9 Eylül 2018 Pazar

SA6792/DT40: Eksilerek Yaşamayı Seçiyoruz

"Çölde ya da kutuplarda veya Himalayalar'da yaşasaydık bu kadar çok eksik yaşamayı göze alır mıydık?"


İki insanın neden anlaşamadığını hiçbir zaman anlamamışımdır. Çocukluğumun ilk hatırladığım zamanlarından beri tuhaf gelmiştir insanların birbirleri ile sürtüşmeleri. Herkes kendi dünyasına, düşüncelerine, içine döneceğine göre her seferinde dışarısındaki başka bir insanla neden çatışırdı ki? Bir insanın bir diğer insanla çatışması, diğer insanlarla çatışmasından neden hep farklı olsundu ki? Biriyle anlaşıp diğeri ile anlaşamamak bir seçim miydi? Neye göre seçim yapılıyordu. Hiç anlamadım.

Herkesin hayattaki yeri farklı, herkes kendisi var olmadan hayatın varoluşuna eksik bir parçadan yoksun olarak devam edeceğini nasıl anlamaz? Çatışmalar eksik parçaları arttırınca, hayatın tadı mı kalır? 

Bugün yaşadığımız şeylere bakıyorum. Her insan sürekli hayatından birilerini çıkararak yaşamaya devam ediyor, eksik yaşıyor; kardeşiyle yaşadığı çatışmalar ve kopmalar onun hayatındaki detayları eksiltiyor. Eşiyle, çocuğuyla da veya arkadaşıyla, diğer akrabalarıyla da yaşadığı kopmalar insanı daha çok yalnızlaştırıyor. Sonra da aptal aptal yalnızlıktan şikayet eden insanların bunu fark edemiyor olmaları ne kadar kötü. Tatsız tuzsuz bir hayat can sıkıcı. 

Yaş ilerledikçe insanların hayatlarına başka insanları dahil etmeleri de zorlaşıyor. Bireyselleşmenin ve yalnızlaşmanın zirvesindeki Avrupa, hepimizin önündeki kötü örnek, ama ders almıyoruz. Yalnızken daha da yavaş ilerleyen zamanda yalnız ölmek gibi bir acı sonla yüzleşiyoruz oysa. Biz insanız, nasıl diğer insandan eksik yaşarız ki?

Hep diyorum, insanları yalnızlaştıran birileri var; kanunlar var, mekanlar var, meslekler var... kasıtlı bir cendere bu; birileri tarafından insanlar birbirini itmek için programlanıyor. Peki buna direnemez miyiz? Nasıl direneceğiz ya da?

Bir dostum sık sık çocukluk aşkını hatırlıyor; tahmin ediyorum eşiyle her yaşadığı gürültü, onu keşkelerle dolu bir dalgalanmaya sürüklüyor, o da itilmenin acısıyla 'o olsaydı bunları yaşamazdım' sanrısı ile yalnızlaşmaya direniyor. Ona soruyorum: "Ama elinde 'o olsaydı bunları yaşamazdın' güvencesi de yok. İtme yeteneği gelişmiş insanların birbirlerinden farkı yok ki. Çok şey yaşadığın çevrendeki insanlarla arandaki anlaşmazlıklar, o insanlar başkaları olsaydı değişecek miydi? İtme şekli farklı diye nasıl ötekini tercih edebiliyorsun?" Cevabı, "Haklısın" oluyor.

Kaçış bu; birinden diğerine kaçış, ama direniş değil. Eğer; çocukluk aşklarının etkilediği herkesi dilediği eşi seçmekte serbest bıraktığımız bir deney olsaydı, karşılıklı rıza ile seçimler yapılsaydı, kaç çift doğru eşleşecekti? Sevdiği kişi onu seçecek miydi? Bilemeyiz; sevdiği kişi onu seçmediği zaman, itmiş olmayacak mıydı? Başka nasıl bir itme türü istiyor ki insan şimdikinden farklı olacak? 

Eksilmelerin kişilere göre olmadığı açık, seçimlere göre; bunu kabul etmekle başlayabiliriz direnişe... İki insanın neden anlaşamadığı sorusunun cevabının seçimlerde olduğunu düşünmeye başladım çok zaman sonra. Yalnızlaşmayı, eksilerek yaşamayı seçiyoruz ve anlaşmazlıklarımızın temelinde bu yatıyor. Bencilliklerimiz de bu seçimlerimizle birlikte bahanelerimiz olarak uzanıyor dışımızdaki insanlara... Bir bencil nasıl yalnız kalacağını bilmezdi ki? Bilirdi.

Çölde ya da kutuplarda veya Himalayalar'da yaşasaydık bu kadar çok eksik yaşamayı göze alır mıydık? 

Afganistan'da, Asya'nın üç yüksek dağ silsilesinin, Hindukuşların, Himalayaların uzantısı Karakurum Dağlarının ve Pamirlerin buluşma noktasında Amu Derya (Ceyhun), Pamir ve Panj Nehirlerinin oluşturduğu yüksek bir vadi  olan Vahan Koridoru'nda doğa şartları o kadar zor ki herkes birbirine çok muhtaçmış; bu nedenle de herkes birbirinin mülkiyetine ve haklarına saygı gösteriyormuş. Ulaşılabilen birkaç geçidinde karların eridiği sadece birkaç yaz ayında ulaşılabilen  bu vadide yılın 300 gününden fazlasında soğukluk sıfırın altındaymış. Orada yaşayan insanların coğrafi kopukluklar ve doğal koşulları nedeniyle de Afganistan’ın geri kalanından ve dünyadan izole bir yaşamları varmış. Bölgedeki en büyük suç, çoğunlukla hayvanların bir başkasının arazisinde otlamasından kaynaklanan bir tartışmada bazı ağır sözlerin sarf edilmesi imiş… Yani, burada birinin savaşta olduğunu söylemesi, sert bir tartışmada olduğu anlamına geliyormuş. 

Kaybetmenin bedelleri büyüyünce, insan kaybetmeyi seçmekten korkuyor, bedeller azalınca da seçme özgürlüğünü sonuna kadar kullanıyor ve kendini yalnız ölmeye mahkum ediyor insan. Anlaşamamazlık bahane, bencillik bahane, kavga bahane...

Eksilmesek, hayatı eksiltmesek ne kaybederiz? Dışımızdaki insandan kendimize, kendimizden ona seçimlerimizin ürettiği yıkıntıları fırlatıp gitmesek?

Eksilmekten daha zor ve korkutucu değil, hayatı bütün yaşamayı seçmek...



Doğa Toprak, 09.09.2018, Sonsuz Ark , Kırlangıç Zamanları




Sonsuz Ark'tan 


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı