5 Ekim 2013 Cumartesi

SA435/YB14: İçinizdeki Mevsimler / Sınanmış Renkler 14

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“Kederler olmasaydı, sevinçleri tanımlayabilir miydiniz?”

Dağlardan kopup gelen karların soğuk nefeslerinin toprağı ve suyu ürperttiği bu bahar sabahında, insanlar ve hayvanlar da üşüyorlar. Üşümek, farkına varmaktır değil mi dostlar? Terlemek de öyle. Bugün sizi dinginliğini bir süreliğine terk edecek olan doğada gezintiye çıkarmak istiyorum.

Kıyılardaki yıpranmış kayalardan, fırtınalardan, kasırgalardan dallarını, gövdelerini koruyamayan ağaçlardan bahsetmek için açılalım biraz soğuyan denizlere doğru. Hiç deniz ya da okyanus ya da ırmak kenarlarındaki kayalara baktınız mı? Yıpranmış oldukları gelir mi aklınıza?

Deli dalgalar okyanusa, denize ya da ırmağa bakmazlar; içlerinde biriken enerji onları savurdukça onlar da coşarlar. Her deli dalganın sebepleri vardır ve her sebep neticelerine ulaşmadan durulmaz. İşte yazın o rehavet kokulu duyguları şimdi üşüyorlar, şimdi neticelerine doğru dümen kırıyorlar. Dağların zirvelerine tünemiş karların yakın öykülerini doğurmalarını bekliyorlar.

İnsanlar da öyleler; beklerler, neticeleri beklerler. Çünkü bilirler sebepleri, çünkü sebepleri eğer masum değilse neticeleri korkutucudur. Korkuyla beklerler masum sebeplerden uzakta günah doğuran insanlar soğuk kış günlerini.

Kayalar dalgaların alıp götürdüklerini hiç belli etmezler, kaya gibi demeleri bundandır, insanları kayalara benzetenlerin.  Ölüme dek süren sınamalarda dimdik kalabilen insanların hikâyesini kayalara iliştirmek insanların zayıflığındandır. Zayıf insanların hasarlı ruhları, ağaçların dallarına ve gövdelerine benzer. Kırılmış, yaralanmış gövdelerin ve dalların gözlerimize verdiği netice tezkereleri, koparılmış parçalarını ustalıkla saklayan kayalara özendirir insanoğlunu…

Hiçbir kimsenin yükü diğer bir kimsenin yükünden daha ağır değildir. Her sebep kendi doğasında kendi neticelerini doğurur. Bir saraylının dört duvar arasında yaşadığı esaret, bir çobanın dağların ve kırların ruhunda yaşadığı özgürlüğünden daha ağır yüklere sahip değildir. 

Saraylının başka bir saraylının ya da saraylı olmayanın ruhundan gelecek olanlardan korunma çabası, çobanın kendisini ve sürüsünü kurtlardan koruma çabasından daha zahmetli değildir. Saraylının kuş tüyü yastıklarda aradığı bulmaya çalıştığı huzur, kepeneğine sarılarak bir kayanın üzerine uzanmış çobanın uykusundan daha zengin olamaz. Kuş tüyüne giden yol, kayaların sert dokunuşlarına rağmen kepenekten sızan sıcaklığa giden yoldan kimi zaman daha zahmetlidir. Ama dışarıdan baktığınızda imrendiğiniz saraylının hayatıdır, çobanın değil.

Her ne kadar gözlerinizle gördükleriniz aklınızı şaşırtsa da bilirsiniz; çoban saraylıdan daha dayanıklıdır, kaya gibidir. Çobanın ellerinden dağlara doğru uzanan sertlik, saraylının pamuk ellerine değmeden çeker gider. Hangisi daha çok yıpranmıştır, bilemezsiniz. Çoban, soğuk değiştiğinde, sıcağa evrildiğinde ellerindeki sertliği soğuğun sırtına yükleyip uzaklara gönderebilir, ama saraylının soğuk geldiğinde hep sıcak hep güzel görünen ellerindeki yumuşaklığı gönderebileceği yer yoktur. İşte ızdırap denen şey o vakit kendisini neticelendirir.

Kayaların ilk hâlini bilen insan yoktur dostlarım, tahmin edebilecek olan da yoktur; o yüzden gözlerimiz kıyılardaki ağaçların dallarını ve gövdelerini gördüklerinde, tanıdıkları şeyi, tahmin edebildikleri önceyi düşünerek, kırılmış ve yıpranmış olanları seçebilirler. Kayalar da ağaçlar gibi her sınanmanın izlerini taşırlar. Hangi kasırga hangi gönenmiş parçasını alıp gitmiştir, bunu en iyi kayalar bilir. Yarası belli olanın acısı, yarası belli olmayanın acısından daha büyük değildir, güzelce anlarsınız.

İnsan geçmişi, insanın kendi ruhuna değen ve iz bırakan diğer birkaç insanın geçmişinden sebeplenir. Geçmiş, bir başka geçmişe değmiştir ve insan o ortak geçmişlerde bazen bir kişiden, bazen birkaç kişiden kötü izler alarak sebepleri ruhunun kucağına bırakmıştır. Her sebebin insan ruhunda tohumlandığını ve yeşerdiğini hatırlatmama gerek var mı? İşte gözünüze sağlam görünen görüntülerin, kulaklarınıza güven dolduran seslerin kaya gibi görünen yüzlerinde bu var; ruhlarının kucağına bırakılan kötü izleri evirip çevirip cehennem çukuruna gönderenler o izlerin kendilerini azaltmalarına izin vermeyenlerdir.

Siz eğer, kötü izlerin sizi gün be gün an be an kuvvetli kıskaçlarla kavrayıp azaltmasına izin verirseniz, başkalarına ‘kaya gibi sağlam’ diyerek yaşarsınız. Kendinizi mazur göstermeniz kimseyi rahatsız etmez, kendinizi neticelerin kurbanı olarak acındıracak olursanız, sizinle alakadar olacak olan sadece şeytandır. Sizi alır, sebeplerin içinde boğar ve günlerinizi, saraylarda olsanız bile zindanlarda geçirmenizi sağlar.

Geçmişten gelen soğuklar, dağların zirvelerindeki karların sırtından taşınan soğuklar kadar ürpertir insanı. Mevsimler bu yüzden değişir, bu yüzden uyarır soğuklar, bu yüzden geçmişi hatırlarsınız sık sık. İçinizdeki mevsimlerin de değiştiğini bilirseniz, sebeplerin sizi boğmasına engel olabilirsiniz.

Bakın; balık mevsiminde denizler ne kadar canlı. Oysa soğuk;  bir terslik var bu işte, değil mi? Sadece sıcakta kıpır kıpır olan bir ruha sahip değil evren; soğukta da bir dinginlik var, bir canlılık var. Kederler olmasaydı, sevinçleri tanımlayabilir miydiniz?

Hadi, sabahın sonsuzmuş gibi görünen ânlarını gününüzün tümüne taşımak için inin gemimizden, kahvelerinizi kendi keyfhânelerinizde içiniz.

Keyfhânelerinizde yalnızken, diğer yalnızların sizden hiç de daha fazla ağır ya da daha fazla hafif yükleri olduğunu düşünmeden yudumlayın kahvelerinizi…

Hoş ve hoşnut kalınız.

Selam ve sevgiyle.


<<Önceki                        Sonraki>>


Yaşlı Bilge, 05.10.2013, 06:22Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 14



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı