14 Temmuz 2019 Pazar

SA7832/KY59-MLÖZ70: Cinayet

"Hâkimin sesi birden onu kendine getirdi. Nasıl oldu anlamadı, ama mahkeme salonunda olduğunu bile unutmuştu." 



“Yaz kızım: Sanık bağsız olarak huzura alındı, kimlik bilgileri soruldu, hakları ve yükümlülükleri anlatıldı, ifadesinin alınmasına geçildi. Sanığa olay günü saat akşam on altı - on yedi sıralarında nerede olup ne yaptığı soruldu.”

Mahkeme heyeti giriş kapısının karşısındaki duvar boyunca uzanan kürsüde yerini almış, kürsünün önündeki kâtip masasında oturan genç kadın hızlıca parmaklarını klavyede gezdiriyordu. Ceviz rengi masaların, siyah deri döşemeli sandalyelerin bulunduğu duruşma salonunda ciddiyet hâkimdi.
Mahkeme hâkimi kâtibin yazdıklarını ekrandan takip ediyor, ara sıra müdahale edip düzeltmelerde bulunuyordu. Salon neredeyse boştu. Kürsünün karşısındaki koltuklarda biri uzun boylu, şişmanca, kahverengi kısa kıvırcık saçlı, altmışbeş-yetmiş yaşlarında; diğeriyse genç, sarışın, zayıfça, iki kadın haricinde dışarıdan duruşmayı izlemek için giren üç kişi oturuyordu.  

Sanık kürsüsünde duran otuz-otuz beş yaşlarında esmer, uzun, zayıf bir adamın başı öne eğikti. Arkasında duran koyu mavi üniformalı üç jandarma görevlisinden birinin elinde birkaç dakika önce adamın bileklerinden çıkarttığı metal kelepçe vardı. Genç adam başını kaldırdı, önce hâkime sonra heyettekilere, sonra da yan masada oturan avukatına baktı. Konuşmaya başladı. 

“Ben o gün tadilat yapıyordum. Dairemde. Kendi evimde yani…” aklı önce o güne gitti, sonra hiç beklemeksizin daha öncelere, daha eskilere daldı. Çocukluğunu hatırladı. 

Kendini bildi bileli çok hareketli ve uslanmaz bir çocuktu. En azından etraftakiler öyle söylüyordu. Evde pek durduğu yoktu. Annesi, üvey babası bir de yaşça ondan küçük iki kız kardeşi vardı. Küçük haylazlıklar gitgide daha ciddi boyutlara evrilmişti. Arkadaşlarıyla birlikte okuldan nasıl kaçtıkları aklına geldi. Annesinin de bu yaptıklarından dolayı nasıl sürekli okula çağrıldığı da. Nereden bilsin ki kadıncağız, o günlerdeki telaşlarının ileride yaşayacağı acısının yanında bir hiç kalacağını… Çok uğraştı oğlunu dizginlemek için ama ne mümkün... 

O ise yaşı biraz büyüdüğü zaman sigaraya da başlamış oldu. Okula ise neredeyse hiç uğramıyordu. Gerçi sabahları okula gider gibi evden çıkıyordu, sonraysa her seferde ayakları onu bambaşka bir yere götürüyordu. Derslere katılsa, kim bilir, başarılı bir öğrenci de olabilirdi, ama canı okula gitmek hiç istemiyordu nedense. Biraz daha zaman geçti. Ve bir gün artık kim olduğunu hatırlamadığı arkadaşlarından biri ona uyuşturucu kullanmayı teklif etti. Çok güzel bir deneyim olacağını, ilk seferden kötü bir şey olmayacağını, bir kere kullandığı zaman uyuşturucunun alışkanlık yapmayacağını söyledi… Sonraysa kâbus dolu o yıllar başladı. 

Önceleri ailesinin haberi yoktu. Fakat her gün yeni bir doz uyuşturucu almak için bir yerden para bulması gerekiyordu ve ailesi evden sürekli paranın bir şekilde kaybolduğunu fark etti. İlk başta tedavi olmak istemiyordu. Annesinin sözü geçmiyordu, çünkü bağımlısı olduğu maddeye kavuşmak isteğinin önünde hiç bir güç duramazdı. Uyuşturucuya ulaşamadığı zaman çektiği acı inanılmaz boyuttaydı. Birkaç sene böyle geçti... Artık yürüyemez hale gelmişti. Annesi çaresizdi. Acısını hafifletmek için oğlu için uyuşturucu temin ettiği bile oluyordu. Uykusuz geceler ve hiç dinmeyen gözyaşları. Fakat oğlunun yanından hiç ayrılmadı. Bir taraftan da bu durumu tanıdıklarından gizlemeyi çalışıyordu. 

Ve bir gün ailesi onu madde bağımlılığı tedavi merkezine yatırmayı başardı. Birinci seferde iyileşmek, bağımlılıktan kurtulmak mümkün olmadı. Hastaneden çıktıktan sonra tekrar uyuşturucuya başladı. İkinci sefer yattığında ise tedavi sonuç verdi ve kendisi de artık bu beladan kurtulmaya kararlıydı. Tedavi merkezinden taburcu oldu ve artık sadece gözetim altında bulunuyordu. Maddeyi kullanmaması ve bir yıl içerisinde herhangi bir suç işlememesi gerekiyordu. Çünkü suç işlediği takdirde uyuşturucu kullanımı alacağı cezada ağırlaştırıcı unsur olarak kabul edileceğini biliyordu. 

Her şey yolunda gidiyordu sanki. Denetim süresinin dolmasına sadece birkaç ay kalmıştı. Ve en önemlisi de onca seneden sonra annesinin yüzünün artık güldüğünü görüyordu. Ve şimdi… Karanlıklar içindeki hayatında uzun yıllardan sonra ilk defa gün ışığına aralanan küçük bir pencere sanki bir daha hiç açılmamak üzere büyük bir gürültüyle yüzüne kapanmıştı. 

“Evet, devam edin.” 

Hâkimin sesi birden onu kendine getirdi. Nasıl oldu anlamadı, ama mahkeme salonunda olduğunu bile unutmuştu.  

“İşte ben evde tadilat yapıyordum. Bu daire anneme ninemden miras olarak kaldı, uzun zamandır o evde kimse oturmuyordu. Ben de yeni yuva kurma niyetiyle orayı yaşanabilir hale getirmek istiyordum. Usta tutacak param yoktu, her şeyi kendim yapıyordum; tesisat işlerini, parkeyi, boyayı, badanayı... İş neredeyse bitmişti. Nişanlımla gün sayıyorduk, evlenip o eve taşınırız diye. Mutluluğumuza diyecek yoktu. Gerçi eşya alacak paramız da yoktu, ama biz bir şekilde hallederiz diye bunu hiç düşünmüyorduk bile. Zamanla bizim de her şeyimiz olur diye umuyorduk, tıpkı başka ailelerin olduğu gibi. En büyük zorlukların geride kaldığını umuyorduk. O gün darbeli matkapla duvarı deliyordum. Vakit de çok geç olmadığı için komşularımı fazla rahatsız etmeyeceğimi düşündüm. Birden kapı tekmelenmeye başladı. Kapının öbür tarafında bulunan her kimse kapıyı tıklamıyordu, ayak darbeleriyle kapıyı pervazından çıkartmaya niyetlenmişti sanki. Gittim, kapıyı açtım. Kocaman iri yarı bir adam bağrışlar içerisinde üstüme atlayıp bana saldırdı. Onu daha önce hiç görmemiştim. Üstünde sadece alt pijaması ve beyaz atleti vardı. Boğuşmaya başladık. Adamdan çok keskin bir alkol kokusu geliyordu. Birkaç dakika boyunca boğuştuk. Bir ara beni sırtüstü yatırdı ve var gücüyle boğazımı sıkmaya başladı. Bense kendimde sadece yarım metre kadar uzağımda yerde duran çekice uzanacak kadar güç bulabildim ve çekici hızla adamın kafasına indirdim. Birden boğazımı sıkan parmaklar gevşedi ve adamın bedeni yan tarafıma yıkılarak öylece hareketsiz kaldı. Hiç kımıldamıyordu. Kafasından kan akıyordu. Bu kişinin bütün mahalleye korku salan gaddar biri olduğunu sonradan öğrendim. Aynı zamanda o öldükten sonra karısının ve çocuklarının rahat nefes aldıklarını da. Gerçi ailesi bunu şimdi kabul etmek istemiyor, benden tazminat talebinde bulunuyorlar. Ama keşke doğrusunu söyleselerdi… Bir müddet öylece yerde oturdum. O sırada kaç dakika veya kaç saat geçtiğini hatırlamıyorum. Sonra ayağa kalktım ve annemi aradım…Ben artık hayatımın sonuna geldiğimi farkındayım. İntihar etmeyi düşündüğüm çok oldu. Kendim için bir çıkış yolu bulamıyorum. Ya annem? Annemin çilesi henüz dolmamış mı, Hâkim Bey?” 


Melek Öz, 14.07.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Akla Düşenler
Melek Öz Yazıları


 



Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı