28 Ağustos 2013 Çarşamba

SA375/KY4-FM1: Nomokrasi / Bir Yönetim Biçimi Tanımlamasına Giriş

Hiçbir özgürlükçü yönetim biçiminin hedefi belli ilkelere inanmış toplum oluşturmak olmamalıdır.”


Hali hazırda günümüz toplumlarının çoğunluğunda câri olan yönetim biçimi demokrasidir. Demokrasinin temelinde seçim olmakla beraber, demokrasi salt seçimle oluşturulan bir yönetim biçimi değildir; aynı zamanda bir yaşam biçimini dayatan yönetim biçimidir. Seçimin olmazsa olmazı olduğu demokrasi, herhangi bir yaşam biçimini dayattığı için de edilgen yönetim biçimi olmaktan öteye gidemez.

Edilgen yönetim biçimi ister istemez özgürlüklerin önünde engeldir. Edilgen yönetim biçimlerinin hiç biri insanların toplumların özgürlüğüne yol vermez. Edilgen bir yönetim biçimi olan demokraside dile getirilen özgürlük de nispi bir özgürlüktür. Çünkü temele aldığı yaşam biçimini toplumu oluşturan tüm bireylerde, gruplarda görmek ister. Yönetim olarak bunun gerçekleştirmesi için uğraş verir.

 Edilgen yönetim biçimlerinde seçimler özgürlüğe açılan bir kapı olmadığı gibi, uygulanması öngörülen yaşam biçiminin uygulanmasına yönelik nüansları içerir. Seçmenin seçeneğini belirleyen, a ya da b partisini, kişisini seçmesinde etken olan yönetime talip olanların kendi yaşama biçimlerine ne kadar toleranslı olduğu gerçeği yatar.

Seçmen tam bir özgürlük hayalini, özlemini içinde saklı tutarak seçimlere katılır. Kuşkusuz kendisinin seçme hakkı elinden alınmamış ise, kendisinde seçme hakkı var ise. Demokrasi tarihinde renginden ötürü, cinsiyetinden ötürü seçim hakkı olmayan insanları yakın geçmişimize kadar görmek, gözlemlemek olasıdır. Bu demokrasilerin bir ayıbı, eksikliği değil edilgen yönetim biçimlerinin doğası gereğidir.

Demokrasi edilgen bir yönetim biçimidir ve kısmen özgürlükçüdür, kendi onayladığı yaşam biçimlerinin dışındaki yaşam biçimlerini baskı altında tutar, baskı altına aldığı yaşam biçimlerinin varlıklarına izin veriyor oluşu, olanların kendi yaşam biçimini tehdit eder nicelikte olmadığı inancından kaynaklanır.

Kendisinin onayladığı yaşam biçimine aykırı yaşam biçiminin niceliksel olarak fazlalığı karşısında demokrasi oligarşiyi, tiranlığı, diktatörlüğü dayatır, ilkesel olarak bunlara karşı çıkmaz.

Nomokrasi ise mutlak anlamda özgürlükçüdür. Demokrasi ile nomokrasi arasındaki temel ayrım yaşam biçimine yaklaşımlarıdır. “Yönetim biçimi herhangi bir yaşam biçimini dayatabilir mi? Dayatmalı mıdır?” Sorusuna, sorularına verilen yanıtta açığa çıkar bu ayrımın temel esprisi. “Evet, dayatmalıdır!” diyorsanız edilgen yönetim biçimi olan demokrasi tarafındasınız demektir. Hayır demişseniz, diyorsanız özgürlükçü nomokrasi tarafındasınız, özgürlükçü nomokrasiyi savunuyorsunuz demektir.

Etken yönetim biçimini içeren nomokrasi de halkın yöneticilerini kendi iradeleriyle seçme ve azletmeyi olmazsa olmazı olarak kabul eder. Yöneticilerin nasıl iktidar olacağını, nasıl iktidarda kalacağını ve nasıl değiştireceğini belirleyen bir sistemdir ve bu belirlemeyi ülkede yaşayan insanların seçimleri belirler. Nomokrasinin tek hedefi toplumsal refahı yükseltmek, bireylerin barınmada, sağlıkta ve paylaşımda her hangi bir engelle karşılaşmamasını sağlamak, böylesi bir ortamı oluşturmaktır.

Nomokrasi, insanların rengini, dilini, inancını sorgulamayı varlığına bir saldırı olarak kabul eder. Hiçbir nomokratik düzende yönetici veya yönetmeye talip olanlar, bu taliplerinin temeline herhangi bir yaşam biçiminin istendik olan olduğunu alamaz. Bu yönde propaganda yapamaz. İnançların, yaşam biçimlerinin savunucusu bireylerdir. Bunları anlatmada dile getirmede bireyler toplumsal gruplar özgürdür. Bu anlatma, dile getirme asla zora dayanamaz. Kimse kimseyi inancından ötürü, cinsinden ötürü, ırkından ötürü hakir görmez, göremez, yönetici böylesi bir eyleme müsaade edemez. Göz yumamaz.

Nomokrasi de eğitim zorunlu değildir. Devlet okullarında verilen eğitim de bireylerin grupların inançlarına, yaşam biçimlerine aykırı olamaz. Böylesi bir aykırılığı dayatamaz.

Nomokrasi denen ve henüz yeryüzünde egemen olmayan özgürlükçü yönetim biçimi nazenin böyle tanımlanabilirken, demokrasi birileri adına, birilerinin ilkeleri, doğruları adına insanları yönetmek diye tanımlanabilir. Ki dünyada kimi önde gelen demokrasi savunucuları bunu büyük bir rahatlıkla dile getirmekte ve bunun kendiliğinden açık olduğuna inanmaktadırlar. Aksi bir düşüncenin neşvünema bulmasına tahammül dahi edememektedirler. Yaşam biçimi dayatmasını bir tiranda, bir diktatörde, bir oligarkta kabul etmezken, böyle bir hakkın olamayacağını dile getirirken, kendi yapıp etmesini, kendi dayatmasını görmezden gelip bir hakmışçasına değerlendirebilmektedirler.

Kendilerinde bu hakkı görmeleri kendi içlerinde ne denli tutarlı olduklarına kanıttır. Zira kendilerini ileri demokrasi(!) diye tanımlayan topraklarda tiranlara, diktatörlere, oligarklara karşı çıkıp böylesi bir iktidarın kendi toplumlarında oluşumuna engel olurken, etnosantrik yaklaşımları sonucunda geri kalmış, az gelişmiş gibi tanımladıkları toplumlarda, özellikle doğu toplumları bağlamında kendi yaşam biçimlerini egemen kılacak, kendi yaşam biçimine iman etmiş bir toplum oluşturacak diktatörlere ses çıkarmadıkları gibi desteklerini esirgemedikleri de apaçıktır.

Böylesi yönetimlere ses çıkarmadıkları gibi onları teşvik etmekte kollayıp gözetmektedirler. Kendi yaşam biçimlerinin biricikliğine iman eden bu ileri demokratik ülkeler (!) bir ideal savaşımı verdiklerini söyleseler de pratikte bir sömürünün sürdürülmesi olduğu rahatlıkla görülebilmektedir.

İleri demokratik ülkeler (!) kendi toplumlarında asla tahammül edemeyecekleri destekledikleri yöneticiler aracılığıyla özelde doğu genelde tüm batılı olmayan toplumların zenginliklerini dün olduğu gibi bugün de sömürmeyi amaçlamaktadır.

Kendilerini ileri demokratik (!) diye tanımlayan toplumların bir ideal savaşımı vermediği, böyle bir dertlerinin olmadığı yapıp ettikleriyle ortadadır. Öyle olsa nice krallıkla, diktatörlükle yönetilen ülkelere arka çıkmıyor olmaları gerekirdi. Yüzyıllardır kralların, diktatörlerin, oligarkların demir yumruklarıyla egemenliklerini sürdürdükleri toplumlarda halkın canlarıyla mallarıyla verdikleri kendi yöneticilerini seçme savaşımına hiç değilse psikolojik destek vermeleri, arka çıkmaları gerekirdi. Oysa en has müttefikleri sömürülerini sağlayan bu krallar, diktatörler ve oligarklardır.

Kendini ileri demokratik ülke diye tanımlayan batı toplumu, dışında kalan toplumların zenginliklerini sömürürken olası bir halk ayaklanmasının kendileri aleyhine olmasının önünü kesmek için, yaşam biçiminin biricikliği masalıyla da edilgen yönetimi biçimi demokrasiyi toplumlara pazarlamakta, böylece sömürü hükümranlığına halel gelmesini engellemektedir.

Oysa hiçbir özgürlükçü yönetim biçiminin hedefi belli ilkelere inanmış toplum oluşturmak olmamalıdır. Bu ancak yukarda da belirttiğimiz gibi bireylerin, grupların, toplulukların uhdesindedir. Uhdesinde olmalıdır.

Özgürlükçü bir yönetim biçimi her inanca, her gruba, her ırka aynı yakınlıkta, aynı uzaklıkta görür kendini. İşinin hem bireysel hem toplumsal olarak daha rahat bir yaşam sürdürmenin olanaklarını yönetilenlere sunmaktan öte bir anlamı olmadığının bilincindedir, bilincinde olmalıdır.


Fikri Muhayyer, 28.08.2013, Sonsuz Ark


Fikri Muhayyer Yazıları


Seçkin Deniz Twitter Akışı