki Hanioğlu’nun resmi tavrı doğru tespit etmesi, ülkemizde de gençliğin Deizm’e yöneldiği saptamasını haklı çıkarmıyor. Zira Deizm’in yükseldiği feryatlarına araştırmadan inanan devlet de tıpkı Hanioğlu gibi yanılıyor.

Kanaatimce ülkemizin Batı toplumlarından en büyük farklarından birisi, Ateizm ve Deizm’in yükselme hızında ortaya çıkıyor. Batı’da Ateizm ve Deizm dev adımlarla ilerlerken burada hiçbir şekilde aynı ivmeyi yakalayamıyor. Bu durumun, toplumumuzun ve İslam inancının özgünlüğünden kaynaklanan, tartışmak istediğim birçok nedeni var lakin konumuz şimdi nedenler değil... Ateizm ve Deizm, Batı toplumunun tüm yaş kategorilerinde yükseldiği için gençlerde çok daha fazla etkili oluyor. Burada ise gerçek bir inanç dönüşümünden ziyade, gençlerin din adına yaşananlara karşı bir protest tavrı söz konusu.

Gençlik döneminin temel niteliklerinden biri kimlik arayışı… Gençlerimiz, bir dünya görüşü, bir maneviyat anlayışı ve sonunda da bir toplumsal ve mesleki kimlik edinmek üzere çabalıyorlar. Bu süreçte elbette sağa sola makul düzeyde yalpalamaları olabiliyor. Kaldı ki gençler, kimliklerini yetişkin toplumuna muhalefet ede ede kazanırlar. Yetişkin toplumuna acımasız eleştiriler yöneltir, hatta tiye alırlar. Gençler, çok keskin ve sert ahlakçıdırlar. Yetişkin toplumundaki ikiyüzlülük, yalan ve aldatmaları anında fark ederler ve şiddetle tepki gösterirler. 

Deizm tartışmalarına neden olan ortam ve veriler, dinin söylem ve kamusal alanda daha görünürlük kazanmasına ama sürecin aynı zamanda birçok ahlaki zaafla birlikte ilerlemesine gençlerin verdikleri tepkilerden kaynaklanıyor. Gençler, din adına söylenenler ve yaşananlar arasındaki farkı hemen algılıyorlar ve kendilerince buna karşı tavır alıyorlar. Yetişkin toplumuna pek inanmadıklarını ve hatta onları yadırgayıp kınadıklarını ifade etmek istiyorlar. Ben çevremde böyle gençler görüyor, dinliyorum ve gayet olağan karşılıyorum. Benim de kaygım var ama kaygımın nedenleri yazılıp çizilenlerden biraz farklı…

Eskiden olsa genç evladı bir kimlik karmaşası yaşayan ve kendisine tepkili olan ebeveyne biz profesyoneller şöyle şeyler söylerdik: “Telaş etmeyin su akar yolunu bulur. Genç insan, kendi aile ortamından öğrendikleriyle, çevre ve akran ortamından öğrendikleri arasında sürekli kıyas yapar ve sonuçta ebeveynin bulunduğu limanda konaklar...” 

Şimdi aynı rahatlıkla bunu söyleyemiyoruz. Çünkü gençlerin ve hatta her bir ebeveynin dünyaları giderek birbirinden kopuyor, sanal bağlantılar araya giriyor. Aynı evde birbirimize yabancılaşıyoruz. Gencin, eskisi gibi anne babayı örnek alacak kadar sosyal karşılaşma imkânı yok. 

Bizi korkutması gereken, kimlik arayışı içindeki gençlerde görülen dalgalanmalar değil bu dalgalanmalarının nasıl neticeleneceği ile ilgili eski öngörülerimizi artık yapamamamız…


Erol Göka, Prof. Dr, 12.05.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Uzaklardaki İnsan,
Erol Göka Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Erol Göka Beyefendi'ye, birey ve toplum sağlığı açısından çağın sorunlarına  'iyi' geleceğini düşündüğümüz değerli yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Seçkin Deniz, 05.06.2017



İlk Yayınlandığı Yer; Yeni Şafak




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı