14 Şubat 2015 Cumartesi

SA1161/ÇY4-DB37: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Kadın Askerlerin İtirafları - İtiraf 24

“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Kadın Askerlerin İtirafları- Women Soldiers Testimonies

İtiraf 24


İsim: *** | Rütbe: Çavuş | Birim: Sınır Devriye | Bölge: Hebron

Hebron’da hatırladığım bir olay. O gün bizim üste Shabak (Gizli Servis)’tan birileri vardı. Hebron’daki birlikler en az savaş durumunda olanlardı. Orada Nahal ve paraşütçüler, bir de ben oradayken hala oluşturulan Lavi taburu vardı, biz en az savaşanlardık. Sonra bir gün üste bir sürü Shabakçı belirdi, bir şeyler döndüğünü görüyorsunuz. Ben bir silah-arama görevine gitmek istememden dolayı tabur komutanını  çıldırtıyordum. Sonunda onlarla birlikte gelmem için izin vermesi uzun zaman aldı. Sonuçta ben de orada başka bir kızdım, operasyon çavuşuydum. Biz orada  sadece iki kızdık.

Silahsızdım. Silahı olmayan tek kişi bendim. Tanrı bilir beni oraya nasıl kendileriyle götürdüler ve şans eseri hiç bir şey olmadı çünkü buna çok zaman ayırmışlardı- ve bir Kolordu eğitim subayını İşgal Edilmiş Topraklarda sabahın 2’sindeki bir silah arama operasyonuna götürmek için yani. Neyse gittik, ben üsten ayrılışımızı bir film gibi hatırlıyorum. Jipin içinde de bir filmde gibiydik, sanki orada çok havalı bir filmin bir parçası gibisiniz. Oradaki Shabakçılara neler olacağı konusunda bir şeyler sormaya çalıştım: Birilerinin evine gireceğiz, sonra ne oluyor, onları uyandırıyor muyuz? 

Adamlar bana pek cevap vermediler, dediler ki: Bizi takip et, koşarsak sen de koş. En korkutucu an buydu çünkü biz o boş, sessiz Hebron bölgesindeydik ve ben buraya pek de aşina değildim. Gece 2 civarıydı ve onlar jipten indiler ve koştuk. Ne yapacağımı bilmiyordum, sonra aniden nerede olduğumu fark ettim ve Tanrım, silahsızdım ve oradaki herkesin kaskları ve kurşun geçirmez yelekleri vardı. Büyük bir ev ve bitişiğinde daha küçük bir ev vardı böylece biz büyük evin merdivenlerinden çıktık. Ben  korku içinde tabur komutanına tutundum. Sanki birdenbire burada ne halt ettiğimi bilmiyordum. Herhangi bir yerden bize ateş edilebilirdi. Bu kadar. Sonra onları uyandırdık, adamlar onları uyandırdı. Ben saf bir korku içinde tabur komutanına tutunmaya devam ettim.

Tabur komutanının kendisi de eve girdi mi?

Evet. Ama ilk giren o değildi. İlk giren Shabakçılardı, ben onunla birlikteydim, ilk giren o değildi. Arkadaşım olan bir operasyon subayı da oradaydı, sadece ikisi ve ben bir ona bir diğerine dönüyordum. Delice bir şeydi. Hiç unutmayacağım.Bu insanların evine girdik, baba üzerinde sabahlığıyla bize kapıyı açtı, anne, büyükanne ve iki çocuk da uyandılar. Size şöyle bakıyorlardı, sanki sabahın 2’sinde evlerine girmişsiniz gibi! 

Çocuklar kesinlikle çok korkmuşlardı. Sonra biz- biz diyorum sanki ben de bunun bir parçasıymışım gibi çünkü ben de oradaydım- askerler evin altını üstüne getirdiler, daha önce böyle bir şey görmemiştim. İçeri giriyor, bir çekmeceyi içine bakmak için açabiliyor içindekileri etrafa saçabiliyor ve öylece bırakabiliyorsunuz. Odadan odaya gezdiğimizi, bizimle birlikte odadan odaya gezen adamın bazı porno kasetler bulduğumuzdaki utancını hiç unutmayacağım. 

Tabur komutanına her şey bittikten sonra onlara yardım edip edemeyeceğimizi sordum. Ne kadar berbat hissettiğimi anlayabilirsiniz. Her şey o kadar dağılmıştı ki. Sonra baba, yani ev sahibi bir şeyler sormaya çalıştı ama hiçbirimiz ona cevap verme gereği hissetmedik. Askerler karıştırmaya, evin altını üstüne getirmeye devam ettiler. 

Bir yıl önce Pesah Seder gecesinde apartman daireme girilmişti. Eve geldiğimde her şey darmadağındı. Orada aklıma ilk gelen şey, bunun tıpkı ona benzemesiydi. Bütün çekmeceler, dolaplar, her şey. Ve hiç bir şey bulamadık. Hiç bir şey. İlk evde arama yapmak için birilerine ihtiyaç duymuşlardı. Beni o yüzden götürmüşlerdi, beni ve kadın operasyon subayını. Kadınların üzerini aramak için, çünkü erkeklerin buna izni yoktu. 

Orada yaklaşık bir saat kaldık ve onlar hiç bir şey bulamadılar ve çıldırdılar çünkü emindiler, ihbar almışlardı. Bilmiyorum, bir şey bulacaklarından çok emindiler. Bu yüzden saçtılar döktüler evdeki hiç bir şey yerinde kalmadı. Sonra ikinci evle devam ettik. Bunu neden bu şekilde yaptığımızı anlayamıyordum. 

Sonra birden ilk defa, nasıl göründüğümüzü, bizden neden bu kadar nefret edildiğini anladım. Çünkü içeri bir nebze insanlık olmadan, en iğrenç şekilde giriyorsunuz- çünkü adama verilen cevaplar çok saygısızcaydı- kadın ve çocuklara dikkat bile edilmemişti, yani kimse onlara dönüp bakması bile. Biz mutfağın yanındaki bir köşeye kadınları aramak üzere gönderildik. Şimdi, ben o durumda olsaydım, şöyle düşünürdüm: Burada ne halt ediyorsunuz? Ne silahı?

O anda düşündüğünüz şeyler bunlar mıydı?

Elbette. Bakın başlangıçta onlara dedim ki, merak yüzünden, beni de götürün, sonra neler döndüğünü anladım. Neler olacağını merak ediyordum. Bu işin nasıl yürüdüğünü, bütün bu işlerin, geceleri ne yaptıklarını. Bu yüzden Atalar mezarlığına gitmeye devam ediyordum, çünkü benim için bununla bağlantılarını bilmek önemliydi, bütün gün, sekiz saat boyunca orada ne yaptıkları. 

Atalar Mezarlığının yanında- hala orada mı bilmiyorum- merdivenlerden çıkınca Sınır Devriyesi'nin geçici bir karargahı var, küçük bir tane. Orda neler döndüğünü, neden bıu kadar sinirli olduklarını merak ediyordum. Orada ne yaptıklarını ve neden...Gerçek şu ki oradaki Yahudiler fanatikler ve hatta bir kez yolun karşısına geçerken üzerime araç sürmeye çalıştılar, devriyeden gelen askerler ve jipleri Yahudilerin attığı çiğ yumurtayla kaplanmış olurdu. Bunlar orada sıradan şeylerdi. Bir şekilde başa çıkıyorsunuz, tamam diyorsunuz, bu taraf benim tarafım değil. Ben askere alındığımda solcuydum, bu yüzden buraya aslında burada olmamam gerektiği endişesiyle geldim. Böyle başladım.

Demek evin içindeydiniz ve kadının üzerini arıyordunuz...

Size hissettiğim utancı anlatamam, davranışlarımızın, evlerine o şekilde girişimizin utancı, biz...Yaşadığım sürece unutmayacağım, size söylüyorum. Kafamda hep bu resim, o çocukların bana bakışları...Ve ölesiye korkmam. İlk defa bir Filistinlinin evine girmiştim, Oradaki her şey, yani  duvarda Kudüs resimleri vardı, onlarda da bunların olduğunu görmek bana çok garip gelmişti. Bu yüzden gerçekten, şimdiye kadar bizden nefret etti iseler de, şimdi biz bu şekilde evlerine giriyoruz ve onlar bana öyle bakıyorlardı ki, yani silahım yoktu, hiç bir şey. 

O çocuklar bana bakıyorlardı ve ben o anda orada ölmek istedim. Üstelik tabur komutanı onlara yardım edip edemeyeceğimizi sorduğumda güldü, kendimi daha da aptal hissettim. Aniden bütün bunlara ne kadar uzak olduğumu fark ettim, çok üzgündüm böyle bir şeyi ilk kez görüyordum, onlarsa bunu makineleşmiş bir şekilde yapıyordu. Askerler etrafta dolaşıyor, çekmeceleri boşaltıyor, dolapları karıştırıyor, döküyor, saçıyor, oradaki insanlara saygı göstermiyor, onlarla konuşmuyorlardı. Ve evin sahibi onlara “Yapmayın” diye yalvarıyordu.

Bütün aile neredeydi?

Baba bizimle odaları dolaştı, anne, büyükanne ve çocukların kıpırdamasına izin verilmedi, ilk girdiğimiz odanın girişinde bir yerde dikiliyorlardı.

Nasıl tepki gösterdiler?

Sessizdiler.Buydu, sadece o bakışlar. Çocuklar anlamamışlardı, sanki onlara her zaman anlatılan bir şeyi yaşıyorlardı. Orada, şimdi nefret-nefret-nefret. Bak ve neden nefret ettiğini gör. Bize öyle anlamaz bakışlarla bakıyorlardı ve çok küçüktüler.

Kaç yaşlarındaydılar?

Sanırım bir tanesi 5-6 yaşlarındaydı, biraz anlamıştı, kız olan bence daha küçüktü. Evet, anne onları kendine yakın tutuyordu. Ben girdiğimde, bize onların üstünü aramamız gerektiği söylendiğinde ki o zamana kadar bana üzerlerini arayacağımı söylememişlerdi, işte o anda neden beni de oraya kendileriyle birlikte götürdüklerini anladım çünkü silah araması için bir kadına daha ihtiyaçları vardı, bu yüzden içeriye girip aramamız söylendiğinde küçük kızı bıraktı. 

Bir elbise ve sabahlık giymişti, saf kokusuna bile tepki verdiğimi hatırlıyorum, bir yabancıya dokunmaya, onu aramaya tepki veriyordum. Filmlerdeki gibi davrandığım için kendime gülüyordum çünkü nasıl yapılacağını bilmiyordum. Ne yani nasıl arayacağım? Bu yüzden filmlerde gördüğünüz gibi yapıyorsunuz çünkü nasıl yapılacağını bilmiyorsunuz.

Onu ne dereceye kadar soydunuz?

Fazla değil, zaten bir dakika içerisinde geri çağrıldım. O noktada düşüncem şuydu: Azarlansam da umurumda değil, yeter ki buradan kurtulayım. Sadece bitsin bu iş. Operasyon subayı daha becerikliydi, bu adamlarla daha önce göreve çıkmıştı, silahı vardı ve ne yapılacağını biliyordu. Ben bilmiyordum.

Böyle durumlarda ne yapılacağını biliyor muydu?

Daha özgüvenliydi, ama her ikimiz de utanmıştık. Tabur komutanı odadan çıkıp bizi anne ve büyükanneyle yalnız bıraktığında, çok küçük bir odaydı bu yüzden önce biri girdi,çıktı, diğeri girdi. Bluzunu çıkarttık ve o sadece bir atlet ve çamaşırıyla kaldı. Ellerimizi ceplerine soktuk, bluzunu yokladık, bunu hatırlıyorum. Ne olduğunu o zaman umursamadım, bir noktada düşündüm ki: Ne olduğu umurumda değil, bana ne. Ve ***’nun bana şöyle söylediğini hatırlıyorum: Ya bacaklarının arasına bir şey sakladıysa, nereden bilelim? Ben de ona umurumda olmadığını, sadece buradan çıkıp gitmek istediğimi söyledim.

Bir şeyler sakladığını düşündünüz mü?

Evet. Bu düşünce beni hasta etti, çok korkmuştum, üstelik hala gerçekten orada olduğuma inanamıyordum. Ve sonra, hayır, yapmaya çalıştım. Denedim ama yapamadım. Yapmam gereken şey söylendiğinde tamam, içeri girdik, bunu başlattık ve artık ben sadece bunun istiyordum, sadece çıkıp gitmek istiyordum.

Orada ne kadar kaldınız?

Birkaç dakika sürdü. İlkiyle bir kaç dakika ve sonra ikincisiyle de, sonra çıktık. Yani geç kadın, yaşlı kadın ve sonra çıktık. Arkada bir ev daha vardı, daha küçük. Oraya da girdik ama sadece iki odalıydı.

Arama ne kadar sürdü?

Arama? Bir kaç dakika.

Yani kadınlardan biriyle odaya girdiniz ve onunla orada yalnızdınız?

Hayır , ben ve ***. İkimiz ve bir kadın.

Onlarla nasıl konuştunuz?

Konuşmadık. O kadardı, kelimelere gerek yoktu. Konuşabilirlerdi ama ben bir kelime alışverişi yapmadım, düşünmedim bile. Onlarla konuşamaz, onlara bir şey diyemezsiniz. Ben o çocukları gördüm, o çocukların yüzlerini gördüm. Kendi kendime şöyle düşündüm: Bir şeyler söyleyebilseydim. Şimdi olduğu gibi, Hebron’da dolaşırken çocukları gördüğümde dediğim gibi, onlara hiç bir şey söyleyemezsiniz. Sizden nefret ediyor, sizi görmek istemiyorlar, sizin düşman olduğunuzu düşünüyorlar ve siz kelimesiz kalıyorsunuz. Onlara söyleyecek hiç bir şeyiniz yok.

Arapça bilmemeniz konusunu düşündünüz mü?

Evet. Özellikle iletişim kuramadığımda. Çünkü böyle durumlarda Arapça bilseniz bile ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz çünkü sabahın 2 sinde evlerine giriyor, onları uyandırıp bir köşeye dikiyorsunuz. Biz etrafta gezinirken kadınlar ve çocuklar o köşede dikiliyor ve kıpırdayamıyorlardı. Hatta onlara kimsenin kıpırdamamalarına dair bir şey dediğini söyleyemem, sadece orada taşlaşmış gibi duruyorlardı. Gözleriyle bizi takip ediyorlardı. 

Onlar bana bakarken orada gezinmek çok zordu benim için. O annenin ve çocukların o süre boyunca bana o şekilde bakmaları benim için çok zor oldu. Bir kadın olarak yanlış bir şeyler yaptığımı hissettim. O kadına karşı. Evine girmiş, çocuklarını uyandırmıştım. Ben erkeklerin o durumda bizden daha dangalakça davrandıklarını fark ettim.

Diğer tutuklama görevlerinde bulundunuz mu?

Hayır.Gitmezdim. Gitmek istemedim.

Peki ilk sefer neden gittiniz?

Ne yaptığımızı görmek istemiştim
.
Düz merak ve heyecan dışında?

Bakın, orada jipten indiğimizi ve koştuğumuzu ve nerede olduğumu anlamamla hissettiğim paniği hatırlıyorum. Önce şöyle düşünüyordum, bir şey olursa burada bir sürü Shabak’çı var, o yüzden hadi gidelim. Onların jiplerine biner ve beni de devriyelere götürmelerini isterdim. Bunlar gündüz olurdu. Gece değil. Birdenbire oradasınız. 

Bu görevden sonra tabur komutanına bu işlerin hep böyle mi yürüdüğünü sordum. Bana başka bir yolu olmadığını söyledi. Dedi ki:  Silahın var, burada cephanen var, nasıl olmasını bekliyorsun? Eğer adamlara eğitim kolordu subayı böyle böyle diyor derseniz: Kendini beğenmişin teki derler. Pek çoğu. Ben de dedim ki:Yani yaptığımız bu öyle mi? Bu şekilde? Size söyledim orduya alındığımda solcuydum ben ve bu bizden neden nefret ettiklerini anladığım ilk andı.Ben de bizden nefret ederdim.  Belki de ona şöyle demeliydim: Eğer benim evime ve özelime de bu şekilde girseniz, kaç yaşında olursam olayım, ben de sizden nefret ederdim.

Herhangi bir tokat tekme, var mıydı?

Tekme evet. Adamlar eve girdiklerinde çocuklarının önünde babayı tekmelediler. Evet, çocuklarının önünde.

Anneyi başka bir odaya götürmek ve her şeyi kitabına göre yapmak, babayı çocuklarının önünde tekmelemek bu kadar önemli miydi?

Çünkü endişelendikleri kadarıyla, her şeyden önce bizim kadını tamamen soyduğumuzu düşündüler, eminim, yani tabur komutanı. Bizi ararken görmedi. Ben görev almak için o kadar istekliydim ki, benim doğru şeyi yapıp yapmadığımı kontrol ihtiyacı duymadı.


<<Önceki                 Sonraki>>


Derya Beyaz, 14.02.2015,Sonsuz Ark, Çırak-Çevirmen Yazar,Çeviri

Orijinal Metin:

Seçkin Deniz Twitter Akışı