6 Ağustos 2023 Pazar

SA10295/SD2823: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 42

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İD kırgın olduğunu hissettirerek susuyordu, Cevval arada bir şeyler soruyordu, ama aklım başka yerdeydi benim; ‘Dağ Yazarı’nın kadınlarla, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ile ilgili notları akıp gidiyordu zihnimde."

Geldiğimi gören ve baş selamı verenleri ben de tebessüm ederek selamlıyordum. Bazı elçilik yetkilileri hariç herkes birbirini toplantılardan tanıyordu. Senatör beni görünce Büyükelçimize işaret etmiş ve ikisi de gülümseyerek bana selam vermişlerdi.

Ben senatöre bakarken, “İnsanlar kaybolmuş durumda ve giderek daha da çaresizleşiyorlar. Geriye ne kaldı? Depresyon mu? Savaş mı? Deccal mi?” diyordu zihnimde oluşturduğum yankı odasında bir ses. Birazdan senatöre de soracaktım. Depresyon artık sıradandı; savaşlardan, savaşların bir alt kümesi olan terörden bıkmıştı insanlık.

Masadaki yerime oturdum; bana başka seçenek bırakmamışlardı. Cicili biçili kıyafetleri ile İD solumda, ince ve pahalı bir zevkin ürünü olduğu açıkça görülen resmî kıyafetleri ile etrafa kurum satan Cevval ise sağımdaydı. Zamansızlığa ara vererek telefonumun saatine baktım… Saat 21.06 idi, 22.45’te kalkacaktı uçağımız.

Büyükelçimiz kısa bir açılış konuşması yaptı, taraflara teşekkür etti ve sözü senatöre verdi.

ABD-Türkiye ilişkilerine değinen Senatör’ün alışılageldik o üstenci bakışı ve kibirli dilinden eser yoktu. Türkiye’yi anlamaya çalıştığını ‘belli’ etmek isteyen o riyakâr dilini saklayamıyordu, ama saklamaya çalıştığını görüyordum. Apaçık düşmanlık yapan biri nasıl dostmuş gibi konuşabilir ve davranabilirdi ki? NATO’da müttefik olan iki devletmiş Türkiye ve USA; çok komikti gerçekten.

İD kırgın olduğunu hissettirerek susuyordu, Cevval arada bir şeyler soruyordu, ama aklım başka yerdeydi benim; ‘Dağ Yazarı’nın kadınlarla, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ile ilgili notları akıp gidiyordu zihnimde.

İradesinin önünde hiçbir engel tanımayan, özgür ve sınırsız istekleriyle hayatla boğuşan İD’yi doğuran Avrupa Birliği kanunları, gelecekte değil şimdi İD gibi Türkiyeli kadınları doğuruyordu insanlığa ve bu insanlığın geleceği için büyük bir tehditti. İD birçok şeyin farkına varsa da kendini alamıyordu alıştığı ve normal saydığı hayat biçiminden. Kadınlarımızı korumalıydık; insanlığın buna çok ihtiyacı vardı.

Emek verilmiş, ciddî bir bakışla bakıyordu ‘Dağ Yazarı’; Makow’un tespitlerine daha somut kanıtlar sunarak ve önerilerde bulunarak destek veriyordu:

“Türkiye yükselen 'kişilik' enerjisini doğru kullanması gereken bir dönemdedir. Eğer yüzlerce yıllık emeğin ürünü olan; kaybedilmiş, yenik, aşağılanarak yok edilmiş baskı altındaki özgüvenin yeniden oluşum aşamalarının bu son döneminde, tarihin derinliklerinden beslenen ve zihinlerde sadece tortuları kalmış İslam'ın kazandırdığı bu 'kişilik' enerjisini toplumsal ve bireysel özgüvenin inşâsına harcama becerisini geliştiremezse, tıpkı taklit ettiği Batı ve medeniyeti gibi daha azgın şeytani bir kasırganın altında ezilerek yok olacaktır.

O halde Türkiye, Batı'yı taklit etmeye, Batı'nın tanımlarını esas kabul etmeye zorlandığı üç yüzyıllık süreci sürdürmeyi sona erdirmeliydi; tanımlarını ve kanunlarını olduğu gibi alıp uyguladığı, bütün bunlara rağmen Avrupalı olarak kabul edilmediği ve değişen siyasi koşullar ve yasalar dolayısıyla üye olmaya çalıştığı Avrupa Birliği'nin toplumlara ve bireylere neler kazandırdığını ya da kaybettirdiğini doğru analiz etmeye mecburdur.”

Bu analizlerin yapıldığını sanmıyordum. Erdoğan hâlâ ‘Anadolu irfanı’ diyordu, ama o irfanı sürdürecek bir nesil yoktu, çünkü o nesli yetiştirecek bir eğitim felsefesi yoktu.  

Gerekçelerini açıklıyordu ‘Dağ Yazarı’:

“Çünkü bugün Avrupa Birliği'ni oluşturan toplumlar ve bireyler büyük psişik sorunlarla, kişilik, kimlik ve cinsiyet sorunlarıyla boğuşuyorlar; psikiyatrik ilaçların hemen her gün hemen her birey tarafından 'kurtarıcı' olarak kullanılmasının normal olduğu, ama ilaçların yetmediği, buna ek olarak uyuşturucu maddelerin kullanımına yönelenlerin arttığı, büyük, maddi açıdan gelişmesini tamamlamış ve inanç problemlerinden ve ahlak, doğru-yanlış, iyi-kötü, suç-ceza, özgürlük-saygı, aile, erkek-kadın, çocuk-ihtiyar gibi temel tanımların muğlaklaştırılmasından dolayı büyük ve derin bir çöküş yaşayan birçok farklı etnik yapıdan oluşan Avrupalılar ortaçağ karanlığından çok daha karmaşık bir karanlığın içinde kaybolmuş durumdalar. Böyle bir toplum örnek alınamaz, böyle bir toplum üreten sisteme üye olunamaz. Türkiye, kendi özgül varlığı ve mücadelesi ile Batı'ya karşı elde ettiği kişilik enerjisini, yine Batı'nın muğlak kurallarına uyarak yok edemez, halkını umutsuzluğa mahkûm edemez.”

‘Bekçi’nin yaptığı tespitlerin ve devlet-hükümet denen yapıların nasıl ve nerede durmaları gerektiğine dair uyarılarının ne kadar yerinde olduğunu görüyordum:

“Devlet ya da hükümet, kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar, sivil, asker, polis ya da her meslek grubundan insanını hemen her gün Batı kaynaklı teröre ve şiddete kurban verirken, Batı'nın tanımlarına uyan bir insan hakkı algısı ile hareket edemez, kadını ve erkeği birbiriyle, anne-babalarıyla, çocuklarıyla savaşır hale getiren kanunları ya da kuralları olduğu gibi Türkiye'ye taşıyamaz.”

Batı’dan hiçbir zaman iyilik gelmemişti, ama biz nedense ‘iyilik’ getireceğini umarak kültür ve yasa ithalatında bulunmaya devam ediyorduk. Batı açıkça satanistti ve biz gözlerimizi kapatmış, nereye doğru gittiğimizi sorgulayamaz hâle gelmiştik; üstü Avrupa Birliği ile örtülü Satanizm’i ulaşılacak hedef olarak görüyorduk, kadını, erkeği ve aileyi yok eden Batı’nın dinsiz ve ahlaksız yasalarına uyum sağlayarak.

“Üstelik devlet ya da hükümet bu tür değişiklikleri Avrupa Birliği'ne uyum adı altında gerçekleştirme hakkına da sahip değildir. Çünkü Avrupa Birliği milyonlarca çocuğun ve kadının hayat hakkını, bedeninin ve psikolojisinin masumiyetini koruma hakkını temin etmekten uzaktır. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin hemen her Avrupa ülkesinde yaygın bir şekilde sürmektedir, Avrupa Birliği müktesebatı şiddeti engelleyememek bir yana, bunu sağlamak adına düzenlenmiştir.” diyordu ‘Dağ Yazarı.’ Haklıydı da.

Yanımda oturan İD, Batı’nın ta kendisiydi ve derin bir boşlukta yaşıyor, okyanusta dolaşan ve kendini özgür zanneden başıboş bir gemi gibi acı dolu bir hayatta gün sayıyordu. Seçilerek ülkesini yöneten herhangi bir Müslüman siyaset adamının ülkesinin kadınını böyle yapmaya hakkı yoktu, Erdoğan’ın da artık neredeyse tamamlanmış olan AB uyum yasalarını gelecek planlamalarından çıkarması ve yapılan değişiklikleri yerli ve millî forma uygun bir şekilde dönüştürmesi şarttı. 

Aksi halde Türkiye umut olmaktan çıkacak, kadınını, erkeğini ve ailesini kaybedecek ve Satanizm büyük bir zafer elde edecekti.

Ülkesini halkının iradesi doğrultusunda yönetmek için çok büyük çabalar harcayan Erdoğan’ın akan süreçte ABD ve AB ile nasıl bir denge politikası ile hareket ettiğine şahittim, ancak sosyolojik ve psikolojik sonuçları olan politikaların nasıl büyük tahribata neden olduğunu gözlemleyebilecek bir ekibi olduğunu düşünmüyordum:

“Uymaya çalıştığımız Avrupa Birliği müktesebatı AB üyesi ülkelerde kadınların üçte birinden fazlasını şiddet mağduru haline getiren bir müktesebattır. Bethany Bell imzalı, 5 Mart 2014 tarihli, 'AB'de kadınların üçte biri şiddet mağduru' başlıklı BBC haberine göre Avrupa Birliği'nde kadınların yaklaşık üçte biri 15 yaşından sonra fiziksel ya da cinsel şiddete hedef olmuş durumda; bu 62 milyon kadının şiddet mağduru olduğu anlamına geliyor.” diyordu ‘Dağ Yazarı’, AB’nin kendi araştırmalarına dair verileri paylaşıyordu:

“Avrupa Birliği Temel Haklar Kurumu'nca 42 bin kadınla yapılan mülakatlara dayanarak hazırlanan bu raporda (konuyla ilgili olarak hazırlanmış en büyük çalışma) Avrupa Birliği ülkelerinden, ev içi şiddeti, özel bir sorun olarak değil, bir toplumsal sorun olarak ele almaları isteniyor ve cinsel tacizle ilgili yasaların gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanıyor; kadınlara, evlerinde ve işyerlerinde yaşadıkları fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet olayları, takipçilik ve cinsel taciz mağduru olup olmadıkları, çocukluk yıllarında şiddete uğrayıp uğramadıkları soruluyor.

Araştırma, her 10 kadından birinin 15 yaşından bu yana bir tür cinsel taciz kurbanı olduğunu; her 20 kadından birinin tecavüze uğradığını ortaya çıkarmıştı. Kadınların %22'sinin, birlikte yaşadıkları kişinin fiziksel ve cinsel şiddetine hedef olduğu, ancak bu kadınların %67'sinin en ağır ev içi şiddet olaylarını bile polise bildirmediği saptanmıştı. Rapor, yoğun alkol kullanımıyla ev içi şiddet arasında bağlantı olduğunu, genç kadınların özellikle saldırılara hedef olan kitleyi oluşturduğunu kaydediyordu.

Araştırma kapsamına alınan kadınların %18 kadarı 15 yaşından beri takip edilmekten mağdur olduklarını, %55'i de, çoğunlukla çalıştıkları yerlerde cinsel tacize uğradıklarını anlatmışlardı. AB içinde, kadınlara yönelik ve polise bildirilen fiziksel ve cinsel tacizin en yüksek olduğu ülkelerin başını, Danimarka (%52), Finlandiya (%47) ve İsveç (%46) gibi, cinsiyet eşitliği uygulamalarıyla övülen ülkeler çekiyordu. İngiltere ve Fransa %44 ile 5. sırada yer alırken, Polonya %19 ile en düşük oranda şiddet olayının yaşandığı ülke olarak sonuncu sırada anılıyordu. Araştırma, kimi ülkelerde, bu sorunun açığa çıkarılmasına iyi gözle bakılmadığı da not edilmişti.

AB Temel Haklar Kurumu Başkanı Morten Kjaerum, "Görünen o ki, yaygın bir taciz uygulaması birçok kadını etkiliyor. Ama birçok olay yetkililere duyurulmuyor. Bu araştırma kadınlara yönelik şiddetin tüm AB üyesi ülkelerde önemli bir insan hakkı ihlali olduğunu ortaya koydu. Bu sorun her gün toplumları etkiliyor; dolayısıyla AB ülkeleri sorunla mücadele için harekete geçmeli." demişti. Raporda sorunla mücadele için yürütülen kampanyaların kadınlar kadar, erkekleri de kapsaması gerektiği vurgulanıyordu.” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[04.08.2023, (5/85 (509))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 06.08.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı