9 Ocak 2015 Cuma

SA1084/KY5-PT40: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ A-Nazarî Tasavvuf- Tasavvufçuların Kendi Kitaplarına İmanı

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

Tasavvufçular şurada, burada ve her yerde İslâm için tuzak kurmaktadırlar. Kendi kitaplarına sarsılmaz bir inada dayanan imanla inanırlar. Bu inanç bütün kalplerini, duygularını, düşüncelerini ve zihinlerini istila ederek esir gibi kıskıvrak bağlar.

Bir hurafe veya mitolojiye işaret eden her harfine inanır, bir saçmalığı yayan her kelimeye kutsal bir kitabın ayetleri gibi bağlanırlar. Ancak onlar için sevgi beslemiş, onları sevmiştir. Ahtapotları ancak onunla kalpleri kuşatmıştır. Ruhların hayat damarlarını ancak örümceklerinin zehirli salyaları kurutmuştur. Ama ne zaman müminlerle karşılaşırlarsa, kitaplarına bu hurafe ve sapık şeylerin sonradan sokulduğunu iddia ederler. Fakat şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında da "Biz müminleri saptırıyoruz" derler.

Böyle değilse, tağutlarıyla beraber, bütün tasavvufçulara sesleniyorum, acaba onlardan bir tek kişi inandıkları kitaplarının asılsız ve sonradan uydurulduğunu yahut bu kitaplara inanmadıklarını söyleyebilir mi? Veya bu kitapların dolup taştığı küfürleri reddettiğini söyleyecek bir yiğit aralarından çıkar mı? Yahut bu kitapların sonradan uydurulduğu veya başkaları tarafından onlara bu saçmalıkların karıştırıldığına dair birileri bize bir delil, bir belge veya bir şahit getirebilir mi?
Bütün dünyaya ilan ediyor ve iddia ediyorum ki, bu kitaplar sonradan uydurulmuş veya onlara başkaları bu saçmalıkları karıştırmış değildir. Gerçek tarih buna şahittir, sahih naklin tevatürü buna tanıktır.

Bununla beraber onların uydurulduğunu veya başkaları gibi şeyleri bazı onlara karıştırdığını varsayalım. Sizler bunlara bağlanıp meyhanecinin şaraba, kadehe ve kafayı bulmaya inandığı gibi inandıktan ve kutsal birer kitap gibi üzerinde titredikten sonra, başkaları tarafından uydurulduğu veya ilaveler yapıldığını kabul etmek neyinize yarayacaktır!

Ama sonradan uydurulmuş yahut yabancı şeyler karıştırılmış, savunması elinizdeki son zırhtır. Yıldırım çarpmışa çeviren hakkın darbesi karşısında şaşkına dönen ve kaçacak delik arayan tasavvufçuların sığındığı son sığınak!

Aslında bu iddia, suçlunun işlediği cinayetin cezasından kurtulmak için iftira ettiği yalan bir şahitlikten başka bir şey değildir. Zira bugüne kadar hiçbir tasavvufçunun bir tasavvuf kitabında söylenen hurafe ve sapıklıkların İslâm'a aykırı olduğunu ve reddedilmesi gerektiğini söylediği görülmemiştir. Böyle söyleyenler olmuşsa, bunlar ancak göstermelik tasavvufçular veya tasavvuf bataklığında henüz batmamış olanlardır.

Kitaplarında Yazılanların Sırlar ve Semboller Olduğunu İddia Etmeleri

Tasavvuf kurbanlarından bazıları da bu kitaplarda söylenen şeylerin sırlar ve semboller olduğu, gaybın gizliliklerini kendilerine açtığı ve sırlarını kutsadığı veya Allah'ın kendileri için yüce perdeleri kaldırdığı için arşının altında secdelere kapanarak vahyini dinleyip nesir ve şiirlerinde sırlar ve semboller halinde tescil eden kişilerin ancak bilebildiğini iddia ederler.

Bu kişilere şunu belirtmek lazımdır; Kur'ân'ın sıfatlarından biri de insanlara bir beyan olmasıdır. İnsanlardan da âlimler ve cahil olanlar vardır. Kimileri okuma yazma bilmez, kimileri de okuryazardır. Buna rağmen Allah Kur'ân'ı bütün bunlar için bir beyan ve herkesin Rabbine basiret üzere kulluk etmesi için anlaşılır bir şekilde kılmıştır. Ama tasavvufçular kitaplarının gizlilik perdesiyle örtülü semboller ve gaybın büyüsüne sarılı sırlar olduğunu söylüyorlar.

Sormak lazım: Müphemlik ve kapalılık sembolleriyle örtülü ve bir yüzü küfür taşıyan son derece kapalı sırlarla Allah'a nasıl ibadet edilir? Kişinin tamamen meçhul ve sır küpü şeylerle Allah'a ibadet etmesi caiz midir? Allah'ın Kur'ân'da teşri buyurduğu ve Resulüne vahyettiği şeylerin dışında şeylerle Allah'a ibadet  olur mu?

Tasavvufta İlahi Varlığın Aşamaları

Tasavvufçular ilahi varlığın aşamaları ve mertebeleri yahut tenezzüle (indirgenme) yahut taayyunât (muayyen kişiliğe bürünme) yahut nispetler yahut izafât (katılım)ları olduğuna inanırlar. Bütün bunlar aynı hurafenin ifadesinden başka bir şey değildir.

Bu mertebelerin ilki körlük (boşluk)tur. Bu aşamada ilahi varlık hiçbir sıfatla tavsif edilmez, bir isimle isimlendirilmez, bir tarif veya bir resim ile tarif edilmez. 

Gümüşhanevi bunu şöyle dile getirir:

"Bizzat kendisinin olması açısından ilahi hakikatin kalış müddeti belirli değildir. Çünkü bizzat kendisinin olması açısından ne bir vasfı, ne bir resmi vardır. O körlük (belirsizlik)tir. Zira herhangi bir sıfatla taayyün etmeden (belirlilik kazanmadan) hiçbir şekilde bilinmesi mümkün değildir. Bu taayyünlerin (belirli oluşların) ilki kendi zatını bilmesidir. Bu sıfat onun hiçbir sıfatı bulunmayan ilahi seviyeden sıfat ve isimleri bulunan vahidiyyet seviyesine inmesidir. Buna "hazreti ilahiye" (ilahi huzur) adı verilir."

Gümüşhanevi'nin sözlerini olduğu gibi naklettim. Tasavvufçulara insaf gözü ile baktığımızı ve kendilerini ancak kendisiyle bilinmekten hoşnut oldukları şeylerle adlandırdığımızdan herkesin emin olmasını istiyoruz.

Bu aşamada tasavvufun ilahı mutlak vücut (varlık) olarak isimlendirilir. Ama en-Nablusi tecride kendisini mutlak yokluğa götüren aşırı tecritliğiyle bu aşamada varlığı mutlaklıktan da soyutlamaktadır.

Çünkü; ona göre ilaha mutlak demek de bir kayıttır yahut bir sıfattır. Böyle olursa o zaman mutlakın mukayyet ve mukayyetin mutlak olması gerektiğini söylüyor. O takdirde iki vasfı çelişki arasında gider gelir ve ilahın bir sıfatı olması gerekir. Hâlbuki bu aşamada her türlü isim ve sıfattan tamamen soyuttur. Bu körlük yahut mutlak varlık bir surette taayyün etmeyi dilemiş, böylece hem kendini bilmek hem de bilinmek istemiştir.  Onun için Hakikatı Muhammediyye suretinde taayyün etmiştir.
 Bu şekilde hakikat-ı Muhammediyye ilahi zatın ilk taayyunu yahut birleşiklikten sonra ilk ayrılık yahut mutlaklıktan varlığın mukayyetliğe geçişi yahut körlükten ehadiyyete sonra vahidiyyete geçmesi olmuştur.

O halde tasavvufçuların Allah'ın ilk taayyünü olduğunu söyledikleri Hakikati Muhammediyye inancı nedir?


<<Önceki                Sonraki>>


Puran Tilmiz, 08.01.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü



Seçkin Deniz Twitter Akışı