6 Temmuz 2013 Cumartesi

SA275/KY1-CÇ7: Kabataş’ın Mobeseleri

 "Kendi uzuvlarınızı morartmadığınızı ne bilelim?”

Artık herhangi bir vahşetle karşılaşırsanız yapacağınız şey etrafınızda mobese kameraları olup olmadığına dikkat etmeniz gerektiği postulasıdır.

Diyelim ki; gece yarısı insanlıktan çıkmış biri ya da birileri “ulan –ya da kaltak diyebilirler cinsiyetinize giyim kuşamınıza göre belirledikleri sözcüklere göre seslenecekleri açıktır- senin gözünün üstünde niye kaş var?” dediklerinde/dediğinde etrafınıza göz gezdirin.

Eğer kamera türü bir şeyin olmadığına kanaat getirirseniz, vahşilerden “afedersiniz şöyle aydınlık, kamera olan bir mekana gidebilir miyiz?” diye ricada bulunmalısınız. Bulunmazsanız Kabataş iskelesinde olduğu gibi –hoş mezkur olayda görüntülerin varlığından söz ediliyor, infiale neden olunmasın diye yayınlatılmadığı söyleniyor ya burasını geçelim- çağdaş ve demokrat insanlara inandıramazsınız. Bakarsınız yargıya da inandıramamışsınız. Olur mu? Olur.

Ne bilelim kendi kendinize eza cefa etmediğinizi. Kendi uzuvlarınızı morartmadığınızı ne bilelim? Ne bilelim her hangi bir fantezinizi dile getirip getirmediğinizi?  Daha yakın zamanda öldürülen bir yabancının kamera kayıtları olmasa kendi kendinin kafasını kırıp kırmadığını nasıl bilebilirdik?

Sarai Sierra'nın katil zanlısı, haklı olarak “hani kamera görüntüleri?” türünden muazzam bir savunma sergilerdi ki, hukuk tarihine geçmekle kalmaz heykeli her bir kentin meydanında görücüye çıkardı. Çıkmalıydı. 

Gerçi kamera görüntülerinin olması zaman zaman bir anlam ifade etmez, yakılan ambulans örneğinde olduğu gibi, olsun siz yine de en galiz - pardon orantısız zeka ürünü-  sözcüklerle herhangi bir saldırı tehlikesiyle karşı karşıya kaldığınız da, kamera bulmak zorunda olduğunuzu unutmamalısınız.

Kafanızda, bedeninizde tencere tava ile Mozart’ın Amadeus’unu çalma hevesiyle cuşa gelen modern-çağdaşların hevesini kursaklarında bırakacak değilsiniz. Ama bu güzide icranın heba olmaması için kamera zorunludur.

Diyelim ki saldırganların acelesi var ve sizin ricanızı duymuyorlar, o zaman kameralı telefonunuzu çıkarıp o vahşilere vermeli çekmelerini rica etmelisiniz.

Eğer benim gibi eski püskü bir telefon sahibiyseniz bunun da çözümü kolay; o orantısız zeka sahibi vahşilerin mutlaka en son model telefonlara sahip olduğunu anımsayıp çekmelerini rica edebilirsiniz. Ki; o vahşiler, yaktıkları canlı yayın araçlarının, yaktıkları otobüslerin önünde poz vererek ne denli kamera düşkünü olduklarını sergilemişlerdir.


Kamera kayıtlarının olması sizin maruz kaldığınız vahşetin “a.. ne vahşi şeyler!” türü yazıklanmaları çağdaş-demokratik ve orantısız zeka sahiplerinden beklememelisiniz. Böyle bir yanlışa düşmeyeceğinizi biliyorum.

Biliyorsunuz ki; onlar orantısız zeka sahibi kişiler. Örneğin; şöyle bir şeyler dediklerini duyar gibiyim:

“Ama.. ama o da örtüsünü öyle giymeseymiş.. hem baş örtüsü niye gül kırmızısı değil..”

“Ama.. ama onun da kaşları pek çatık değil mi? Bak zavallılar nasıl da ürkmüş o çatık kaşlardan. Kim bilsin belki de zavallılar o kaşların halinden depresyona girmişlerdir.”

“Ne var yani.. işte toplasan iki litre idrar etmez. Oncacık şey için bunca gürültüye ne gerek var?”

“Canım adamın yandaş olduğu her halinden belli.. sinirlenmişler azıcık.. olur!”

“İşte gericiliğin resmi efendim. Yani amadeus’u tencere tava ile çalmasın mı insanlarımız.. bu apaçık sanat düşmanlığıdır.”



Cemal Çalık, 06.07.2013, Sonsuz Ark





Seçkin Deniz Twitter Akışı