10 Haziran 2014 Salı

SA718/KY9-NK18: Tamoksifen'e Başlıyorum

Bir sabah ilacı elime alıp onunla konuştum: “Lütfen bana zarar verme, seni kullanmaya mecburum” dedim. Besmele çektim ve ilk ilacımı aldım.


Bu arada lenf bezleri ile ilgili patoloji raporu çıkmıştı ve geçici bir sevinç yaşamıştım. Haberi aldığımızda Jale'de vardı yanımızda ve birbirimize sarılıp mutlu olmuştuk, Atila, Afak, Jale ve ben. Kendimi tutamayıp Fevziye’ye ve Gökhan’a telefon açtım. Herkes çok sevinmişti. Ama içimdeki his bu mutluluğun çok kısa süreceğini söylüyor ve o andaki sevincimi yok etmek için üzerime yine koca koca kayalar yuvarlanıyordu sanki.

Kemik sintigrafisi

İşin içine girildiğinde neler öğreniyorsunuz neler… Lenflerde bir şey yoktu, ama şimdi bir de kemik sintigrafisi çektirmem gerekiyordu. Bu konuda Kadri Hocam’a, izni olursa, sintigrafiyi 19 Mayıs hastanesinde çektirmek istediğimizi söyledik, makul karşıladı. Genel Cerrah Süleyman Hocam’ı aradık, hemen yardımcı olacağını söyledi.

Kemik sintigrafisi neydi ve nasıl yapılırdı bilmiyorduk, ama öğrenecektik. Öğrendik de… Çekim yapılmadan önce damardan size bir eriyik veriyorlar ve böylece radyoaktif hâle geliyorsunuz. Radyoaktif hâle geldiğiniz ve zarar vermemeniz için de hamile ve çocuklara yaklaşmamanız öneriliyor.

Damardan zerk edilen o sıvıyı aldıktan sonra da bol bol su, çorba gibi şeyler içmenizi söylüyorlar. Birkaç saat sonra da kontroller boyunca hiç kurtulamayacağınız yataklardan birine uzatıyor ve ayaklarınızdan başlayarak üzerinizde bir cihazı ağır ağır yürütüyorlar. Bu işlem tepenizde hareket eden cihaz başınıza geldiğinde sona ermiş oluyor. Tepeden tırnağa taranıyorsunuz yani… sanırım 20 dakika kadar sürmüştü.

Sonra onun da sonucunu beklemeye başladık. O sırada Fevziye de yine soluğu hastanede bizim yanımızda almıştı. O kadar tedirgin olmuştum ki; dört kızı vardı ve benden ona bir şey geçer, ondan da çocuklarına geçer diye çok endişelenmiştim. Ama bir yandan da seviniyordum elbette. Sonucu aldığımda Fevziye hızla elimden çekti, kötü bir şey varsa hemen görmemi istemiyordu yalnızca. Ve sonuç çok şükür iyi çıkmıştı, kemiklerde de metastaz yoktu.

Koltuk altındaki merdivenler: Lenf Bezleri

Onkolog Kadri Altundağ Hocam’ın yanına patoloji ve sintigrafi raporları ile birlikte gittik. Çok beğenmişti sonuçları. Sonra Atila’ya ve bana dönerek lenflerden bahsetti, göğüs kanserinde kuvvetle muhtemel olan şey kanserin ilk olarak lenflere sıçramasıydı. O lenfler de tıpkı bir merdiven gibiydi. Eğer ilk basamakta kanser yoksa ikinci ve ondan sonraki basamaklarda kanser çıkma ihtimali neredeyse yoktu. Ama bende artık o merdivenlerin 21 basamağı yoktu…

Bu sonuçlara göre hemen Tamoksifen adlı ilacı kullanmaya başlamam gerekecekti, hem de tam beş yıl boyunca.

Kadri Hocam ayrıca sütü eser miktarda yani çok az içmemi, şekeri ise hiç kullanmamam gerektiğini söyledi. Deodorant, yoğurt ve peyniri sorduğumda kullanabileceğimi söyledi.

Tabi bu arada bir de hormon testi yapılmıştı ve o hormon testinin sonucuna göre de kemoterapi alıp almayacağım belli olacaktı. Hormon testinin sonucu da çıkmıştı ve yaşasın kemoterapi almayacaktım.

Atila da ben de havalara uçtuk neredeyse. Evet, zaten kemoterapiyi reddetmeyi düşünüyorduk, ama buna tıbben de gerek kalmaması artı bir sevinç kaynağı olmuştu şimdi. Hemen ağabeyimi, kardeşimi, Fevziye’yi, Şerife’yi, Zekiye, Jale ve Emira’yı aradım. Hepsi çok mutlu olmuştu. Sonra hakan aradı o da haberi almıştı ve çok sevindiğini söylüyordu. Çok şükür, çok şükür Allah’ım çok şükürler olsun sana…

Bu arada anneme de güya alıştırarak kanser olduğumu söylemiştim. O sırada gripti ve bana hastalık bulaştırmamak için gelmemişti. Hastalığı geçer geçmez de dünya tatlısı yeğenim Elçin ile birlikte geldiler. Onların gelişi benim için tam bir moral olmuştu.

Elçin’le birkaç kere dışarı çıktık, ama mümkün mertebe tenha yerlerde bulunmaya gayret ediyordum. Çünkü koluma şöyle çok hafif bir şekilde dokunulması bile canımı yakıyordu. Sakınılan göze çöp batarmış derler ya, hakikaten öyle oluyordu. Ne kadar dikkat edersem edeyim, dolmuşta, otobüste ya da yolda bir şekilde koluma çarpıyorlardı ve gözümden yaş geliyordu.

Atila hastaneden ilaç için raporu alıp tamoksifenle eve döndüğünde ilacın prospektüsünü okudum. Aman Yarabbim neler yoktu ki vermesi muhtemel zararlar arasında. En başta da rahim kanseri yapma riski geliyordu. Hemen başlamadım ilaca. Annem de pek kullanmamı istemedi, bunu açıkça dile getirmese de hissettiriyordu.

Fevziye, Galina, Emira, Şerife, Hakan, Mehmet, Gökhan ve Ebubekir annemle Elçin’i ziyarete gelmişlerdi. Onlarla da uzun uzun konuştuk. Emira üç ayda bir değil iki ayda bir kontrole gidersin, böylece gözden bir şey kaçmamış olur diyordu. Aslında hepsi tedirgindi biliyorum. Bir kanser ilacını kullanma kararını ancak hastanın kendisi doktorla birlikte verebilirdi. Onlar ne deseler sonuçta pişman olabilirlerdi ve hiçbirisi böyle önemli bir kararda kesin kanaat belirtemiyorlardı. Onları anlıyordum. Ben de olsam başka birine şu ilacı kullan ya da kullanma diye telkinde bulunamazdım. Bu vebali olan bir şeydi öncelikle…

Emira

Emira'nın Bosna'lı olduğunu yazmıştım sanırım, Emira, Hakan'ın eşi bizim de kardeşimiz, çarşı pazara çıktığımızda pazarlık yaparken “Ben yabancıyım” dese de artık o bizden biri, Türkiye'nin ve Türklerin en büyük savunucusu.

Emira, Hakan'ın her yere yetişme çabalarının tersine yakın çocukları ve yakın çevresine yetişmeyi şiar edinmiş. Bir denge gerekiyor elbette ve ikisi de bu dengeyi en iyi şekilde kuruyorlar. İyi ve kötü günlerimizi hep birlikte geçiriyoruz tam bir aile gibi...

Hakan, Mavi Marmara'da iken Zekiye ile birlikte Emira'ların evine kamp kurmuştuk. Çok şükür o kötü günleri atlattık, ama zaman zaman Emira o günlerdeki birlikteliğimizi özlediğini itiraf ediyor:))

Emira'yı tanıyıp da sevmemek mümkün değil, hemen sizinle dostluk kurar, rahatlatır, evinde çok iyi ağırlar, arabası olduktan sonra da arabasını kamu hizmetinde kullanmaktan çekinmez:))

İyi komşu, iyi arkadaş, iyi dost kelimeleri sanırım onu en kısa ve en iyi tanımlayan kelimeler... Her yıl ailesini ziyaret için bir-iki aylığına Bosna'ya gider, ama bizi de ihmal etmez, muhakkak arar, bize hediyeler getirir. Benim en iyi bir dostlarımdandır Emira ve çevremizin de "yabancı" kız kardeşi:))

Bosna savaşı esnasında yaşadıklarını yazdığı çok güzel hikâyeleri de var, bir gün onların kitap hâline getirilmesini o kadar çok istiyorum ki... İnşallah olur. Tarihe düşülen bir şerh olacak eğer kitap olarak gün yüzüne çıkarsa...

Annesi Yasemin Teyze ve babası Emir Amca da bizim dostlarımız, neredeyse hiç dil bilmeden insanlar nasıl birbirleri ile anlaşır diye merak edenler varsa cevabı ben biliyorum; gönül dili ile...

Evet Yasemin teyze ve Emir amca ile gönül dili ile anlaşıyoruz ve hepimiz onları çok seviyoruz. onlar da bizi çocukları gibi sever...

Kolumu bir santim yukarı kaldırmak ne kadar da zor...

Bu esnada kolumu kaldırmak için annemle birlikte çalışıyorduk elim kolum bedenime yapışık olarak; ancak belimin hizasına kadar kaldırabiliyordum. Topu topu bir santim daha yukarı kaldırmaya çalışmak ise tam bir işkenceydi. sanki yalnızca kolumu değil, kolumla birlikte onun üzerine yüklenen koca, ağır bir taş parçasını da kaldırmaya çalışıyordum. Alnım terliyor, kuvvetim bitiyor ve canım çok yanıyordu.

Kolumu kaldırma çalışması yaparken duvara en son kaldırdığım yere bir çizik atıyorduk kalemle. Ertesi gün birkaç milim daha kaldırabildiğimde de bunu büyük bir başarı olarak görüyorduk. Hemen hepimizin günde bilmem kaç defa hiç düşünmeden yaptığımız kolu havaya kaldırmak, Allah c.c izin vermediği taktirde bir o kadar zor ve imkansız oluyordu.

Ancak kolumu tam olarak başımın hizasına kadar kaldıramazsam radyoterapi tedavisine başlayamayacaktım. Kolunu başının hizasına kadar kaldır, yan etkisi kanser olan kanser ilacını araştır vs. yorgunluklar hiç bitmeyecekmiş gibiydi...

Annem ve Elçin İstanbul'a döndükten bir süre sonra kolumu biraz daha kaldırabiliyordum. Elçin bunu duyduğunda heyecanla aramış ve beni tebrik etmişti; canım benim...

Tamoksifen'le ilgili tereddütlerim hiç bitmiyor

Aklıma Gazi Üniversitesi’nde görev yapan Türkiye’nin en önemli akupunktur uzmanlarından Prof. Dr. Cemal Çevik gelmişti o sırada. Yıllar önce bir arkadaşım için gittiğimizde tanışmıştık ve üzerimde müspet intiba bırakmıştı. Telefon açıp randevu aldım ve hemen yanına gittim.

Cemal Bey, bana Tamoksifen’i bırakmam konusunda bir şey söyleyemeyeceğini, Tamoksifen’in rahim kanseri yapma riski bulunduğunu bildiğini, ama bunun en az üç dört yıl sonra olabileceğini söyledi. O zamana kadar da zaten düzenli kontrol yaptıracağım için bu riskin önlenebileceğini telkin etti.

Evet, hiç kimse mesuliyet almıyordu ama zaman geçiyordu. Yapılan araştırmalarda Tamoksifen’in göğüs kanserinin nüks etme ihtimalini yüzde elli oranında düşürdüğü ortaya çıkmıştı. Artık bir karar vermeliydim. Bir sabah ilacı elime alıp onunla konuştum: “Lütfen bana zarar verme, seni kullanmaya mecburum” dedim. Besmele çektim ve ilk ilacımı aldım.

Neyse, o günlerde bir de jinekoloğa gitmem gerekiyordu. Tamoksifen kullanmaya başlamıştım ve yalnızca bu yüzden yani Tamoksifen kullandığım için rahim kanseri olma riski vardı, bu kontrollere sık sık gitmeliydim. Ne tuhaf yan etkisi kanser olan bir kanser ilacı… Henüz kötü bir şey yoktu.

Doktor tuhaf bir şeyler hissedersem hemen kontrole gitmemi söyledi. Rahim ameliyatı olup aldırırsam bu tehlikeden uzaklaşabilir miyim diye sordum. Doktor makul bulmasına rağmen, daha yeni ameliyat olduğum ve radyoterapi sırasında da bünyem epey hırpalanacağı için bunu ertelemem gerektiğini söyledi.


Neşe Kutlutaş, 10.06.2014, Sonsuz Ark,  (İlk Yayın Tarihi, 23.02.2012)




Seçkin Deniz Twitter Akışı