12 Ağustos 2023 Cumartesi

SA10305/SD2829: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 43

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Küresel politik düzlemin akla baktırdığı yerleri ışığın önüne çekerek itiraz edilemez bir söz hakkı elde ediyordu ‘Dağ Yazarı'."

Artık insan olgusunun köklerinden sarsıldığını, tarihin en çirkin ve en iğrenç bir döneminde yaşadığımızı biliyordum. Her gün gördüğümüz haberlerin, satanistlerin tasarladığı ve tuvalde görmek istediği, insanın aşağılandığı büyük resmin ayrıntılarını işlediğinin farkındaydım.

Yaptığı analizle, Türkiye’nin artık ‘ahmak aldatan AB’ye üyelik politikalarını ve AB’ye uyum yasalarını terk etmesi gerektiğini’ vurguluyordu ‘Dağ Yazarı’:

“Türkiye, mevcut toplumsal yapısı ile henüz Avrupa Birliğinin üçte birlik kadına şiddet oranına yaklaşmış değildir, ancak 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ yürürlüğe girdikten sonraki kadına şiddet istatistikleri hızla artmıştır; bu sadece kanun dolayısıyla kayda alınan ya da yargıya yansıyan şiddet vakalarının artışı ile yorumlanamaz, çıkarılan kanunun çözüm olmadığını, aksine daha da büyük sorunlar ürettiğini de kanıtlamaktadır.

Bu kanun uyarınca hayatî tehlike arz eden acil durumlarda şiddete uğrayan ya da tehdit altındaki kadın doğrudan polis, jandarma gibi kolluk kuvvetlerine başvurabiliyor, kolluk kuvvetleri de 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma talep eden kişinin gördüğü şiddet sonucu hayati tehlikesi bulunduğuna hükmederse, sonradan aile mahkemeleri tarafından onaylanmak koşuluyla koruma kararı çıkartabiliyor.

Adalet Bakanlığı verilerine göre, kolluk kuvvetlerinin aldığı, mahkemeler tarafından onaylanan karar sayısı 2013’te 60 bin civarındayken 2017’de 100 bine yaklaşmış, son beş yılda kolluk kuvvetlerinin acil durum kapsamında verdiği koruma kararı sayısında % 70’e yakın bir artış olmuştur. Ancak 6284 sayılı Kanun kapsamında yapılan koruma talepleri artsa da dava kabul oranları düşüş göstermektedir. 2010'da % 91.5 olan dava kabul oranı, 2017'ye gelindiğinde yüzde 10’a yakın oranda gerileyerek % 82,2'ye düşmüştür.

Artan korunma taleplerine karşılık, bu talepler sonucunda açılan davaların kabul oranının düşüyor olması kanunun şiddeti engellemediğini, buna karşılık kanunun getirdiği hakların 'yanlış' kullanıldığını ve bu yanlış kullanım sonucunda da taleplerin geçerliliğinin sorgulandığını göstermektedir. Ve tabi, korunma talebi isteyen ve ilgili kararları aldıran kadınlar, dava konusu olabilecek hukuki bir durum oluşmadığı kararlaştırıldığında, şikayetçi oldukları kişilerle birlikte yürüttükleri aile kurumunu tahrif etmekte, çocukları ve erkekleri mağdur hale getirmektedirler. Ayrıca davaya dönüşmüş olan durumlar da şiddeti engelleyecek ya da çözüm üretecek hukukî zeminden ve yaklaşımlardan yoksundur.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler, İçişleri ve Adalet Bakanlarının, “Kadına karşı şiddete tolerans yok” mesajı vermesi ile çözülebilecek bir sorundan bahsetmiyoruz. Erdoğan hükümetinin Adalet Bakanı’nın “Ülkemizde çok önemli kanunlar yürürlüğe konulmuştur. 2012’de 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kabul edilmiştir. Bu kanuna göre hiçbir belge ve delil, tanık vs. aranmaksızın, sadece şiddet mağduru kadının beyanı esas alınarak, doğrudan koruma tedbirleri uygulanmaktadır. Bu yönüyle de dünyadaki birçok mevzuatın ötesinde düzenleme ülkemizde yapıldı” diyerek, bahse konu kanunun şiddeti engelleyeceğini düşünmesi insan olarak haddini ve bakan olarak boyunu aşan bir yorumdur.

Kadına şiddet sorunu eğer kanunlarla, polisiye tedbirlerle çözülebilseydi, bugün Avrupa Birliği'nde kadınların üçte biri şiddete maruz kalmış olmazdı. Avrupalıların bu korkunç durumu gizlemeye çalışması Türkiye'yi kör etmemelidir.”

Türkiye yaklaşık üç yüz yıldır kendi sorunlarına çözüm üretemeyecek bir zihinsel iflas yaşıyordu; Osmanlı’nın çöküşüyle birlikte sistem algısı da çökmüştü. Bir sistem mühendisi olarak acı çekerek gözlemliyordum her şeyi, ama devlet sıradan bir şirket değildi; demokratik seçimler dolayısıyla da bütün olarak asla ‘doğru sorgulama yapma ve çözüm bulma’ imkânına sahip vatandaşlardan oluşma ihtimali yoktu. Seçimlerin sonuçları sistematik bakışı ve ilerleyişi engelleyici niteliklerde oluyordu her zaman. Satanizmin dayattığı biçimiyle ‘Demokrasi’yi de tartışmalıydık. İstişare temelli bir sistem kurmalıydık.

‘Bekçi’ çözüm önerilerini de sıralıyordu:

“Türkiye, Avrupa Birliği'nin içinde bulunduğu vahşi durumun satanist AB müktesebatı ile 'sağlandığını' görmeli, bu müktesebatın sorgulanmasını ve saygı, sevgi ve merhamet merkezli geleneksel yaklaşımlarımızın yeniden ihyasını sağlamalı ve İslam'ın kadın, erkek, çocuk, yaşlı dahil her insana nasıl yaklaşılması gerektiğine dair Kur'an'la sabit hükümlerini herkese açık panellerde, konferanslarda, akademik çalışmalarda gün ışığına çıkarmalıdır; henüz oluşturduğu kişilik enerjisini doğru kullanarak psikolojik, sosyolojik, dinî, ekonomik, politik birçok yönü bulunan 'şiddet' sorununu devlet veya emperyalist devletler dahil sorumlu her kurumu-herkesi tek tek belirleyerek çözmelidir.”

Küresel politik düzlemin akla baktırdığı yerleri ışığın önüne çekerek itiraz edilemez bir söz hakkı elde ediyordu ‘Dağ Yazarı’:

“‘Küresel Propaganda’ araçlarının ‘Kadına Şiddet ve Tecavüz’ konusunda özenle suçlu olarak işaretlediği ülkelerde bahse konu şiddet ve tecavüz olaylarının olmadığını iddia etmek mümkün değildir, ancak her şeyden önce, işaretçi ülkelerin neredeyse tamamının bu insanlık dışı listede zirvede olduğu net bir şekilde ortadadır. 2013 yılının en yüksek tecavüz suçları sıralamasında ilk 10 ülkeden 7'si en gelişmiş ve en demokratik olan ABD, Hindistan, Birleşik Krallık (İngiltere), Meksika, Kanada, Almanya, İsveç, Rusya, Belçika ve Tayland gibi Avrupalı ve Amerikalı ülkelerdir.

Unutulmamalıdır; Türkiye, insanı, tamamen tahrif edilmemiş inancı ve kültürüyle Avrupa'dan, toplamda Batı'dan ve Doğu'dan daha büyüktür, ancak bu büyüklük sırtını Kur’an esaslı bir hayata dayarsa mümkün olabilir.” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[04.08.2023, (5/87 (511))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 12.08.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı