10 Ağustos 2012 Cuma

SA29/ÂA3: Simurg'un Dördüncü Şahitliği

"İran, Irak, Suriye, Katar, Bahreyn, Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi Arap ülkeleriyle çatışık bir poligon üzerinde satranç oynarken masaya ısrarla Türkiye'yi çekmek istiyor ve kendi alevlerinin çevresine yayılmasını istiyordu. Bu büyük bir yıkımı da getirebilecek bir oyundu."


İran, ulusal kuşu Simurg gibi ateş olup kendisini yakacak ve kendi küllerinden yeniden mi doğacak?

Bilmiyoruz; sadece İran'ın yanmak için büyük çaba sarf ettiğini görebiliyoruz. Simurg'un,1700 yıl ateş olup yanmak için beklemiş olması, İran'ın 33 yıldır biriktirdiği negatif enerjinin doğurduğu hegemonik ihtirasların alevinde çevresine kıvılcımlar saçmasına antik bir değer katıyor, onu tipik Armageddon kontrastına yaklaştırıyor...

Mahmud Ahmedinejad'ın İstanbul'da sünnî imamın arkasında kıldığı cuma namazından sonra, 'Kum Etkisi' cumhurbaşkanlığı sarayında fırtınaya dönüştü ve Ahmedinejad, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'la kader birliği etmesinin bedelini tecrit edilerek ödedi; Türk asıllı olmakla suçlandı ve İran'ın çıkarlarını koruyamayacağı savıyla, ıskartaya çıkarıldı. Simurg'un ruhu, Velayet'in efendilerinin gölgesinde dinlenen devrim muhafızlarında bedenlendi/Simurg dirildi.


Perslerin, derin ve onursuz bir yenilgiyle 2300 yıllık bir kin damarını, ordugahını ve ailesini bırakıp kaçan Pers İmparatoru III. Darius'un ruhuna bağlaması, Müslüman olsa da Anadolu'nun verimli topraklarında İskender'in ruhunu görüyor olmasından kaynaklanıyor. Ahmedinejad, küresel tecridi aşmak için Türkiye ile girdiği ilişkilerle, İskender'le işbirliği yaparak ruhunu satmış oluyordu.

Devrim muhafızları ile dirilen Simurg'un etrafına saçtığı kıvılcımlar Irak'ın şii başbakanı Maliki'yi sarıp sarmaladığı, Suriye halkının özgürlük taleplerini reddederek ona savaş açan Beşar Esad'ın ruhuna tesir ettiği günümüzde İran bir alev topuna dönüşüyor; böyle devam ederse çevresini yakacağı gibi, dünyanın yıkılışına da dördüncü kez şahitlik ederek kendisi de kendi alevleriyle ölecek.

Birleşik Devletler'in İslâmî(!) terör örgütleriyle işbirliği iddiasıyla şer ekseninde saydığı Suriye ve İran, G.W.Bush eliyle paketlenip Şii İran'a ikram edilen Şii Irak ile yeni bir mezhep ekseni kurarak Arap dünyasını korku dolu bir savunma psikolojisine, ardından saldırgan bir arayışa sürükledi. Suriyeli sünni muhaliflerin, Doha merkezli yeni savunma/saldırı stratejisini özgürlük çatalında kabullenerek Beşar Esad'la savaşması, Simurg'un alevlerini güçlendirmesine neden oldu.

Katar gibi küçük ve zengin bir ülke ile aynı sünni damara sahip Suudi Arabistan'ın ve ardından Arap Birliği'nin öfkesi, Beşar Esad'ın Arap Milliyetçiliği'nin sembol ülkelerden biri olan Suriye'ye pers İran'ın devrim muhafızlarını çağırarak muhalif Arapları öldürtmesiyle daha da büyümüştü. İran Dışişleri Bakanı Salihi'nin Ankara'ya, Şii Hamaney'in temsilcisi İran Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Said Celili'nin Şam'a aynı anda gönderilmesi, burada "Direniş ekseninin kırılmasına izin vermeyeceğiz" diyerek Esad'a destek vermesi, Esad'ın Arapları Perslilere sattığı ve mezhep eksenli bir çeteleşmeye yol açtığı iddiaları ile Arap televizyonlarında tartışıldı.

Batı'ya- Büyük Şeytan'a- karşı cihad ettiğini söyleyerek Müslüman ülkelere liderlik etmeye çalışan İran'ın Dışişleri Bakanı Salihi'nin, Türkiye'de Jakoben ve geleneksel İslam düşmanı kimliği ile tanınan ve Türkiye'deki Müslümanları İran'a gitmeye davet eden bir gazeteye, "Cihad Dibimizde!" diyerek beyanat vermesi, Simurg'un kendi alevlerini bütün bedenine sardığına işaret ediyor.

Ahmedinejad'ın Türkiye ile stratejik işbirliğini sona erdiren devrim muhafızları ya da velayet, Türkiye'de mukabili olan derin yapılanmayla işbirliği yapıyor ve Türkiye'deki aynı derin yapılanma, Suriye'de uygulamaya konulan Türk Dış Politikası'nı sert bir şekilde eleştirerek ve baltalayarak Beşar Esad'dan yana tavır koyuyor.

İran'ın, temelde Amerikalı ve İngiliz neo-conlarla birlikte siyonist israille işbirliği yaptığını iddia etmek kanıtlanabilir bir tez olarak görünmese de, neo-con organizasyonla yakın ilişkileri bulunan Türkiye'deki derin yapılanmayla aynı düzlemde at koşturuyor olması, tezin içeriğini değerli kılmaya yetmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri'nin İran'la pazarlık yaparak Irak'tan çekilmesi ve Irak'ın Şii Başbakanı Maliki'nin Sünni Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi'yi tutuklama kararı alması ve sonrasında artan bir hızla Türkiye ile çatışmacı bir diyalog sürecini başlatmış olması tezin yüklemini doğrular bir nitelikte.

Türkiye'nin Barzani yönetimi ile anlaşarak Kerkük'ten petrol ithal etme hamlesi, İran-Irak Şii Eksenine karşı can yakıcı bir hamle olarak görülse de, esası itibarı ile önleyici bir tedbirdi. Kürecikle başlayan ya da başladığı iddia edilen, ancak sünni imam'ın arkasında kılınan cuma namazı ile başlayan ayrışma, Yeşil Devrim'e karşılık Ahmedinejad'ı devreden çıkarmayı pazarlık konusu yapan velayetçilerin, Humeyni'nin karanlık adamlarının ısrarıyla sürdürüldü.

Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, İngiltere, Almanya ve Fransa ile birlikte organize ettiği alt operasyonlarla Türk jetinin düşmesini sağlamış ve Türkiye'nin Suriye'ye müdahale etmesinin nedenlerini oluşturmak istemişti. Düşen jetle ilgili pentagondan Türkiye'nin aleyhine bilgiler sızıyor, neo-con WSJ Gazetesi açık tahrik unsurları içeren haberler yapıyordu. O karanlık devrede Beşar Esad'ın, rejimini ayakta tutabilmek için İsraille sıkı işbirliği yapmadığı iddia edilemezdi. İsrailli fütüristlerin Suriye'de çıkarmak istediği savaş Türkiye'nin taraf olduğu büyük bir bölgesel savaştı.

Türkiye'nin serinkanlı tutumu, alt operasyonların başarısızlığa uğramasını sağladı. Ancak; ABD, el kaide militanlarının ÖSO'nda savaştığı iddiası ile silah ve mühimmat desteği vermezken, diğer taraftan Türkiye'nin doğrudan sorumluluk alması için, savaşı daha da sertleştirecek yöntemler üzerinde çalışıyordu. BBC gibi manipülasyon araçları, Özgür Suriye Ordusu askerlerini militan/terörist diye nitelendiriyor ve silahların Türkiye üzerinden gönderildiğini sıklıkla haber portallarına servis ediyordu.

'Türkiye, teröristlerle işbirliği yapıyor' görüntüsü verilerek muhtemel NATO Üyeliği'nin gözden geçirilmesine altyapı hazırlanıyor ve eksen kayması tartışmaları yeniden alevlendirilmek isteniyordu. Türkiye'de de ana muhalefet aynı dili kullanıyor ve Suriyeli savaşçı muhaliflere terörist diyerek İktidarı teröristlerle işbirliği yapmakla suçluyordu. İran, 'Cihad Dibimizde!" diyerek aynı koroya katıldığını ilan ederken geçmiş anti-emperyalist söylem ve eylemlerinden tamamen vazgeçtiğini fark etmiyordu.

Rusya ve Çin'in aktif savunma stratejilerinden vazgeçmesi Esad'ın direncini kıracakken, İran'ın devreye girerek Ortadoğu'daki gerginliği kendi lehine sürdürmek istemesi, Türkiye'ye kaybedilen liderlik koltuğuna yeniden sahip olma hayâllerine de hizmet edecekti. İsrail'in Kimyasal silah manipülasyonu yeni bir şiddet dalgasını körükleyecekti ve Sina'da Gazze sınırında Mısırlı askerler vahşi bir saldırıyla katledileceklerdi.

İran, Irak, Suriye, Katar, Bahreyn, Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi Arap ülkeleriyle çatışık bir poligon üzerinde satranç oynarken masaya ısrarla Türkiye'yi çekmek istiyor ve kendi alevlerinin çevresine yayılmasını istiyordu. Bu büyük bir yıkımı da getirebilecek bir oyundu. Simurg'un şahit olacağı 4. büyük yıkım oyunu. Sonrasında Simurg'un kendi küllerinden yeniden doğmasının mümkün olamayacağı bir oyun. İsrail'in ve Amerika'nın mutlu olacağı bir oyun. Yoksulluktan, işsizlikten kırılan İranlıların birbirine saldıracakları tehlikeli oyun..


Sıra Türkiye'de değildi, sıra Ahmedinejad sistem dışına itildiğinden beri PKK'ya yeniden destek vermeye başlayan İran'daydı. ABD, PJAK'ı İran'ın ensesinden çekmişti çünkü... Simurg'un köpek başı görünmüştü.


Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 10.08.2012
Akil Ağazâde Yazıları


Not: Mistik kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık şeklinde , köpek başına ve aslan pençelerine sahip bir tavus kuşu olarak, bazen de insan yüzü ile resmedilmiştir. Antik İran efsanelerinde Simurg'un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşadığı, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı'nda bir yuvası olduğu anlatılmıştır. Efsanelere göre, bu kuş dünyanın yıkılışına üç kez tanık olacak kadar yaşlıdır.



Güncel Not:

'Bağdat başkentimizdir' sözüne tepki

Irak Dışişleri Bakanlığı, İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Yunusi’nin ‘Bağdat imparatorluğumuzun başkentidir’ sözlerinin ‘sorumsuzca’ olduğunu ifade ederek kınadı.

11 Mar 2015 Güncelleme 16:21 TSİ | Konular İran, Ortadoğu

Ali Yunusi (solda) Cumhurbaşkanı Ruhani'nin azınlıklardan sorumlu yardımcısı.

Irak Dışişleri Bakanlığı yazılı bir açıklamayla, İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Yunusi'nin ‘Bağdat büyüyen imparatorluğumuzun başkentidir" şeklindeki açıklamasını kınadı.

Açıklamada, "Irak, İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından yapılan bu sorumsuz açıklamaları kınıyor” ifade edildi.

Ülkenin dış müdahalelere karşı bağımsızlığı vurgulanan açıklamada, “Irak, İran dahil olmak üzere bütün komşu ülkelerle olumlu ilişkiler kurmak isteyen ve kendi vatandaşları tarafından yönetilen bağımsız bir ülkedir” denildi.

Yunusi: ‘Ortadoğu İran'ın bir parçası’

Ali Yunusi, Pazar günü düzenlenen ‘Büyük İranlı Kimliği Konferansı’nda yaptığı konuşmada, " İran-Irak coğrafyası ve kültürünün birbirinden ayrılması mümkün değil. İran şu an tarih boyunca olduğu gibi büyük bir imparatorluk halindedir. Bağdat da sadece medeniyet etkimiz altında olan bir ülke değil, kimlik, kültür merkezimiz ve başkentimizdir” demişti.

Bölgede Tahran etkisinin artmasından dolayı ‘İran imparatorluğumuz büyüyor’ diyen Yunusi, “Ortadoğu’daki her bölge İranlı bir bölgedir. Bu bölgede tüm halklar İran’ın bir parçası ve biz bu halkları Vahhabilik’ten, terörden, aşırılıktan, tekfirden, laiklikten, yeni Osmanlılardan, Batı’dan ve Siyonizm’den koruyacağız” ifadeleri kullanmıştı.

Yunusi, konuşmasında Türkiye’yi de hedef alarak, “Bölgede bizimle yarışmaya giren gerek Osmanlı nesli gerek Roma’dan geri kalanlar, bizim şu an Irak’a verdiğimiz desteğe itiraz ediyor. Biz bu bölgede bunlara karşı İran Birliği kuracağız. Bundan dünyayı tekrar fethedeceğiz demiyorum, fakat tarihi değerimiz ve bilincimizi restore etmemiz, global ve ulusal İranlı kimliğimizle bakışımızı geliştirmemiz lazım” diye konuşmuştu.

İran Irak ve Suriye'de aktif

Irak ve Suriye'deki askeri varlığını önceleri reddeden İran, IŞİD'in ilerlemesinin ardından ‘kutsal mekânları korumak, ülke ordularına ve gönüllü milislere askeri danışmanlık yapmak’ gerekçesiyle bu bölgelerde bulunduğunu açıklamıştı.

İran yönetimi, Irak’ta mezhepçi ve ayrımcı politikalar yürüttüğü gerekçesiyle ülkedeki farklı kesimler tarafından eleştirilen ve görevini Şii siyasetçi Haydar İbadi’ye devreden eski başbakan Nuri Maliki’nin en büyük destekçisiydi.

İran Haydar İbadi hükümetiyle de yakın ilişkilerini sürdürüyor.

İran Devrim Muhafızları'nın dış operasyon gücü Kudüs Gücü'nün başındaki isim General Kasım Süleymani'nin Irak topraklarındaki operasyonlara katıldığına dair fotoğraflar İran basını tarafından yayınlanıyor.

Son olarak üst düzey bir İranlı komutan, İsrail’in Suriye’nin Kuneytra bölgesinde gerçekleştirdiği ve altı Hizbullah mensubunun öldürüldüğü saldırıda yaşamını yitirmişti.

Hizbullah’ın kısa bir süre önce gerçekleştirdiği misilleme saldırısında da iki İsrail askeri ölmüştü.


Kaynak: Al Jazeera ve AA

http://www.aljazeera.com.tr/haber/bagdat-baskentimizdir-sozune-tepki

Seçkin Deniz Twitter Akışı