6 Eylül 2018 Perşembe

SA6774/KY49-İTIĞLI123: Almanya Namibya’dan Ne Zaman Özür Dileyecek

"Dünya o güne kadar böyle bir vahşet ve soykırım görmemiştir. Yerliler yakalanarak birbirine bağlanıyor ve ağır silahlarla toplu bir şekilde öldürülüyordu. Daha çok yerli öldürebilmek için top kullanılıyor, vücutları parçalanan yerlilerin kalan parçaları toplanarak güneşte kurutuluyordu."


Batının Afrika’daki sömürgecilik tarihi gerçekten oldukça vahşidir. Avrupa’da insan hakları, özgürlük nutukları atarken, içlerinde biriktirdikleri kin ve nefreti mazlum Afrikalılara kustular. Özellikle Almanlar ve Belçikalıların vahşeti felaket boyutta. Yaptıklarından pişmanlık bile duymayarak yıllarca katlettikleri insanların kafataslarını, kemiklerini müzelerinde sergilediler.

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar, Yahudilere yaptıklarına karşılık cezalandırıldı. Soykırıma karışmış olanlar yıllar sonra bile ilerlemiş yaşlarına rağmen hapis cezalarına çarptırıldı. Kötülük nerden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın kötülüktür ve cezalandırılmalıdır. Ancak Almanya’nın Namibya’nın yerlileri Herero ve Nama halklarına yaptığı soykırım hala sembolik açıdan da olsa cezalandırılmış değil.


Soykırımda büyük emeği geçen Lothar von Trotha, Namibya’dan Almanya’ya döndüğünde sanki bir soykırım suçlusu gibi değil bir kahraman gibi karşılanmış, getirdikleri kafatasları yaklaşık 100 yıla yakın Almanya başta olmak üzere Fransa ve Belçika müzelerinde sergilenmişti.

1800 yılların sonlarında Almanya ordusu Namibya’ya ayak bastığında önce yerlilerin sığırlarını öldürmüş, sonra içme sularına zehir katmıştı. General Trotha Namibya’ya özgürlük vermek için geldiklerini, bu yüzden yerli halkın ülkeyi terk etmesini istemişti. Çünkü onun özgürlük anlayışında binlerce yıldır o topraklarda yaşayanların özgür olma hakkı yoktu. Özgürlük Avrupalı beyazlar içindi. Özgür olmak onlar için beyaz insanın Namibya topraklarını serbestçe işgal etmesi anlamına geliyordu. İşgale karşı direnen veya direnmeyen her yerli yok edilmeliydi ve önce sığırlardan daha sonra da kadın ve çocuklardan başlanmalıydı.


Dünya o güne kadar böyle bir vahşet ve soykırım görmemiştir. Yerliler yakalanarak birbirine bağlanıyor ve ağır silahlarla toplu bir şekilde öldürülüyordu. Daha çok yerli öldürebilmek için top kullanılıyor, vücutları parçalanan yerlilerin kalan parçaları toplanarak güneşte kurutuluyordu.


Almanlar bu vahşiliklerini 5-10 yıl önce de Tanzanya ve Uganda’da göstermişlerdi. Tanzanya’nın sahil kasabasındaki Bagamonya köyünde yerliler için özel bir toplama yeri oluşturulmuştu. 


Büyük ağaçlara ayakları bağlanan yerlilere ekmek ve su verilmez ölüme terk edilir, bir süre sonra açlıktan ve susuzluktan ölürlerdi. Bazı yerliler ise “Testere” filminde olduğu gibi hayatta kalabilmek için kendilerinin bulduğu bir yöntemle ayaklarını koparırlardı. Bir İngiliz misyoner Bagamonya’ya geldiğinde sadece bir ağaçta 50’nin üzerinde kopmuş ayak parçasına rastlandığını söylüyordu.


150 yıl önce Namibya Herero ve Nama yerlilerinden oluşuyor, steplerde ise Koi Koi ve San yerlileri yaşıyordu. Herero yerlilerinin yüzde 80’i Nama halkının ise yüzde 50’si 10 yıl içinde Almanlar tarafından katledildi. Koi Koi ve San yerlileri yerleşik bir hayat sürmediği için ne kadar katliama uğradıklarını tahmin etmek zor. Fakat 150 yıl önce nüfusun yüzde 60’nı oluşturan Herero yerlilerinin bugün Namibya’nın yalnız yüzde 8’ini oluşturmaları soykırımın ne derece büyük olduğunu göstermektedir.


Nihayet yıllar sonra resmi özür dilenmese de Namibya yerlilerinin kafatasları ve iskeletleri ülkelerine geri götürülüyor. Almanya günlerdir bunun reklamını yaparak kafatasları ve kemik parçalarının artık Almanya’da sergilenmeyeceği, Namibya’da gömüleceğini söylüyor. Bazıları Almanların bu davranışını bir özür dileme olarak nitelendirip yıllarca işlediği suçu artık kabul ettiğinin belirtisi olarak görüyor.


Aslında öyle değil. Almanya her zamanki gibi şov yapıyor ve bu şova resmi davetli olarak şu günlerde Almanya’da bulunan Namibya Kültür Bakanı Katrina Hanse-Mimarwa’yı da ortak ediyor. Kendine verilecek olan kafatasları Berlin üniversitesinin bir kliniğinde deney olarak, beyaz ırkın siyah ırktan üstün olduğunu göstermek için kullanılan kemik parçaları.


Almanya soykırım suçu işlediğinde samimi ise müzelerinde bulunan bütün parçaları iade etmesi ve 29 Ağustos’u soykırım günü olarak kabul etmesi gerekiyor. Ayrıca kemik parçaları ve kafataslarının Namibya açısından sembolik bir değeri olsa da, asıl özür, Namibya’da beyaz toprak sahiplerinin yıllarca işgal ettikleri topraklarını asıl sahiplerine vermesiyle olur.


Benzer bir problem Güney Afrika ve Botswana’da da var. Güney Afrika ne zaman toprak reformunu seslendirse hemen ABD, İngiltere ve Hollanda sesini yükseltmeye başlıyor. Trump’un geçen hafta Güney Afrika’yı hedef göstermesi boşuna değil. Güney Afrika’da verimli toprakların yüzde doksanının sahibi hala beyaz çiftçiler. Oysaki beyazlar ülke nüfusunun ancak yüzde 10’unu oluşturuyor.


Yıllar önce Zimbabwe devlet başkanı Robert Mugabe beyazların işgal ettiği toprakları asıl sahiplerine verdiğinde Batı tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmişti ve Zimbabwe’ye ambargo başlatılmıştı. Güney Afrika toprak reformunu seslendirse de beyazlara ait toprakların asıl sahiplerine verilmesi zor görünüyor.


Namibya’nın ekonomisi güçlü olmasına rağmen siyasi açıdan Güney Afrika ve Zimbabwe’ye göre daha zayıf bir durumu var. Bir toprak reformu başlatması hele hele ülkede yaşayan Almanların elinden toprakları alarak yerlilere dağıtması şimdilik imkânsız görünüyor. Fakat imkansızlıklar da bölge ülkelerin ortak bir çaba içerisine girmesi ile aşılabilir. Güney Afrika, Zambiya, Zimbabwe ve Botswana birlikte hareket ederek topraklarına kavuşabilir.


Namibya’da toprak reformu sağlanmadıkça Almanların işlediği günahlar affedilemez. Almanya’nın yapması gereken Herero ve Nama yerlilerinin kafataslarını ve kemiklerini iade ettiği gibi, topraklarının da verilmesine destek olmak. Kendi tarihi ile yüzleşmenin bu şekilde bir anlamı olur, yoksa hatayı kabullenmenin faydası olmaz.


Namibya, Güney Afrika ve Zimbabwe’nin vatanseverleri topraklarını tekrar almak istediklerinde başta ABD’nin tepkilerine tanık olacağız. Trump bu ülkelerdeki güvenlik sorunlarından, yolsuzluk, yoksulluktan bahsedecek, bu ülkeleri karalayan twitler atmaya devam edecek. Ama bu ülkelerin asıl unutmaması gereken özgürlük, Batı tarzı demokratik yönetimlerinde değil, topraklarına sahip olmasında. Çünkü topraklarına sahip olmayan bir halkın devletin özgürlüğünden de bağımsızlığından da söz edilemez.




İbrahim Tığlı, 06.09.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, 
Dış Bakış
İbrahim Tığlı Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi'den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016



Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı