6 Ekim 2014 Pazartesi

SA921/ÇY5-DÇ7: Saatten Kuleler

“Ülkemi, tarihimi, bilimimi ilgilendiren mevzular hakkında yapılandırılmış, halis muhlis kendi ellerimizle yaptığımız araştırmalardan, analizlerden oluşan ya da özetini veren bir veri tabanımız yok.”


Gündüzler akşama daha çabuk kavuşmaya başladı artık. Dolaptan usulca çıktı hırkalar. Güneş ışığının azalmasıyla sonbahar depresyonları da yanında eşantiyon...

Saatler kış saati uygulamasına alınacak deniyor. Çabucak karanlık olacağını düşündüğümde, daha da bunalıyor içim. Kahveyle Tv başına yayılma vakti gelmiş, geçiyor.

TV'de bir seyahat programı var bugün. Sonbaharda Avrupa turunun faydalarından bahsederken, Prag’ı anlatıyor Sunucu. Prag’da eski bir saat kulesinin önünde, zıplayıp duruyor.

Sunucunun Prag’da zıplayıp durmasından ziyade, saat kulesinin hikâyesi çok daha ilginç geliyor gözüme. Turistler her saat başı saatin etrafına toplanıyorlar. Ancak program hemen bitiveriyor, sonuna yetiştim her zamanki gibi. Zihnim anlattıklarında takıldı kaldı gene.

İlgimi çok fazla çektiği için bilgisayara yöneliyorum, uzunca bir “arama”  işlemine başlıyorum hemen.

Bulduğum sayfa TV’dekinden biraz uzun, aşağıda ki gibi anlatıyor Prag’daki saat kulenin hikâyesini.
Prag’da, Eski Şehir Meydanında ki saat kulesini 15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hunuş Usta yapmış. Amacı insanlara bir mesaj vermektir. “Herkes bir gün geldiği yere geri dönecek, yani elbet bir gün toprakla özleşip ölecek!”


Saat kulesi ve ustası çok ünlenir. Kral, Hunuş Usta’nın saati başka bir yere yapmasını önlemek için gözlerine mil çektirir. Kör olan Hunuş Usta da kendini saatin mekanizmasına bırakarak intihar eder. Hunuş Usta’nın saati, Güneş’in, Dünya’nın ve Ay’ın konumlarını gösteren astronomik bir saat, dış tarafındaki rakamlar ise İbranice’dir. Bu Babil saatini göstermektedir.

Hunuş Usta, saati Eski Şehir Meydanı’na yaptığından, meydanın bir paraleli de Yahudi mahallesi olduğundan Yahudilerin nüfusunun fazla olduğu bir bölgede onları ezmemiştir. Onlara da bir jest yapmış ve Babil saatini de kendi saatine eklemiştir.



Saatin etrafında 4 tane kukla vardır. Bu kuklalar insanlara neleri yapmamaları gerektiğini anlatır.
Soldan en baştaki, elindeki aynayla kendine bakar; “kendini beğenmişliği” sembolize eder.
Onun yanındaki kukla, elinde altın torbası olan bir Yahudi’dir; “cimriliği” sembolize eder.
Bir yandaki kukla ise iskelettir; “yaşama karşı isteksizliği” anlatır.



Sonuncu kukla, elinde mandoline benzer bir müzik aleti bulunan ve Türk’e benzetilen adam da “Gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü” anlatır.


Kısacası bu kuklalar, “Kendini beğenmiş, cimri, yaşama karşı isteksiz ve sefahate düşkün olmayın!” der.

Saatin altında da insanlara yapmaları gerekenleri anlatan 4 kukla vardır.

Bu kuklalar da, bilime, adalete, astronomiye ve eğitime önem verme konusunda bizleri uyarır

Her saat başı, İsa’nın 12 havarisi de pencerenin önünden geçerek ufak bir gösteri yapar.

Horozun ötmesiyle gösteri biter. ​(1)

***

Okuduğum diğer sayfalarda da, izlediğim programda da hikâye aşağı yukarı aynı şekilde anlatılıyor.
Ancak bu benzetmeler canımı sıksa da, 12 rakamına takılıyor zihnim. 12 havari, kuklalar ve verdiği mesajlar. Konuya zihnim esrarengiz bir hal kazandırıp, ilişkilendirmeler kurunca, araştırmak daha da keyifli oluyor. Pek çok mevzuu haliyle beni bekliyor.

O kadar derin, tarihsel ve bilimsel süreçler ki bir süre sonra yaptığım araştırmalar rapor olacak uzunluğa ulaşıyor, yorulduğumu hissediyorum. Düşünmeye başlıyorum, düşünürken kaleme alıyorum yazdıklarımı…

Ülkemde zihnimdeki soruları sorgulayabileceğim, güvenilir, Vikipedi’den başka veri tabanı sayfaları olsa keşke, diyorum içimden. Zihnimi ve ruhumu doyurmuyor öğrendiklerim.

Aksine çelişkiler yumağında kayboluyor zihnim. Ülkemde neden bu konuları bizim dilimizde anlatan sayfalarımız yok, diye geçiyor aklımdan. Bu konularla ilgilenen insanlara kızıp, homurdanıyorum içimden.

Tembeller belki de sefahate düşmüşlerdir, saatin yanındaki kukla gibi…

 Ya da biz bu batılı anlatımlarla mı sefahate itildik, itiliyoruz sürekli?

Türk Tarih Kurumu’nun neden çok daha geniş bir veri tabanı sayfası bulunmaz örneğin?

Konularına göre arama yapılabilen. Kısacıkta olsa bilgilendirse insanlarımızı, eline mi yapışır?
Çok mu zor, bu devirde bunları gerçekleştirmek…

Sayfaya göz attığınızda zaten iç sıkıcı geliyor en baştan, siz burada yoksunuz atalarınızın bilim-eğitim-tarih hikâyeleri yok, devamı da olmayacak demeye getiriyor sırıtarak…

Örneğin; Türk Tarih Kurumunun veri sayfasında Katalog Taraması, Gelmekte Olan Süreli Yayınlar ve İçindekiler  (1999-2006 arası)  ,Belgeler Dizini (1964-2009),Gelen Kitaplar (Yurtdışı),Elektronik Dergiler, Kütüphane Tanıtımı, Bağış Materyal Kabul İlkeleri ve Sözleşme, Veri Tabanları, Kütüphane Personeli, İstatistikler Elektronik Veri tabanları, Antlaşmalar altında bilgilendirme başlıkları var.(2)

Elektronik veri tabanı sayfasını incelediğinizde zaten ulaşabileceğiniz kaynakça gazete ve bilgi başlıklarının çoğu kısmının yabancı ülkelere ait olduğunu görebiliyorsunuz ki, bu daha da trajik…

Ülkemi, tarihimi, bilimimi ilgilendiren mevzular hakkında yapılandırılmış, halis muhlis kendi ellerimizle yaptığımız araştırmalardan, analizlerden oluşan ya da özetini veren bir veri tabanımız yok.
Olanlar da üyelik istiyor. Yani oturduğumuz yerden bilgiye bir tıkla ulaşmak çok zor. Hadi kalkıp gideyim, araştırayım deseniz istedikleri şeyler aşağıdakiler.

Arşivden Yararlanmak: Arşivimizden Türk ve yabancı bilim adamları, araştırmacılar, resmi ve özel kuruluşlar yararlanabilir. Müracaat Şekli: Arşivimizde araştırma ve inceleme yapmak isteyen araştırmacılar, açık kimlik bilgilerini, adreslerini, araştırmanın amacını ve konusunu belirten bir dilekçe ile (Yüksek lisans ve doktora düzeyindeki araştırmacılar, akademik çalışma yaptıkları kurumlardan alacakları çalışma konularını belirten yazıyı, yabancı uyruklular pasaport ve kimlik örneklerini de ekleyerek) Türk Tarih Kurumu Başkanlığına, bizzat ya da posta ile müracaatta bulunurlar. Resmi ve özel kuruluşlardan araştırma yapmak üzere gelen personelin kurumlarından konuyu belirten onaylı bir yazı getirmeleri zorunluluğu vardır.(3)  

***

Öğrencilik yıllarımda; araştırma yapma heyecanı ile kapısını çaldığım kurumlardaki memurların yüzündeki o sevmediğim ekşi ifade oturuyor yüzüme, bunları gördükçe. Ülkemde araştırmacı olmak, sorgulamak, üretmek gerçekten zordu, hâlâ zor. Geçen seneler içinde çok şey değiştiğini zannetmiyorum. Sizi sadece ahbabı tanıdık durumlar kurtarır araştırma yapan sade bir vatandaş ya da öğrenci iseniz bu ülkede.

Şimdilerde iş, ev, hayat üçgeninde internette giderebilmek güzel olsa da içimdeki merak, sorgulama ve araştırma isteğini. Doyurucu gelmiyor çoğu şey.

Gerçeklerin bunlar olmadığını biliyoruz çünkü. Bu nedenle geçmiş sorgulamalarını yaparken, geleceğe dair de şekillenmiş projeler üretiyor zihnim.

Sefahate düşsün istemiyorum gelecek nesil. Hunuş Usta’nın saati her saat başı çaldığında, toplanıp izleyen tembel turistleri olmasınlar. Saatten çıkan 12 Havari, yanlarındaki kuklaların onlara gönderdiği mesajlar, ilgilendirmesin yeni nesli, kendilerini bilsinler hatırlasınlar ilk önce.

Tarihimiz, toplumumuz, eğitimimiz, bilim adamlarımız. Bize Avrupa’nın anlattığı insanlar değiliz biz. Karşılaştırmalı araştırma yaptıkça zaten ortaya çıkıyor gerçekler. Okuyan, araştıran, çoğu insanda farkında pek çok şeyin, saatin altındaki son dört kuklanın mesajını…

Bilime, adalete, astronomiye ve eğitime önem verme konusunu Dünyaya öğreten toplumuz biz.

Tarihte bizler her konuda ileride iken, onların neden geride olduğunu biliyoruz hepimiz.

Bu yüzyılda ülke olarak neden geride kalmışlığımızı sorgularken bir taraftan…

Bunu toplum olarak nasıl çabuk düzeltebiliriz? in cevabını da aramalıyız hep beraber.

Gerçekleştirir ve başarırsak şayet…

Elbette ki biliyoruz, onların saatindeki horozun ötmesi ile bitmeyeceğini gösterinin.



Duru Çağlayan, 06.10.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar


 Alıntılar: 



Seçkin Deniz Twitter Akışı