3 Nisan 2015 Cuma

SA1246/TG106: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2005-2007/1. Bölüm

     “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

İtiraf-1

El-Halil’den hatırladığınız başka şeyler var mı?

Askerlerin çoğu için orada hayat-şöyle söyleyeyim, yanlış şeyler yaptıklarını hepsi hissedebiliyordu. Hepsi umutsuz durumdaydı.  Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki orada elinizde olağanüstü bir güç bulunuyor. Çünkü silahlı olarak sizden nefret eden bir sürü insanının arasında dolaşıyorsunuz, aynı zamanda onarın evlerine giriyorsunuz. Evlere giriyorsunuz. Her zaman bir provokasyon ortamında bulunduğunuzu hissediyorsunuz. Evin birine arama yapmak için giriyorsunuz, binaların içerisine, işte böyle. Oradan anlatacaklarım bu kadar.
***
İtiraf-2

Karakoldaki ilk görevinizi hatırlıyor musunuz?

Tabi ki. Berbat. İlk başta önemsiz, dedikleri gibi tükenmiş hissedene kadar.

Ne demek istiyorsunuz?

Yapacak enteresan şeyler buluyorsunuz, menzili tahmin etmek gibi şeyler, özellikle de gündüz. Tamamen saçma sapan işler, vakit öldürmek için, etrafta silahlarımızla oyalanırdık. Ben iyi bir nişancıydım, gün boyu etrafta gördüğümüz çocuklar filandı. Biraz. En başta önemsiz şeylerdi. Daha sonra uzman birliğine katıldıktan sonra gerçekten etrafta aylak aylak dolaştık.

Nasıl?

Yani yanımızda bir sürü lastik kaplı mermi ile devriyeye çıkar dolaşırdık.

Sekiz saatlik görevler… Statik pozisyonda mıydınız? 
  
El-Halil’de mi? Evet, neredeyse. Benim müfrezem statikti. Bir aylık süre boyunca, sonra devriye görevleri.

30?

Evet, 30 devriye. Daha sonra uzman birliğine katıldım ve devriyeye gönderildik.  X’in neresi olduğunu biliyor musunuz? Bütün devriyelerin dağıtımı oradan yapılırdı. O zamanlar pek de hoş işler yapmıyorduk, bilirsiniz. Arapları çok dövüyorduk, işte böyle şeyler.
***
İtiraf-3

Filistinli polislerin öldürülmesine yönelik emirlerle ilgili tanıklıklar çok istisnaidir. Bu tür durumlar vardır ve çok kötüdür ama her gün olan şeyler değildir. Her gün gerçekleşen olağan şeylerden bahsetmeyi tercih ederim, her gün onlarcası gerçekleşen bu tür olaylarda ortaya çıkan sonuç veya reaksiyonlar noktasında herhangi bir değerlendirme veya anlamaya dönük çaba olmaz. Çünkü bunlar günlük, olağan şeylerdir ve komutanların zihinlerinde de bir iz bırakmaz, çünkü şöyle bir fenomen vardır… Bu genel bir fenomen midir bilemiyorum, ama benim İşgal Bölgelerinde geçirmiş olduğum yıllarda muharebe birliklerindeki durum böyleydi.  

Bir görev herhangi bir kritik değerlendirmeye tabi tutulmadan alınır. Yani demek istediğim görev görevdir ve alenen bir kanun çiğnenmiyorsa yerine getirilmesi gereklidir. Fakat görevin nasıl yerine getirileceği, istenmeyen zararın nasıl en aza indirileceği gibi şeyler üzerine kafa yorulmaz. 
  
Bir görev emri gelir gelmez o an görev başında kim varsa- tabur komutanı, bölük komutanı veya müfreze komutanı- emri alır ve aksatmadan yerine getirir. Bu durumla ben kendi kendime başa çıkmaya çalıştım, verilen görevleri iki kez düşünmeye başlamam için belli bir süre geçmişti. Demek istediğim, görevlerin önemi ve yerine getirmem gerektiği noktasında herhangi bir şüphem yoktu fakat daha çok düşündüğüm şey bunları nasıl yerine getireceğimdi. 

Bu tür durumlar gün içinde onlarca kez oluyordu. En basitinden kimlik kontrolü, kontrol edilen insanların çoğu için bunu nasıl daha verimli hale getirebilirdim. Bu insanların büyük bölümü masumdu, o zaman onları saatlerce bekletmekten nasıl kurtarabilirdik, toplumla gereksiz sürtüşmeleri nasıl engelleyebilirdik, bir yerden diğerine gitme özgürlüklerinin, iş yapma ve geçim haklarının çiğnenmesini nasıl en aza indirebilirdik. Tüm bunlar hiç değerlendirilmiyordu. Bunu anlayabilmem için belli bir zaman geçmesi gerekti. 

Çok rutin bir olaydan bahsedeceğim… El-Halil’de görevdeydik, bize haritalama işi için ihtiyaç duyulmuştu. Bir mahalle veya birkaç sokağı haritalandırmak pek de alışkın olduğumuz bir durum değildi. El-Halil’in klanlara ayrılmış bir yapısı vardır, herkes klanı içerisinde kim vardır yoktur haberdardır ve içlerine girmek ve istihbarat elde etmek son derece zordur. 

Müfrezenin görevi evden eve gidip kapıları çalmak ve ev sahibinin kimliğini alarak adını, telefon ve cep telefonu numaralarını not almak ve evde yaşayan tüm çocukları kayıt altına almaktı. Binadan binaya geçiyor ve her binada yer alan tüm daireleri kapı kapı dolaşıp sonra tüm caddeye, mahalleye ve bize görev verilen diğer mahallelere geçiyorduk.  

Görev konusunda herhangi bir tereddüdüm yoktu çok önemli bir şey olduğunu düşünüyordum. Tabur komutanı görevlendirmeyi alarak her zaman olduğu gibi bölük komutanına iletti. Ben özel projelerde-rutin nöbet veya devriye görevi değil daha üst görevler-görevlendirilmiştim. Oldukça acil bir göreve benziyordu. Tabur komutanı, bölük komutanından işin… tam olarak kaç günde tamamlanması gerektiğini söyledi hatırlamıyorum. Üç mahallenin tamamına ve pek çok eve gidilmesi gerekiyordu. Haritalarla doğrudan oraya gitmemiz istendi. Kısa bir planlamanın ardından tüm yapmamız gereken oraya giderek evleri kontrol etmekti. Bir süre sonra vakit gece yarısı olmuştu. Gece on, on bir gibi herhangi bir sorun olmuyor ama gece yarısı bir, iki gibi olunca. 

İnsanları uyandırarak yüzlerine ışık tutuyorsunuz ve bunların büyük bölümünün herhangi bir suçu bulunmuyor. Yani demek istediğim bu insanlar terörist bir eyleme katılmamışlar. Belki teröre bulaşmış kişilerden tanıdıkları vardır, bilgi toplanması gerekliliği hakkında şüphem yok. Ama sorun şu ki bunun gerçekten gece yarısı ikide mi yapılması gerekiyor. 

Evdeki herkes tek tek uyandırılıyor, bütün o ağlayan çocuklar, ne olduğunu anlayamayan kadınlar, gözlerine ışık tutularak, kimliğini göstermesi için üzerlerine silah doğrultulan insanlar. Bu durumda ne yapabilirsin, kendini de düşünmen gerekiyor. Ben de operasyonu sonlandırıp ertesi gün devam etmek için telsizle izin istedim. Cevap olarak şöyle dendi: “Hayır, hayır, hayır… Bir veya iki caddeyi daha bitirin, yapabildiğiniz kadarını hemen halletmeniz gerekiyor.” Üslerime sebepleri açıkladım, durumun… Yarın iki saat erken kalkıp işin geri kalanının yapacağımı. Yani sonuçta bizden gitmemiz istenen tüm evlere gidecektik.   

Bunu önerdiniz mi?

Bunu önerdim. Kabul edileceğinden de emindim. Niye şimdi yapalım? En son hangi eve baktığımı tam olarak biliyorum, kaçıp gidecek kimse de yok, burada yaşıyorlar. Ertesi sabah iki saat erken gelip ne gerekiyorsa yapacaktık. Bu değerlendirmeye alınmadı bile, verilen cevap doğrudan doğruya bir “Hayır”dı. 

Konuştuğunuz kişiler kimlerdi?

Komuta merkezinden bölük komutanıydı. Bölük komutanının bu durumda kendi başına karar verme yetkisi vardı. Emirleri alan ve uygulamakla sorumlu olan kişi oydu. Operasyonel anlamda da sebeplerimi söylediğim halde- tanımadığımız bir bölgede gece yarısında evden eve gitmek çılgınca bir şeydi, evlerin içinde kimlerin olduğunu, hangi kapının nereye açıldığını, içerde sizi kimin beklediğini bilemezdiniz, gece yarısı ilk kez bu mahallede bulunuyordum. Farz edin ki kapıyı vurup bir evin içine girdim, ışığı üzerlerine tuttum, yandaki ev geleceğimi biliyor ve beni bekliyor, orada bana zarar verecek birisi olabilir. Demek istediğim operasyonel bir değerlendirme bile yapılmaksızın gece ikiye kadar orada durmaya devam ediyoruz. Belli ki bölük komutanıyla konuştuklarımız yayılmış ve ertesi gün çok acil durumlar haricinde akşam saat 10‘dan sonra haritalama işlemi yapılmayacağına dair emir bizzat tugay komutanından gelmişti…   

Gece saat ikiye kadar operasyon yapılması daha önceden mi planlanmıştı? 

Aslında o zaman el-Halil’deki görev süreleri sekiz ila on saat arasında değişiyordu. Sekiz saatlik görev süresi dolmadan geri dönemezsiniz. Burada herhangi bir yargılama söz konusu değil. Burada konuyu açmamın sebebi bir göreve gönderildiğinizde ciddi bir değerlendirmenin yapılmıyor olmasıdır… Eğer değerler veya şöyle diyelim ahlaki hususlar görevinizin bir parçası değilse bu türden bir değerlendirme yapılmıyor ve emirler üstten alta doğru gittikçe sanki kutsal bir nitelik taşıyormuş gibi algılanıyor. 

Bu tür görevler için biraz “gri alan” var gibi. Kontrol noktaları örneğin. Genellikle içe dönük bir yargılama yapmak zorunda kalıyorsunuz. 

Belirli sınırlar içinde bir yargılama. Müfreze komutanı olarak sahada içe dönük bir yargılama yapmanız nasıl görülmek istediğinize, gece ikide size evin kapısını açan ev sahibi ile nasıl konuşmanız gerektiğine karar vermeniz anlamına geliyor. Ona “kimliğin!” diye bağıracak mısınız yoksa “ İyi akşamlar bayım, lütfen kimliğinizi gösterir misiniz?” mi diyeceksiniz vb. Gerçek şu ki ertesi gün içinde görevinizi yapabileceğiniz halde insanlardan silahlı varlığınızı hissettirerek ve onlardan dışarı çıkmalarını isteyerek gece yarısı bilgi toplamaya çalışırsanız bu durumda içsel bir yargılamadan söz edemezsiniz.  

Zaten oradasınız ve bu görevi yapmanız söylenmiş.  Bölük komutanı hali hazırda kendi içsel değerlendirmesini yapmıştır ya da ondan daha önce tabur komutanı. Onlar bu göreve ait emirleri almış ve bunu kitabına uydurmuşlardır. 

Her gün yaşanan insan hakları ihlallerine bakılarak emirlerin başka hangi yollarla yerine getirilebileceği noktasında bir değerlendirme yapılmaz. Bu yüzden emirleri tartışmanız olanaksızdır. Doğal olarak verilen görev neyse yerine getirmek zorundasınız.  Bunu başka türlü yollarla yerine getirmeyi düşünmeniz bile mümkün değildir. 

<<Önceki                 Sonraki>>



Tamer Güner, 03.04.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri 




Orijinal Metin:
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf

Seçkin Deniz Twitter Akışı