16 Temmuz 2017 Pazar

SA4594/KY59-MLÖZ6: Bu Böyle Olmuştu; Rehabilitasyon Sürecinin Zorluğu

"Uzun yıllar boyunca süren rehabilitasyon mücadelesinin en önemli noktası 26 Nisan 1991 yılında kabul edilen “Sürgün Edilen Halkların Rehabilitasyonu Kanunu” oldu." 


Rehabilitasyon Sürecinin Zorluğu

“Affedemiyorum.

İsmimi söylemeye gerek yok. Korkmuyorum, hikayemin sıradan olduğundan eminim. Bunları yaşayan tek kişi ben değilim.

Çocukluğumun ilk hatırası. Dört yaşlarındayım. Annem, altı yaşındaki ağabeyim, sekiz yaşındaki ablam ve çocuklu diğer teyzelerle beraber karanlık ve havasız bir mekandayız. Zaman zaman duvarlardan biri kayboluyor ve demir çubukların aralarından sızan gün ışığını görüyorum. Karşı konulamaz bir güç beni oraya, ışığa ve güneşe doğru çekiyor. Emekliyorum ve zorlanarak demir çubuklar arasından karşı tarafa geçiyorum. Ama orada, açık alanda silahlı bir amca beni bekliyor. 
Artık biliyorum, bu nöbetçi. Beni yakalıyor ve geri itiyor. Annemin yalvaran sesini duyuyorum: “Nöbetçi kardeş, çocuk biraz dolaşsın.” Ve cevabında kızgın bağırış: “Ben sana kardeş değilim…” Ardından, anladığım kadarıyla çok kötü bir kelime ve: “Al şu çocuğunu!” Beni sürükleyen ellerinden kurtularak nöbetçinin sert bacağına vuruyorum. “Anneme bağırma! O iyidir!” bağırıyorum ona öfkemi tutamayarak.

Beni demire ve karanlığa doğru fırlatıyorlar…

O yüzden bana merhametten, hoşgörüden bahsetmeyiniz. Benden unutmamı ve affetmemi beklemeyiniz…  Ben bunu unutamıyorum! Biri tüm bunların hesabını vermelidir. Bizzat! İsim isim! Üstelik bugün her yerde “komünizmin mimarlarına” rastlıyorum. Onlar büyük bir gururla “suçlu halklarla” nasıl baş ettiklerini  ve bizi tamamen bitirmedikleri, yok etmedikleri için ne kadar pişman olduklarını anlatıp duruyorlar. Bizi, daha kundaktayken haydut, suçlu, hain olarak damgalanarak demir parmakların ardına girenleri… Ayaklar altına alınmış, aşağılanmış annelerimizin ve babalarımızın hayatlarından söz etmiyorum bile. Onların tek suçu “suçlu millete” dahil olmalarıydı. Böyle bir şey nasıl icat etmişlerse, “Suçlu millet”! 

Yönetimin onca yıl boyunca kendi halkıyla savaş içerisinde bulunduğu ve insanları sadece etnik kökenlerinden dolayı kovaladığı bir ülkede özgürlük, gelişim, adalet, hümanizmden söz edilebileceğine inanmıyorum! Ve yeni hükümet incinmiş bu halklarla farklı bir ilişki kuramazsa, ülkemizde hiçbir şeyin değişebileceğine inanmıyorum. Onların bana verecekleri rehabilitasyona ihtiyacım yok. Ben rehabilitasyonu gerekli kılacak bir şey yapmadım! Daha kundaktayken suçlanan benden, benim velilerimden, trajik bir şekilde hayatını kaybeden bütün insanlardan, hepimizden mümkün olabilecek her şekilde özür dilemek zorundadır. Bizim bir suçumuz olmadığı halde bizi rehabilitasyona göndererek değil. Biz ki yüzler değil, binler değil, yüzbinler de değil, Soykırıma uğramış milyonlarca insanız. Hükümet her birimizden ayrı ayrı ve toplu olarak özür dilemek zorundadır. Yoksa affedemem! Şans eseri hayatta kalan ve insan olarak kalabilen herkes de öyle.”

1988 yılında “Bu Böyle Olmuştu” kitabın yazarı Svetlana Aliyeva tarafından St. Petersburg (o zamanki adı Leningrad) kentinde kaydedilen bu hikaye ve Soykırıma uğramış bir insanın haklı talepleri otuz sene geçmesine rağmen güncelliğini maalesef hala koruyor.

Tehcir edilmiş halkların tarihinde en az bilinen noktalardan biri onların sürgün edildikleri özel yerleşim yerlerini terk etme problemidir. 1950’li yılların başlarında Sovyetlerdeki özel yerleşim sistemi yok olmaya başladı. Bunun sebebi ülkedeki toplu baskıların durması oldu çünkü yıpratıcı savaştan sonra baskıları gerçekleştirmek imkansız bir hal aldı. 

Yine de Sovyetlerin yönetimi insanları serbest bırakmakta acele etmiyordu. Tehcir edilmiş halkların özel yerleşim yerlerinden kurtulma serüveni oldukça uzun ve karmaşıktı.

Sürülmüş halkların XX. Yüzyılın ikinci yarısında eve dönmeleri onlar için yeni bir trajediye dönüştü.  Kalmuklar, Karaçaylar, Kırım Tatarları, İnguşlar, Çeçenler, kısacası “cezalandırılmış halkların” hiç biri için kendilerine ait bir Özerk Cumhuriyet kalmamıştı. Onlara ait bu tarz özerk oluşumlar feshedildi. Bütün sürülmüş halkların temsilcileri eve dönebilmek için cezayı göze alarak merkezi yönetim organlarına dilekçeler yazıyordu ve hükümet temsilcilerinden özel görüşme talep ediyorlardı. 

11 Şubat 1957 yılında çıkan kanun, RSFSC’nin bir parçası olarak,  Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetinin, Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyetinin, Kalmuk Özerk Cumuhriyetinin ve Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyetinin kurulmasını öngörüyordu. Bu kanunun çıkması Çeçen ve İnguşların vatanlarına toplu halde dönüşlerinin başlangıcı oldu.

Sovyet devletin halkların serbest bırakılmasına karşın yaklaşımı her etnik grup için aynı değildi. Kuzey Kafkasya halkları sürgün yerini terk ederken, Sovyet Almanları, Kırım Tatarları ve Polonyalılar Kazakistan’daki yerleşim yerlerinde devlet baskısıyla kalmaya zorlanıyordu. Balkarlar, Yunanlar, Koreliler, Kürtler, Ahıska Türkleri, Hemşinliler, yani Özerk Cumhuriyet sahibi olmayan halklar ise eski yerleşim yerlerine sadece kısmen dönebildi.

Uzun yıllar boyunca süren rehabilitasyon mücadelesinin en önemli noktası 26 Nisan 1991 yılında kabul edilen “Sürgün Edilen Halkların Rehabilitasyonu Kanunu” oldu. Bu kanun tehcir edilen halklara yerlerine yeniden ve eksiksiz dönebilme, zararlarının devlet tarafından aşamalı olarak karşılanması ve siyasi iradelerini tam olarak kullanabilme gibi haklar getiriyordu. Ancak devlet bir taraftan rehabilitasyon kanununu yazarken diğer taraftan Kafkasya halklarına Stalin’in uyguladığı baskıların benzerlerini uygulamaya devam ediyordu. 

90’lı yılların başında başlayan, Rusya’nın Çeçenistan’da gerçekleştirdiği baskılar ve akabinde gerçekleşen iki  savaş bunun acı örneğidir.


Uluslararası arenada ise en önemli kazanım, Çeçen sivil toplum kuruluşları tarafından elde edildi. 2004 yılında Avrupa Parlamentosunun kararıyla Çeçen-İnguş halkının sınır dışı edilmesi Soykırım olarak kabul edildi. Bu karar Sovyetler Birliği tarafından tehcir edilmiş diğer halklar için bir umut kapısının açılmasına neden oldu.

<<Önceki           Sonraki>>


Melek Öz, 16.07.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Makale, Çeviri-Analiz

Melek Öz Yazıları
 




Kitabın Orijinal Metni:

http://www.e-reading.club/bookreader.php/1028371/Alieva_-_Tak_eto_bylo_Nacionalnye_repressii_v_SSSR._1919-1952_gody.html




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı