2 Mayıs 2013 Perşembe

SA234/DT14: Biz Çocukken Sanal Çocuklar Yoktu

“Duyguları neredeyse yok; sert, rekabeti hayatın temeline koyan ve en iyi olmaya çalışan kurbanlarımız onlar.” 

Çocuk yasak dinlemez. Yasağı anlamaz, yasağın nedenlerini anlamadığı için yasağı umursamaz. Bunu tüm anne-babalara anlatmak lâzım. Çağımızın yetişkinleri her şey hakkında kendinden eminler, ama bildikleri yanıldıklarına yetmiyor. Çâresiz kaldıklarında uzmanlardan(!) yardım istiyorlar. Artık ne yardımı alacaklarsa? Bizim çocukluğumuz daha zengin daha gerçekti, anne ve babalarımız da.

Çocukluk hiçbir zaman değişmedi. Çevre ve çevrenin kuşandığı özellikler değişti. Ne kadar örselesek de çocukluk güzelliğini kaybetmedi. Biz hafta içi akşamları 5’te başlayan Heidi, Arı Maya, Atom Karınca gibi çizgi filmleri, Charlie'nin Melekleri, Kara Şimşek, Görevimiz Tehlike, Uzay Yolu, Tatlı Sert, Baretta, Küçük Ev, Dallas gibi dizileri ve Western filmlerini beklerdik.

Şimdiki çocukların beklemek gibi bir sıkıntıları yok. Diledikleri zaman dijital platformlardan, uydu kanallarından sadece çizgi film, çocuk dizileri ve sinemaları izleyebilecekleri yayınlar var.

Bizler atari salonlarında uzayı andıran karanlık zeminde savaş gemilerimizle savaşır, kazandığımız puanlarla ek süreler elde eder,  akşama kadar tek jetonla oyun oynar ve son vurulma hakkımızı –canımızı- kullanana kadar salondan çıkmazdık. Sonradan bizim gibi atari canavarları artınca, her jetona belirli bir süre koydular ve biz de atari salonlarına uğramaz olduk. Tadı kalmamıştı çünkü. Aldığın puanlar bir işe yaramıyordu.

Bilgisayar oyunlarının proaktif dünyasının çocuklarımızı tutsağa çevirdiğini gördüğümde onları çok iyi anlıyorum. Oyun oynuyorlar bizim geçmişte yaptığımız gibi. Kendilerini kaybediyorlar, kurdukları dünyada heyecan değeri yüksek aktivitelerle çekip gidiyorlar bir yerlere. Her şey ellerinin altında ve süresiz, jetonsuz olduğu için önlerinde engel yok sadece; bizden farkları bu. Ama biz kızıyor, bilgisayarlara şifreler koyuyor ve internet aboneliğimizi iptal ettiriyor ve sonra iptali iptal ederek onlara internet dünyasını tekrar vermek zorunda kalıyoruz.

Biliyoruz ki; tehdit altındalar. Bizim karşılaşacağımız tehditler sınırlıydı. Atari salonları yakındı, tanıdıklar işletiyordu. Kötülük bu kadar yaygın değildi. Oysa şimdi internet içi ve dışı dünya korku dolu belirsizliklerle yüreğimizi titretiyor. Gördüğümüz en müstehcen sahneler Dallas’taki öpüşme sahneleriydi. Başımızı çevirirdik, bakmazdık. Oysa bugün sıradan televizyon dizilerinde bile çıplaklık ve diğer cinsel eylemler çocuklarımızın gözleri önünde…  İnternet sınırsız bir cehennem gibi, çıplaklıktan en sapık ilişkilere kadar çocuklarımızın bir tık uzağında duruyor.

Aşklar anasınıfına kadar inmiş durumda. Kızlar, oğullarımız için kavga ediyorlar, rekabet geliştiriyorlar… Oysa bizim için kızlar prensesti. Biz kavga ederdik ‘O benimdir!’ diye. Kızların haberi bile olmazdı. Onlarla evleneceğiz diye onlardan habersiz hayaller kurardık. Evlerinin önünden geçer, pencerelerine bakardık. Onları uzaktan gördüğümüzde o kadar yabancı ve ilgisiz görünürdük ki; kızlar bizi beyefendi sansınlar, saygı duysunlar; büyüdüğümüzde de bizde kusur bulmasınlar. Kız peşinde koşanların itibarı olmazdı.

Çocuklarımızın zihinleri veri bombardımanı altında. Dikkatlerini çelecek o kadar çok etkili faktör var ki; bazen oturup onlar adına ağlamak istiyorum. Şükür çok dayanıklılar; Allah onları o kadar güzel ve güçlü yaratmış ki, bize rağmen ayakta durmayı başarabiliyorlar. Akıllı anne-babalar, onlara ayakta durmayı öğrettiklerinde işleri daha kolay… Maalesef akıllı anne-baba sayısı çok az.

Bağıran, çağıran, tehditler yağdıran, sürekli didikleyen, derslerden, sınavlardan başka bir şey bilmeyen bir sürü insan çocukların ruhlarını haksız yere hırpalıyor. Oyun alanları ve doğa ulaşılmaz durumda. Kimsenin çocukları doğayla tanıştıracağı zamanı yok. Yumurtayı marketler yapıyor sanıyorlar. Biz öyle değildik ki…

Gıdaklayan tavuğumuzun sesini takip eder, yumurtayı bulur ve koşa koşa annemize götürürdük. Annelerimizin sütlerini sağdıkları ineklerimiz, yünleri kesilip, ipe dönüştürülen koyunlarımız, bahçemizdeki dut, erik, incir, şeftali, yeni dünya ağaçları bizi gerçek dünyanın gerçek insanları yapıyordu; yaşadığımız dünya duygularımızı oluşturuyor ve besliyordu.

Çocuklarımızın strateji oyunlarında öldürdükleri sanal adam sayısına göre elde ettikleri kıdem, kazandıkları silahlar var. Duyguları neredeyse yok; sert, rekabeti hayatın temeline koyan ve en iyi olmaya çalışan kurbanlarımız onlar. Bizi sevmiyorlar, çâresiz kaldıkları için bize itaat ediyorlar; yani bizden korkuyorlar.

Karamsar değilim... Hızlı silah çeken kovboyların yerinde olmak, adam öldürmek isterdik biz de. Ama içimize işleyen bir iyilik ruhu vardı, anne-babamızdan, nenelerimizden, dedelerimizden gelen. O ruh bizi korur, kollardı.

Biz, iyi, yetkin anne-babalar değiliz; biliyorum artık. Korku dolu 70’li, 80’li yıllardan sonra ölüm ve kan dolu, faili meçhul dolu 90’lar ve 2000’ler yaşadık. Çocuklarımız bizden daha fazla şiddete maruz değiller, bunu da biliyorum…

Onlara nedenleri anlatırsak, sonuçları tahmin edebilecekler. Sabırlı olalım diyorum sadece…  Çocuklarımızla sohbet edelim, kırlara koşalım, dağlara tırmanalım; onları gerçekle tanıştıralım ki, duyguları oluşsun. Sanal çocuklar olmasınlar. Yaptıkları şeylerin sandıkları şeyler olmadığını bilsinler, onlara öğretelim. İyilik elimizi onlara uzatalım.

Olmaz mı?


Doğa Toprak, Sonsuz Ark, 01.05.2013

Doğa Toprak Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı