28 Ocak 2016 Perşembe

SA2413/KY13-AO49: Yazmak Korkulur Şey Olmamalı..

"Sahne görünendir, göze yansıyandır. Ona bakan gözün keskinliği dekorun çeşitliliğini anlamayı kolaylaştırır. Hepsi bu.."


Yazdıklarımızı özgürce yazamıyorsak söylediklerimizin fazlaca anlamı yok. Eğer yazdıklarınızla düşüncenizi başkalarının süzgecinden geçirmeyi zorunluluk görüyor ve bu kalıpta yazıyorsanız aslında onların istediği türden şeyler üretiyorsunuz ki; bu söylenmiş olanın tekrarından başka bir şey olmaz ve topluma hiçbir şey katmaz. Sözlerinizi şuradan, buradan cilalasanız da sonuçta sadece renkli bir taklitçi olur çıkarsınız.

Yazma korkusunu atan toplumlar bir hukuk gözeterek yazmış olsalar da düşünüleni yazabilme özgürlüğü hukukla söz arasındaki mesafeyi kısaltır. Hukuk sözün gelişmesine ayak uydurur, kendini yeniler ve toplumun, farklı düşüncenin önünü açar.

Bu sadece hukukun yenilenmesini sağlamaz,toplumun şeffaflaşmasını, hak ve adaletin tesisini de sağlar.

Yazmaktan korkmak denince kastım bu yöndeki yerleşik algı değil.

Yazmaktan korkmak otoritenin sınırlarına hapsolmayı tanımlamıyor. Yazdıklarını korkularıyla sınırlayanlar endişesini toplumdan alıyor. 

Yazarken toplumun geniş bir kesiminin mevcut duyarlılığına dikkat ederek yazıyor, düşüncelerinizi özgürce beyan edemiyorsanız, düşüncelerinizi toplum esir almış demektir.

Bu durum nesillerin geleceği için bir felakettir ve bu korku maalesef çoğunluğu sarmış durumdadır.

Yazılanlar üzerinden kendine imtiyazlı bir alan edinmeye çalışan kalabalıklar çoğaldıkça yazanlar her zaman korkacaktır. 

Onların korkuları toplumun düşünen kesiminin kabuğuna çekilmesine yol açarken, yazılanlar üzerinden kendine yer arayanların iştahı kabaracak, bu sayede onlar sürekli bir adım önde olacaklardır.

Peki bu durumdan ne derece rahatsızız ?

Bunun tek bir gerçekçi ölçüsü var; eğer yazma gayreti içinde olanın düşüncesini bir adım öteye taşıyacak bir eylem içerisinde olmayı kitleselleştirmek gibi bir amaca hizmet etmeyi aklınızdan geçirmiyorsanız, sizde aslında toplumsal girdaba anahtar uydurmanın derdindesiniz.

Bunun böyle olup olmadığının basit bir testi var; yazılanların işaret ettiğiyle ne kadar ilgileniyorsanız korku sınırınız o kadardır.

Yazarak ne kadar geniş kitleyi rahatsız ediyorsanız, yazdıklarınız o kadar işe yarar şeylerdir....

***

O kadar yazılamayan şey varken, yazılanların milyonlarca tekrarı var. Yüzlerce cilalanmış versiyon..

Yazmak, sorunların azalmasına yardımcı olmaktan daha çok sorunları tanımlamaya yönelik.. Zira bu tür eylemler en tehlikesiz olanı ve en çok yarar sağlayanı.

Yazarak kendimize alan açıyoruz ve yazarak haksızlıklara karşı bir örtü oluyoruz.

İnsana sadece yazdıklarının vebali yeter....

***

"Bana öyle bir şey söyle ki; benim aradığım, arzuladığım şey olsun.. Bana öyle bir şey söyle ki; mevzimi ileri taşısın.. Benim adıma öyle şeyler yap ki; bana bir şeyler katsın ve zinhar bir şeyler almasın.."

Eğer söyledikleriniz bu toplumsal yapıya yarar şeylerse, insanlık için zerre değeri yoktur. Hiçbir yaraya şifası dokunmaz.Sadece size bazı imkanların kapısını aralar.

Sözün sahtesi aslını da tahrip eder..

***

Düşündüklerimiz hakikatin karşısında sadece bir toz bulutu kadar bile bir yer kaplamaz.

El atıp ulaştığımız gerçeklikler değiştirilen sahnenin görünürdeki halinin okunmasının ötesine geçemez.

Oysa; Kainat sadece dipsiz sanılan mücevver dolu dehlizlere ayak basmayı içselleştirenlerin düşünceleriyle mesafe alabilir.

Hakikat, yani değişimin anahtarı o derinliklerde saklıdır. Diğer bütün gerçeklilik arayışları bir sahne okumasıdır.

Sahne görünendir, göze yansıyandır. Ona bakan gözün keskinliği dekorun çeşitliliğini anlamayı kolaylaştırır. Hepsi bu..

Bizler sadece sahneye bakan gözün gördükleriyle ilgileniriz. Derin dehlizlerde gezinenlerin düşünceleridir dünyayı değiştiren düşünceler.

Dünyayı anlamak, sahneyi okumak sadece dekoru değiştirmeye yarar. Oysa dünyayı değiştirmek dehlizlerde olanı gün yüzüne çıkarmakla mümkün.



Adnan ONAY, 28.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar


Seçkin Deniz Twitter Akışı