30 Aralık 2017 Cumartesi

SA5410/KY34-EE15: Şehidlik Özlemi

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم



Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Âlemlerin Rabbi, Mevlâmız olan Allah’a hamd, örnek kulu, son Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ü selâm ile sözlerime başlarım.

Bu ümmet şehid ve şâhit bir ümmet. Haber kanallarına Filistinli engelli şehidin son sözleri yansıdı bugün: “Bu toprak bizim, teslim etmeyeceğiz!”

Anadolu Ajansı haberinde, “göstericilerin engelli olmasına rağmen topraklarını savunmak için gösterilere katılan Ebu Süreyya'dan ölmeden kısa süre önce görüşlerini aldığını” söylüyordu. Sosyal medyada bu akşam itibarıyla yayınlanan görüntülerde Ebu Süreyya'nın son sözleri şu şekildeydi:

"İsrail ordusuna, burası bizim toprağımızdır mesajını vermek için geldim. Toprak bizim toprağımız, Trump'ın kararı için teslim etmeyeceğiz. Buradaki gösterilerimize de devam edeceğiz. İsrail ordusuna meydan okuyoruz. Filistin halkı cesur bir halktır."[1]



'Bu toprak bizim, teslim etmeyeceğiz' İsrail'in 2008 yılında Gazze'ye düzenlediği hava saldırısında iki bacağını kaybetmesine rağmen Kudüs'e destek gösterilerine tereddütsüz katılan 29 yaşındaki Filistinli Ebu Süreyya bugün şehit edildi.[2]

Sahabeden Haram b. Milhân’ın şehid olurken dediği gibi:

[3]" الْكَعْبَةِ فُزْتُ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ  فُزْتُ وَرَبِّ  "

“Allahü Ekber! Kâbe’nin Yüce Rabbine yemin olsun ki kazandım gitti!”  (Buharî, Sahih, c. 3, s. 29.) diyerek Rabbine verdiği söze sadâkat göstererek Rabbine kavuştu. 

Hem öldürülüyorsun hem kazanıyorsun, karşındaki zalimler ise hem öldürüyorlar hem de kazanamıyorlar…

Kur'ân-ı Kerîm’de Allah yolunda öldürülenlerden, bunların aslında ölü olmayıp diri olduklarından, rızıklandırıldıklarından, Allah’ın kendilerine ihsan ettiklerinden dolayı mutlu bir hayat sürdüklerinden, Allah’ın rahmetine ve mağfiretine kavuştuklarından bahsedilir.[4]

Allah yolunda öldürülen mümin kişiye şehit denilmektedir.[5]

وَلاَ تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فِى سَبِيلِ اللهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَاءٌ وَلَكِنْ لاَ تَشْعُرُونَ

“Allâh yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyiniz. Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlamazsınız.” (el-Bakara, 2/154)

وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِى سَبِيلِ اللهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ فَرِحِينَ بِمَا اَتَيهُمُ اللهُ مِنْ فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلاَّ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللهِ وَفَضْلٍ وَاَنَّ اللهَ لاَ يُضِيعُ اَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ

“Allâh yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler! Allâh’ın lutuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir hâlde Rableri yanında rızıklara nâil olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehîd kardeşlerine de hiçbir keder ve korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allâh’tan olan bir nîmeti, bolluğu ve Allâh’ın, mü’minlerin ecrini zâyî etmeyeceğini müjdelerler.” (Âl-i İmrân, 3/169-171)

وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِى سَبِيلِ اللهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

“Eğer Allâh yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki Allâh’ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün her şeyden daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 3/157)

Bu ayet-i kerimede Allah yolunda ölme veya öldürülmenin yaşamaktan, insanların bu dünyada kazandıkları mal, makam, güç ve dünya menfaatlerinden çok daha iyi olduğu haber verilmektedir. Zira şehitlikte Allah'ın bağışlaması ve rahmeti vardır ki bu insanların kazandığı pek çok şeyden daha iyidir. Allah müminleri, bu affedilme ve merhamete yönlendirirken bunu şahsi üstünlüklerine veya insani değerlere göre değil, Allah'ın katında olanlara bırakıyor. Burada müminlerin kalplerini bizzat kendi rahmetine bağlıyor ki bu durum insanların bağlandığı değerlerden ve bütün kazandıkları şeylerden daha iyidir.[6]

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلاَّ إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَن يُصِيبَكُمُ اللّهُ بِعَذَابٍ مِّنْ عِندِهِ أَوْ بِأَيْدِينَا فَتَرَبَّصُواْ إِنَّا مَعَكُم مُّتَرَبِّصُونَ

“De ki: Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.” (Tevbe, 9/52)

Bu ayet, müminlerin başına gelen belalara sevinen münafıklara karşı verilmiş bir cevap mahiyetindedir. Müslüman savaşa çıktığı zaman mağlup olup da öldürülürse, geride iyi bir hatıra bırakırken ahirette de Yüce Allah’ın şehitler için hazırladığı büyük nimetleri kazanmış olur. Şayet zafer kazanırsa bu durumda helâl bir ganimet, kahramanlık, saltanat ve kuvvet, iyi bir şöhret ve yine ahirette de mükâfata hak kazanır. Bu ayette de şehitlik veya gaziliğin Müslümana hem dünyada hem de ahirette sağladığı faydalar dile getirilmektedir.[7]

Yüce Allah: “Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz” (Nisâ,4/74.) buyurmaktadır.

Tevbe suresinde şehitlerden bahseden başka bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler.”(Tevbe,9/111.) Böylece inananlar çok kârlı bir alışveriş yapıp geçici dünya hayatını ve kıymeti olmayan dünya malını vermek suretiyle sonsuz hayatı ve hiç bitmeyen cennet nimetlerini satın almış olurlar. Bu Allah’ın fazlı, keremi ve ihsanıdır. Çünkü esasında mal ve can Allah’a aittir. Burada görüldüğü gibi mal ve can Allah’ın olmasına rağmen onları şehitlerden adeta satın alıyor.[8]

Hadislerde de şehitliğin tanımı konusundaki temel esas Allah’ın yolunda gayret sarf ederken ruhunu Allah’a teslim etmektir. Bununla birlikte ayetlerden farklı olarak hadislerde şehitliğin tanımı biraz daha genişletilmiştir. Ebu Musa’dan (ra) nakledilen bir hadis-i şerifte; Peygamber efendimize, ganimet için savaşan, şan ve şeref adına ya da kahramanlık için harp eden üç kişiden hangisinin şehit olabileceği sorulduğunda O (sav): “Kim Allah kelimesinin en yüce olması için savaşırsa o Allah yolundadır”[9] buyurur. Bu rivayette şehit Allah adının en yüce olması için savaşan kişi olarak tarif edilmiştir.[10]

Şehâdet mertebesi, bir mü’minin bu dünyâda ulaşabileceği en son ve en ulvî makamdır. Cennetin en aşağı derecesi bile dünyânın tamâmından daha hayırlı olduğu hâlde şehîd, bu makâmın ulvîliği ve cennetteki mükâfâtının büyüklüğü sebebiyle dünyâya tekrar tekrar dönüp defâlarca şehîd olmayı ister.

وَقَالَ عُمَرُ: «اللَّهُمَّ ارْزُقْنِي شَهَادَةً فِي بَلَدِ رَسُولِكَ»

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da:

“Allâh’ım, beni yolunda şehîd olmak ve Rasûlü’nün beldesinde ölmekle bahtiyar kıl!” diye temennîde bulunurdu. (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 12)

Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sâllâllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, eğer mü'minlere sıkıntı verecek olmasam, Allah yolunda cihâda çıkan hiçbir askeri birliğe (seriyye) katılmaktan geri durmazdım. Lakin bütün müslümanları yanımda cihâda götürecek binek bulamıyorum. Kendileri de orduya katılmak için imkan bulamıyorlar, Benimle beraber olmamak ise, onlara gerçekten çok zor geliyor. Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ben Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra yine savaşıp öldürülmeyi sonra yine savaşıp öldürülmeyi çok arzu ederim." (Müslim, İmâre 103 (1876), Buhâri, Cihad 7)[11]

Müslüman, şehid olmakla, diyor ki: “Ben, öyle bir dünya nizamına ve öyle bir hayat telâkkisine sahibim ki, onun bütün insanlar içinde tek kurtuluş yolu olduğuna inanıyorum ve sadece kendi hayatımı bu inanca göre düzene sokmak için değil; bütün insanların da bu anlayış içinde yaşayabilmesi için, bu yolda hatta dünya hayatından geçmeyi göze alıyorum. Evet, yaşamak için benimsediğim hayat yolu, öyle bir yoldur ki, onun uğrunda ölebiliyorum.”

Böyle bir anlayış içinde olan insanın dünya hayatını fedâ edebilmesi bir kayıp değil; bir kazançtır. Bu dünyevî ve uhrevî kazanç öylesine büyüktür ki, şehid; kanıyla, dâvâsına yeni bir kan ve can vermekte, dâvâsı yolunda tesâdüfen değil; bilerek dünya hayatını fedâ etmekle, inancının güçlülüğünü düşmanlarına da isbatlamakta ve hatta dünya hayatındayken iknâ edemediği, kendisine çekemediği yakınlarını da şehâdetiyle terbiye etmekte ve geride bıraktığı şehidlik hâtırasıyla kendi yakınlarına çok güçlü mesajlar vermekte ve iftiharlar sunmakta ve bu övünç duygusunun verdiği şuurla, onları kendi mânevî huzur alanı içine çekmekte, dâvâsını, inancını, mücâdelesini onlara daha iyi anlatmaktadır.

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

“Mü’minlerden öyle adamlar/yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb,33/23.)

Rabbim Ebu Süreyya’ya ve tüm şehidlerimize rahmeti ile muamele eylesin ve şehâdetlerini kabul buyursun.

Yüce Allah: “Kim Allah'a ve Resul’e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisâ,4/69.)

Rabbim, Allah’a verdiği sözde sadâkat gösterebilen ve bu güzel arkadaşlarla birlikte olabilenlerden eylesin bizleri.


Emin Emre, 30.12.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları



[1] http://aa.com.tr/tr/dunya/-filistinli-engelli-sehidin-son-sozleri-bu-toprak-bizim-teslim-etmeyecegiz/1006397
[2] Palestinian double amputee killed by Israeli sniper
http://www.aljazeera.com/news/2017/12/palestinian-double-amputee-killed-israeli-sniper-171216113544411.html
[3]الْكَعْبَةِ فُزْتُ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ  فُزْتُ وَرَبِّ  "
https://library.islamweb.net/newlibrary/display_book.php?bk_no=73&ID=1035&idfrom=9142&idto=9158&bookid=73&startno=1
[4] Bakara 2/154; Âl-i Imrân 3/157, 169—171, 195; Nisâ 4/74; Tevbe 9/111; Hac 22/58; Muhammed 47/4-6.
[5] İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, thk.: Abdullah Ali elKebîr vd., Dârü’l-Meârif, Kahire, ts.c. IV, s. 2350; Zebîdî, Seyyid Muhammed Murtazâ, Tâcü’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs, tahk.: Abdülalîm et-Tahâvî, Matbaatü Hükümeti’lKuveyt, Kuveyt 1984, c. VIII, s. 254; Ebu’l-Bekâ, el-Külliyât, s.527.
[6] Kutub, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur’ân, Dârü’ş-Şurûk, Kahire 2003, c. 4, s. 499.
[7] Hasan Kurt, İslam İnancına Göre Şehitlik, s.200-201.
http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/2412.pdf
[8] Hasan Kurt, İslam İnancına Göre Şehitlik, s.201.
[9] Buhârî, “Cihâd ve Siyer”, 15; “İlim”, 45; Müslim “İmâra”, 149; Nesâî, “Cihâd”, 21; İbn Mâce, “Cihâd”, 13.
[10] Hasan Kurt, İslam İnancına Göre Şehitlik, s.203.
[11] عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «تَضَمَّنَ اللهُ لِمَنْ خَرَجَ فِي سَبِيلِهِ، لَا يُخْرِجُهُ إِلَّا جِهَادًا فِي سَبِيلِي، وَإِيمَانًا بِي، وَتَصْدِيقًا بِرُسُلِي، فَهُوَ عَلَيَّ ضَامِنٌ أَنْ أُدْخِلَهُ الْجَنَّةَ، أَوْ أَرْجِعَهُ إِلَى مَسْكَنِهِ الَّذِي خَرَجَ مِنْهُ، نَائِلًا مَا نَالَ مِنْ أَجْرٍ أَوْ غَنِيمَةٍ، وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ، مَا مِنْ كَلْمٍ يُكْلَمُ فِي سَبِيلِ اللهِ، إِلَّا جَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَهَيْئَتِهِ حِينَ كُلِمَ، لَوْنُهُ لَوْنُ دَمٍ، وَرِيحُهُ مِسْكٌ، وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ، لَوْلَا أَنْ يَشُقَّ عَلَى الْمُسْلِمِينَ مَا قَعَدْتُ خِلَافَ سَرِيَّةٍ تَغْزُو فِي سَبِيلِ اللهِ أَبَدًا، وَلَكِنْ لَا أَجِدُ سَعَةً فَأَحْمِلَهُمْ، وَلَا يَجِدُونَ سَعَةً، وَيَشُقُّ عَلَيْهِمْ أَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنِّي، وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ، لَوَدِدْتُ أَنِّي أَغْزُو فِي سَبِيلِ اللهِ فَأُقْتَلُ، ثُمَّ أَغْزُو فَأُقْتَلُ، ثُمَّ أَغْزُو فَأُقْتَلُ»


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı