3 Şubat 2016 Çarşamba

SA2437/TG176: ABD’nin Dünya Nüfusunu Azaltma Politikası: Roma Kulübü

Sonsuz Ark'ın Notu:
Bugün aşağıdaki çeviri-analizde anlatılan Nüfus azaltma projeleri için yeterince kanıt vardır. Hedef ülkelerden biri olan Brezilya'da ortaya çıkan ve nüfusu yüksek olan Güney Amerika ülkelerinde yayılan, hamile kadınlara bulaşması durumunda bebeklerin beyin gelişimini engelleyen ve kafalarının normalden küçük kalmasına yol açan Zika virüsü, 2014 yılında yine hedef kıtalardan Afrika'yı kasıp kavuran ve Sonsuz Ark olarak yayınladığımız çevirmenimiz Tamer Güner'in  'Ebola Salgını: ABD Kaynaklı Bir Biyoterör Eylemi mi?'  başlıklı çevrisi, yazarımız Berrak Şebnem'in  'Afrika’nın Yeni Ekonomik Soykırım Aracı EBOLA’nın Patenti ABD’de' başlıklı analizi ile değindiğimiz Ebola Virüsü, Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de ve Libya'da ABD ve ortakları tarafından başlatılan iç savaşlar  ve şu anda Güneydoğumuz'da 'Kanton ve Özerlik' adı altında çıkarılmak istenen iç savaş, büyük bir olasılıkla 12 Eylül darbesi ile başlatılan  ve Aile Planlaması adı altında resmi bir zorbalığa  dönüştürülen Kürtaj ve Yaygınlaştırılmasına yönelik yasalar ve yönetmeliklerin azaltmaya yetmediği nüfus artışına karşı savaş seçeneğinin uygulamaya konduğunun açık göstergeleridir. Ayrıca yine yazarımız Ahmet Haydar'ın 'Konsorsiyum Dizgesi: Dan Brown, Dante, Cehennem, İstanbul, Gezi Parkı ve Mısır' başlıklı analizi nüfus azaltıcı strateji konusunda iyi bir çalışmadır.
Seçkin Deniz, 03.02.2016


WORLD DEPOPULATION IS TOP NSA AGENDA: CLUB OF ROME 
(EIR-Executive Intelligence Review) Özel Raporu, 10 Mart 1981 

EIR (Executive Intelligence Review) tarafından yapılan araştırmalar; dünya nüfusunu, savaş, kıtlık, hastalık ve diğer yollarla 2 milyarın altına indirmeyi amaçlayan ve Beyaz Saray’ın kontrolü dışında çalışan bir planlama takımının varlığını ortaya çıkarmıştır. Hükümetin çeşitli seviyeleri ile irtibatlı bu güç, ABD dış politikasını belirlemektedir. Bütün politik sıcak noktalarda-El Salvador, Basra Körfezi, Latin Amerika, Güneydoğu Asya ve Afrika-Amerikan dış politikasının hedefi nüfusun azaltılmasıdır.


Nüfus Politikaları ile ilgilenen Milli Güvenlik Konseyine bağlı Ad Hoc Grubu bu operasyonu yürütmektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı Nüfus İşleri Dairesi’nde bulunan ve 1975 yılında Henry Kissenger tarafından oluşturulan bir grup tarafından siyasi planlamalar gerçekleştirilmektedir. Bu grup, Carter yönetiminde küresel nüfusun azaltılmasına yönelik Küresel 2000 dokümanını (1) hazırlamış ve aynı aparat, kasıtlı bir şekilde nüfusun azaltılması amacıyla El Salvador’daki iç savaşı yönetmiştir.


ABD Dışişleri Bakanlığı Nüfus İşleri Dairesi (OPA) vaka istihbarat görevlisi Thomas Ferguson şöyle diyor: 


“Gerçekleştirmiş olduğumuz çalışmaların arka planında tek bir amaç var-nüfus seviyelerini düşürmemiz gerekmektedir. Hükümettekiler, ya bunu bizim ‘güzel, temiz yöntemlerimizle’ gerçekleştirir ya da El Salvador veya İran ya da Beyrut’ta olduğu türden bir keşmekeşin içine girerler. Nüfus politik bir meseledir. Nüfus eğer bir kez kontrol dışına çıkacak olursa onu azaltmak için otoriter hatta faşist bir hükümet gerekir. Profesyoneller, insani sebepler nedeniyle nüfusun azaltılması ile ilgilenmez. Bu kulağa hoş gelir. Biz ise kaynakları ve çevresel kısıtlamaları dikkate alırız. Stratejik ihtiyaçlara bakar ve ülkenin nüfusunun azaltılması gerektiğini aksi takdirde sorunlarla karşılaşacağımızı söyleriz. Dolayısıyla gerekli olan adımlar atılır. El Salvador, basit yöntemlerle nüfusun azaltılmasında başarısız olmamız halinde bu durumun nasıl ulusal güvenlik krizlerine zemin hazırladığına iyi bir örnektir. El Salvador hükümeti, nüfusunu azaltmak için bizim programlarımızı uygulamada başarısız olmuştur. Şimdi bu nedenle bir iç savaş yaşıyorlar… İnsanlar yerlerini değiştirecek ve yiyecek sıkıntısı ortaya çıkacaktır. Buna rağmen oradaki insan sayısı yine de çok fazla olacaktır.”


OPA yetkilisi Ferguson, iç savaşların nüfusu azaltmak için uzun süreli bir yöntem olduğunu sözlerine ekliyor. “Nüfusu azaltmanın en çabuk yolu Afrika’da olduğu gibi kıtlık yoluyla ya da Kara Veba gibi hastalıklar yoluyladır” ki bunlar El Salvador’da ortaya çıkabilir.  


OPA, Üçüncü Dünya ülkelerindeki nüfus oranlarını izleyerek nüfusu azaltmak için strateji planlamaları gerçekleştirir. OPA’nın 1980 bütçesi 190 milyar dolardır; bu miktar 1981’de 220 milyar dolara çıkacaktır. Küresel 2000 raporunda bu miktarın iki katına çıkarılması tavsiye edilmektedir. 


1975, Kissinger döneminde OPA, yeniden düzenlenen Dışişleri Bakanlığı’nın Okyanuslar, Uluslararası Çevre ve Bilimsel İlişkiler Bürosu’na bağlanmıştır. Kurum, Ulusal Güvenlik Konseyi’ne (UGK) bağlı Ad Hoc Grubu’nun talimatlarını yerine getirmekle görevlendirilmiştir. 




UGK sözcüsünün ifadesine göre Kissinger her iki grubu da, Bükreş ve Roma’da 1974 senesinde gerçekleştirilen nüfus konferansları sırasında, Roma Kulübü (Club of Rome) (Çev:Ek Okuma’ya bkz.) liderleri ile gerçekleştirdiği müzakerelerin ardından oluşturmuştur. 



Avrupa’daki Kara Aristokrasi (2) tarafından kontrol edilmekte olan Roma Kulübü, dünya nüfus seviyesini soykırımsal şekilde düşürmeye yönelik en başta gelen yatırım destekleme ajanslarından birisidir. Carter yönetimi, Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski ve devlet bakanları State Cyrus Vance ve Edmund Muskie’nin katılımıyla Ad Hoc Grubu’na “yüksek öncelik” vermektedir. 

OPA uzmanı Ferguson’a göre Kissinger, Üçüncü Dünya ülkelerine yönelik kalkınma politikalarında tamamen bir geriye dönüş başlatmıştır. 


Ferguson şöyle diyor: 


“En iyi doğum kontrol yönteminin ekonomik reform ve gelişim olduğunu söyleyen Üçüncü Dünya ülke liderlerini dinleyen buradaki insanlar, uzun süreden beridir ürkekçe davranıyor. Sonuçta biz de gelişim programlarını devreye soktuk ve nüfusa yönelik bir zaman bombası yarattık. Doğal sebeplerle nüfusun düşük kalmasına izin vermeyerek insanların sinekler gibi yavrulamasına neden oluyoruz. Doğum sağ kalım oranlarını yükselttik, ölüm oranlarını düşürerek ömür sürelerini uzattık ve (bu sırada) doğum oranlarının düşmesi için hiçbir şey yapmadık. Bu politika artık sona ermiştir. Küresel 2000 raporunda söylediğimiz şey reel politik anlamda nüfus oranlarını düşürmek zorundasınız. Nüfusun azaltılması ve kontrolü şu anda bizim öncelikli politik hedefimizdir- ancak bunun sonrasında bir gelişme gerçekleştirilebilirsiniz.”   


Benzer şekilde Okyanuslar, Uluslararası Çevre ve Bilimsel İlişkiler Bürosu tarafından Üçüncü Dünya ülkelerinin endüstrileşme politikalarını bloke edilmiş, büyüyen nüfusa sahip ülkelerin bu nüfusu idame ettirmesini sağlayacak politikaların önüne geçerek, gelişmekte olan ulusların nükleer enerji teknolojilerine erişimlerini engellemiştir.  Dışişleri Bakanlığı kaynakları ve bizzat Ferguson’un vermiş olduğu bilgilere göre Alexander Haig [Çev: 1981-82 arasında ABD dışişleri bakanı] sıkı bir nüfus kontrolü savunucusudur. 


Ferguson:


“Bir ülkeye gideceğiz ve şöyle diyeceğiz; işte sizin kahrolası gelişim programınız. Alın onu pencereden dışarıya fırlatın. Nüfusunuzun büyüklüğüne bakın ve bunu düşürmek için ne yapılması gerektiğini düşünün. Eğer bu hoşunuza gitmiyorsa, eğer bu işi planlama yoluyla halletmek istemiyorsanız o zaman bir El Salvador ya da İran veya daha da kötüsü bir Kamboçya haline gelirsiniz.”


Bir Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsünün ifadesine göre ABD, eski Dünya Bankası Başkanı Robert McNamara’nın ‘nüfus krizlerinin Amerikan ulusal güvenliğine nükleer yok oluştan daha büyük bir tehdit oluşturduğu’ yönündeki düşüncesine katılmaktadır. 


“Dünyadaki her bir sıcak nokta nüfus krizinin yaşandığı bir noktaya karşılık gelmektedir” diyen Ferguson, Brzezinski’nin ‘kriz yayı’ doktrinini “nüfus kriz yayı” olarak yeniden tanımlamaktadır. 


Bu düşünce Ulusal Güvenlik Konseyi (UGK) Ad Hoc Grubu’nun Nisan 1980 tarihli raporundaki ifadeler tarafından da desteklenmektedir. UGK raporunda şöyle denilmektedir: 


“Sosyal kargaşa, ekonomik ve politik istikrarsızlık, kitlesel göç noktasında artan bir potansiyel mevcuttur ve toprak ve kaynakların kontrolüne yönelik muhtemel uluslararası çatışmalar ortaya çıkabilir.” 


Raporda daha sonra “Hindistan, Pakistan, Bangladeş, El Salvador, Honduras ve Etiyopya’da yakın zamandaki çatışmaların anlaşılabilmesinin anahtarı olarak “demografik basınçlardan” ve Türkiye, Filipinler, Orta Amerika, İran ve Pakistan’da gittikçe artmakta olan istikrarsızlığa yönelik potansiyel durumdan bahsedilmektedir. Ad Hoc Grubu ve OPA, 'olağanüstü bir çaba gösterildiği takdirde doğum kontrol programları sayesinde bir milyar insanın doğmasına engel olabileceklerini' tahmin etmektedir.        



Zika virüsünün patenti 1947'de Rockefeller Foundation tarafından alınmıştır.

Fakat Ad Hoc Grubu’nun raporunda belirtildiği gibi İran Şahı’nın doğum kontrolüne yönelik “Temiz-güvenli programları”  en iyi şekilde uygulama çabaları, ülkenin doğum oranlarında önemli bir azalma gerçekleştirme anlamında başarısızlığa uğramıştır. Gerçekleştirilecek büyük bir endüstriyelleşme programının vadettiği iş olanakları, Tahran gibi aşırı kalabalık şehirlere göçü artırmıştır. 

İran şahı döneminde başarısız olan "Temiz-Güvenli Programlar" Ayetullah Humeyni'ye bağlı yönetim tarafından yürürlükten kaldırıldı.


Tahran’daki 6 milyon insanın yarısının başka yerlere taşınması ve kırsal bölgelerden göçe karşı mümkün olan önlemlerin alınmasına yönelik bir programı olduğu için (Humeyni) hükümeti başarı sağlayabilir. 


Başkan Ferguson’un arkasındakiler ve OPA ve Ulusal Güvenlik Konseyinde bulunan grup, ABD’nin dünya nüfusunu soykırımı andırır şekilde azaltmaya dayalı dış politikasını sürdürmesini savunmaktadır.    


OPA vak'a istihbarat görevlisi Ferguson:, “İşimize devam edeceğiz, Beyaz Saray’da kim olursa olsun” diyor. Ancak Ferguson, Beyaz Saray’ın ne demek istediklerini gerçekten anlamadığını belirterek, Başkan’ın kamu politikasını ‘nüfus artışını nasıl hızlandırırız anlamına geldiğini’ zannettiğini söylüyor: 


“Farklı bir şey söylenmedikçe biz işimizi yapmaya devam edeceğiz.”


Lonnie Wolfe, 10 Mart 1981 



Tamer Güner, 03.02.2016, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri, 






Makalenin Orijinali:
http://home.iae.nl/users/lightnet/world/depopulation.htm


Dipnotlar:

(1) http://www.geraldbarney.com/Global_2000_Report/G2000-Eng-7Locks/G2000_Vol_One_7Locks.pdf
(2) http://www.turkiyeningercekleri.com/1w2o3r4d5p6r7e8s9s0/?p=792




EK OKUMA-ROMA KULÜBÜ


Roma Kulübü merkezi İtalya’nın Başkenti Roma’da yer alan, insanlığın geleceği ve yaşam alanları hakkında düzenli ekspertizlerin yayımlayan, uluslararası platformda saygı gören bir kuruluş olarak bilinir.


1968 yılında FIAT-Menajeri Aurelio Peccei ile İskoç Bilimadamı Alexander King ‘in yaklaşık yüz bilim adamı, ekonomi yöneticisi, filozof ve endüstri adamının politikadan bağımsız olarak bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Açıklanmış hedefi, insanlığın durumunu sürekli olarak araştırarak politika, ekonomi ve toplumda karar veren seviyedeki insanların, global sorunlara ve olası hatalı gelişimlere zamanında dikkatini çekmek ve onları harekete geçirmektir.


Roma Kulübü’nün teşebbüsleriyle 1972’de, sonradan ünlü olan, Büyümenin Sınırları başlığıyla Meadows Raporu yayımlanır ve dünya çapında ilgi uyandırır.


Bilgisayar modellerine dayanan bu gelecek ekspertizi, XXI. yüzyılın ortalarında global bir facia olacağını öngörüyordu. Beş alan olan nüfus gelişimi, endüstri üretimi, yiyecek maddesi üretimi, çevre kirliliği ve ham madde tüketimi konularında elde edilen büyüme eğrilerine göre ekstropalasyonlarla müstakbel gelişimler ortaya konmuştu. Sonuçlar çok açıktı: Ham madde rezervleri aşamalı olarak tükenecekti. Altın, civa, gümüş, kalay ve çinko dokuz ile on sekiz sene içinde ( 1970’ten itibaren hesaplanarak ), petrol, doğal gaz, bakır ve kurşun yaklaşık yirmi yıl içinde tükenecekti. Üretim aynı seviyede kalırsa 2000 yıllarında endüstri ve yiyecek maddesi nedeniyle tarımsal kullanılabilir alanlar o kadar azalacaktı ki, yeni tarla açılması ile dengeleme mümkün olmayacaktı. Sonuçta insanlık yiyecek sıkıntı çekecekti ve bu da nüfus sayısı ile endüstri üretimini hızla bir biçimde düşürecekti. Çevre, geri dönüşü olmayacak derecede kirlenecek ve tahrip edilecekti. Netice: Eğer büyüme durdurulamazsa insanlık kendi yaşam temellerini imha edecekti.


Meadows Raporu gelişime inanan teknokrat ve yöneticilerin arasında bile şok etkisi yarattı. Yazarın ekoloji uzmanı veya çevre korumacı değil de saygın Massachusetts Institue Of Technology’de ( MIT/ Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ) sadece katı gerçeklere dayanan ve rakamları konuşturan matematik ve bilgisayar uzmanı olması nedeniyle şok daha da büyümüştü. Yani mutlak prognostik (alamet geleceği gösteren) veya prospektif  (beklenen; umulan) metotlarla geçmiş on yıllardaki gelişim ve büyüme refahını hareket geçirmiş uzmanlardan birisiydi. Tabii ki bir süre sonra karşı ekspertizler ortaya çıktı. Çok sayıda yazar Meadows Raporu’nu kontrol etmeye koyuldu. Gerçekten de bir dizim söylem açıkça çürüttü. Örneğin, dünya altın rezervlerinin 1979 yılında tükeneceği tahmininin yanlış olduğu, çok kısa bir süre sonra ispatlandı. Yine de eleştirmenler Roma Kulübü’nün uyarılarının etkisinden kurtulamıyorlardı: Her büyümenin bir sonu olduğu ve büyüme ne kadar hızlı olursa bu sonun o kadar çabuk yaklaştığı, ilk kez geniş bir kamuoyunun bilincine yerleşmişti.


Aslında, Meadow’un öngördüğü global doğa felaketinin gerçekten bildirilen zamanda meydana gelip gelmeyeceği çok da önemli değildir. Muhtemelen gelecek araştırmasında önemli olan, bunların öngörünün zaman açısından onaylanması değildir. Açık hedefleri, daha çok insanları harekete geçirmek ve kamu görüşünü gerekli değişiklikler ve önlemler doğrultusunda değiştirmektir. Böylece günümüz toplumunda, antik dönemdeki “orakl” kâhinlerle aynı işlevi yerine getirmişlerdir. Eski Yunanlılar profesyonel gelecek yorumcularından, geleceğin neler getirdiğinden çok, gelecekte olası gelişimler ile ilgili notlar bekliyorlardı ve böylelikle bu gelişimlerin gidişatının belirli koşulları altında değiştirilmesi amaçlanıyordu. Yani orakl, bugünkü gelecek tahmini gibi; geleceğin insanların kendi isteği doğrultusunda tasarlanması konusunda bir arar vermede yardım sağlıyordu.


Tartışmalar sürüp giderken Roma Kulübü 2002 Yıllık Konferansı’nı “ortağımız ve ev sahibimiz” dediği Ankara Bilkent Üniversitesinde düzenledi.


27-28 Ekimde Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Toplantıya Türkiye’den Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Prof. Dr. Suat Çağlayan, Prof. Talat Halman, Prof. Oktay Yenal İlter Türkmen ve Prof. Baran Tuncer de tebliğleriyle katıldı.


Eğitimci-Yazar Alev Alatlı, söz konusu toplantıyla ilgili yazısında(1) Roma Kulübüyle ilgili olarak görüşlerini şöyle ifade etti:


Roma Kulübü “Yeni Dünya Düzeni” çerçevesinde kurulması öngörülen Dünya Devleti’nin dinini oluşturmak üzere 1968 yılında 52 ülkesinden bir araya gelen yüz kişinin kurduğu bir teşkilat olup bu yeni din Hristiyanlık-Budizm karması bir inanış olarak düşünülmektedir. Amaçlanan Budizm’in ve dolayısıyla İslam tasavvufunun Hristiyanlığa yeni bir boyut getirerek dinlerin arasında “azami hoşgörü” yaratılmasını sağlamak, böylece “Tek Devlet – Tek Din” mühendisliğine karşı olası muhalefeti asgariye indirmektir.


Bilderberg Grubu ile ortak çalışan Roma Kulübü’nün “Budizm” cephesinin temsilcisi, yıllarca başkanlığını üstlenen Daisaku İkeda’dır. Daisaku İkeda Japon kökenli bir Budist tarikatı olan Nichiren Daishonin’in uluslararası örgütü Soka Gakkai Internatıonal’ın (kısaca SGI diye bilinir) kurucusudur.


Roma Kulübü, Birleşmiş Milletler Tüzüğü çerçevesinde insanların “tehlikeli” uçlara, kısır milliyetçiliğe ve sınıf çatışmalarına yönelmesini önlemeyi amaçladığını öne sürmektedir. Toplantıları gizlidir; basın bilgilendirilmez.






Makalenin Orijinali:
https://aynadakisayfalar.wordpress.com/2013/12/29/roma-kulubune-dair/

Seçkin Deniz Twitter Akışı