8 Ağustos 2018 Çarşamba

SA6627/ÇY11-HK36: YouTube Kimin İşi?



YouTube her kesimden insanın kendisine yer bulabildiği bir ortam. Makyajdan yemeğe, alışverişten geziye, bilimden sanata, dinden teknolojiye kadar birçok alanda binlerce insan profesyonel ya da amatör şekilde içerik üretiyor. Milyonları bulan izlenme oranları ve bu oranlar üzerinden kazanılan paralar bu içeriklerin tüketicisi olan çocuklar tarafından da önemseniyor. Kimileri çocukların bu içeriklere maruz kalmasını tehlike olarak yorumlasa da kimileri zararı kabul edip bize dair içeriklerle durumun tersine döneceğini düşünüyor.

Yılların bitmeyen tartışması YouTube. Kimi zaman kapatılmasıyla, kimi zaman da içeriğiyle tartışmalara konu oldu. Günlerce haftalarca tartışıldı. Yeni neslin televizyonu haline gelen YouTube içerikleri internet erişimine sahip olanlar tarafından tüketiliyor. Bilinçli kullanılmadığında zararları olabilecek içeriklerin de bulunduğu bu tarz sosyal medya alanlarının kullanımı özellikle de küçük yaştaki çocuklar için büyük önem arz ediyor. 

Sosyal medyayla yakından ilgilenenler ailelerin bilinçlenmesi ve çocukların ne ile karşı karşıya kaldıklarının öğretilmesi gerektiğini söylüyorlar. Zararlı içeriklerin yanı sıra birçok yararlı içeriğin de bulunduğu bu platform aslında ne?

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi, TRT Radyo 1 Dijital Hayat programı sunucusu Bilal Eren YouTube’un kendi başına bir tehlikesi olmadığını, bu tarz sosyal mecraları kötü hale getirenlerin içerik üreticileri olduğunu söylüyor. Medeniyetimizin içerik üretmesi gerektiğini de vurguluyor Eren:

“YouTube’un tek başına bir tehlikesi yok aslında. Tehlikeli yapan içerik üreticileri. YouTube bir mecra. Siz ilahi koyarsanız, ilahiyi trend yaparsınız. Biz oraya medeniyet olarak içerik üretmediğimiz için bize kötü geliyor. İyi içerik koyarsanız YouTube onu öne çıkaracaktır. Para harcarsanız bunu da öne çıkarır. Çünkü bu işten para kazanıyorlar. Mesela ben televizyon kuşağıyım. Babam da dedem de televizyonu devamlı kötülerdi, ‘gâvur icadı’ diye. Ama ben televizyonla büyüdüm. Biz komşuya çıkıyorduk babam televizyonu kapattığında.”

ZARARLI DEMENİN TESİRİ YOK

Bir dönem İŞKUR aracılığıyla da YouTuber eğitimi verilmesi gündeme gelmiş, devlet tarafından da YouTuberlığın ciddiye alındığı konuşulmuştu. Şubat ayında kabul edilen İnternet yasası olarak bilinen düzenlemeyle internet üzerinden yayın yapan radyo ve televizyon yayınlarına RTÜK denetimi gelmişti. Fakat bu düzenleme tüm içeriklere uygulanacakmış gibi anlaşılıp internete sansür mü gelecek gibi tartışmalar yapıldı bir süre. 

YouTube içeriklerini gençlere “tehlikeli” diye yasaklamanın tesiri olmadığını ve buralara içerik üretmenin öne çıkarılması gerektiğini söyleyen Bilal Eren “YouTube içeriklerinin zararlı olduğuna yönelik jargonların gençliğe bir tesiri de yok. Kullanmaya devam ediyorlar. Biz de anne babalar olarak çocuklarımıza YouTube vermeye devam ediyoruz. YouTube kapatılsın diyorlar, kapatalım, her yerde mi kapatacağız? Sokakta girecek, okulda girecek, arkadaşının yanında girecek. Bu pencereden bakmak yerine YouTube gibi mecralara içerik üretmenin önemini vurgulamamız lazım” diyor.

En büyük mesele de YouTube’da birçok içeriğin çocuklar dâhil herkes tarafından izleniyor oluşu. Aileler tarafından en çok şikâyet edilen konulardan birisi de çocuklarının ne tür içeriklere maruz kaldığını kontrol edememek…

Eren, internetin bir denetim mecrası olmadığını, çocukların kötü içeriklerden korunması gerektiğini ama bunun yasaklamaktan değil kendi içeriklerini üretmekten geçtiğini söylüyor. “Şunu anlamak lazım, internet bir denetim mecrası değil. İnternet iyi içeriklerin öne çıkarıldığı bir mecra. İnternetin çıktığı medeniyet Amerika, içerikleri çoğaltıp kendi kültürünü dünyaya yaymak için uğraşıyor. Buna ister popüler kültür, ister kültür emperyalizmi deyin. Denetim diye bir şey olmadığını son olaylarda da gördük. Seçim için verilerini açtılar ve açmaya devam edecekler. Tabi ki hukuki düzenlemeleri yapacağız, çocukları koruyacağız. Çocuklarımızı korumanın yolu yasaklamaktan, YouTube’u kapatmaktan, bazı fenomenleri yok etmekten geçmiyor.”

İyi içerikler ve karakterlerle kendi fenomenlerimizi oluşturmanın altını önemle çizen Bilal Eren, üniversitelerinde yaptıkları bir çalışmayı örnek göstererek medeniyet olarak bu sosyal ortamlarda neden daha çok olmamız gerektiğinin sebebini anlatıyor:

“Biz bu mecralarda kültürümüzle neredeyse hiç yokuz. Marmara Üniversitesindeki öğrencilerle iki konuda bir araştırma yaptık. İlk araştırmada Vikipedia’da Kurban Bayramı ve Hamursuz Bayramı’nı araştırdık. Diğerinde de YouTube’da pizza ve etli ekmeğe dair ne kadar içerik ve bilgi var bunu araştırdık. 2014 yılında yapmıştık araştırmayı. YouTube’da 6 arkadaş 6 ay boyunca pizzayla ilgili hazırlanmasından satılışına kadar olan her videoyu saydı. Karşımıza pizzayla ilgili çekilmiş yaklaşık 30 küsur bin video çıktı. Etli ekmek de ne kadar biliyor musunuz 144 tane. YouTube kötü mü oldu şimdi, hayır. Pizzayı çekip koymuşlar oraya bizim de etli ekmeği çekip koymamız lazım.”

KENDİ İÇERİĞİMİZİ ÜRETMELİYİZ

Kendi mecramızı kurarak kendi içeriğimizi üretme konusunun altını özellikle çizen Eren, “Evet, çocuklarımıza zarar, çünkü içerik üretmek isteyen ve bunun kıymetini anlayan kültür, içeriklerini bombardıman yapıyor. Müzikleriyle, danslarıyla, kıyafetleriyle, ikonlarıyla kendi dünya düşünceleriyle… YouTube’da, Vikipedia’da daha farklı mecralarda olalım ya da biz kendi mecramızı kurarak içerik üretelim” diyor.

Tüm Türkiye’yi dolaştığını ve gençlerin sosyal medyayı bilinçli kullanıma dair bilgisinin olmadığını söyleyen Eren, “Bir konuyu ‘Tehlike var kaçın’ değil, gerçek hayata yansıyan örnekleriyle anlatmak lazım. Bu kamu spotlarıyla bu düşünce tarzıyla İngiltere daha başarılı oldu. İnternette medeniyet olarak çok geride kaldık. Bu açıdan çocuklara muhakkak zararları var. Tehlikeli diye yazılıyor ama gençler interneti bırakıyor mu, hayır daha çok kullanıyorlar. Avrupa bu yanlıştan döndü” diyerek İngiltere’de çekilen bir kamu spotunu örnek gösteriyor.

“2005’te bir strateji belgesi hazırladılar ‘Çocuklarımızı nasıl korumalıyız’ diye. Hatta son GDPR yani Kişisel Verileri Koruma Kanununa da yansıdı bu fikir birliği. Ne yaptılar? Bir video yani kamu spotu çektiler. Çocuklarımıza teknoloji bağımlılığı gibi jargonları kullanacağımıza bunu anlatalım diyerek 7-10 yaş arasındaki dört çocuğu oturtarak sorular sordukları bir video çektiler. Yan yana oturtulan çocuklara öğretmen şunu soruyor, ‘Yatak odanda çektiğin fotoğrafı veya salonda annenle çektiğin fotoğrafı Londra’nın en büyük meydanına asar mısın?’ Çocuk ne saçma soru böyle soru olur mu diyor. ‘Evinin kapısını açık bırakır mısın? Ya da sokakta ilk gördüğün kişiye cep telefonu numaranı verir misin?’ diye soruluyor. Çocuklar ne saçma soru bunlar diye tepki gösteriyorlar. ‘İşte Facebook’a koyduğun bir fotoğraf, eğer sen güvenlik ayarlarını yapmazsan, kime göstereceğini bilmezsen Londra’nın en büyük meydanına fotoğrafını asmış gibi olabilir’ diyorlar. Çocuk ‘gerçekten mi?’ diye tepki veriyor.”

SUNULAN BİR İLLÜZYON

YouTube’un sunduğunun bir illüzyon olduğu dile getirilirken ilgiyi sürekli üzerinde tutmaya çalıştığını söylüyor uzmanlar ve kitleleri oyalamak için sürekli bir şeylerin üretilme halinde olduğunun altını çiziyorlar. USMED başkanı Said Ercan meseleye daha sosyolojik bakarken bu tarz sosyal mecraların bir endüstri olduğuna da dikkat çekiyor.

“Facebook’un hayatımıza girdiği günden beri internetin vaat ettiği bir şey var o da, toplumdaki sınıfların dışında yeni bir eşitlik ortamı. YouTube olayı da bundan sonra çıktı. YouTube aslında bu internetin vaat ettiği ‘sözde demokratikleşme’nin ikinci adımıydı. Herkese ‘video çekerek ünlü olabilirsin’ dedi internet endüstrisi. Bu endüstri burada bir illüzyon yapıyor. Yani bin kişiye bir şey söylüyor, içlerinden birisi onu yapıyor 999’unun emeğini, parasını bütün her şeyini çalıyor. İnternet endüstrisi, her zaman ‘Tavşana bak’ oyunu yapar. YouTube da onun son halkası diyebiliriz. Ondan önce mesela oyun oynayarak para kazanma vardı. Sürekli kitleleri oyalayacak, ‘Tavşana bak’ numarası yaptıracak bir şey üretilir.”

YouTube’un toplumun alt kesimindeki insanların hem para hem de ün kazanabileceği en pratik platform olarak sunulduğunu söyleyen Ercan, televizyonun yıllarca yapmaya çalıştığı birilerini ünlü yapma ve kitlelerin önüne çıkarma olayını YouTube’un üstlendiğini söylüyor. İstisnalar olsa da işin genelde böyle yürüdüğünü ifade ediyor: “Sıkıntı, çocuğa televizyon gibi bir hayal dünyasının sunulmasından kaynaklanıyor. YouTube, yıllarca televizyonda ünlü olmak için uğraşmanın farklı bir versiyonu. Burada fark şu, büyük veri işleniyor ve yapay zekâ kullanılıyor. Çocuk koskoca bir endüstriyle karşı karşıya kalıyor. Televizyon bunun çok daha basit haliydi.”

ÇOCUĞUN BİR HİKÂYESİ OLMALI

USMED başkanı Ercan, YouTube meselesine daha sosyolojik bir çerçeveden bakarak bir yandan dijital okuryazarlık konusuna dikkat çekerken, diğer bir yandan da YouTube içeriğinin hem tüketicisi hem üreticisi haline gelen çocukların bir hikâyesi olması gerektiğini savunuyor. İçeriğe teknik olarak müdahalenin pek mümkün olmadığını bunun yanı sıra çocuğun bir içerikle karşılaştığında nasıl davranması gerektiğini bilmesinin önemli olduğunu söylüyor:

“Ailenin çocukla sohbet etmesi, onun dünyasını anlamaya çalışması da lazım. Çocuk, başına bir sorun geldiğinde ailesine rahatlıkla söyleyebilsin” diyen Ercan, internet ortamında denetleme kelimesinin çok sert bir ifade olduğunu vurguluyor. “İnternet kültüründe salt denetim kalıcı çözüm üretemiyor. Teknik bir şey olduğu için kullanıcı başka bir yolunu bulur. Sorunu anlamak, okuryazarlığı artırmak lazım. Okuryazarlığı artırmak da sorun oluşmadan önünü almak oluyor.”

İzlenme oranlarına bağlı olarak kazanılan para artıyor. Bu da hem kullanıcılarının YouTube’u ciddi bir gelir kapısı olarak görmelerini hem de para kazanmak içerikte kalite gözetmemelerinin yolunu açıyor:

“YouTube televizyon gibidir. Televizyonda da alakasız ve bilgilendirici birçok yayın var. Çocuk doğru yönlendirilmeli. Bu tarz mecralarda çocuğun bir hikâyesinin de olması lazım. Hikâyesi olmayan çocuk endüstrinin önüne koyduğu hikâyenin parçası oluyor. Sadece teknik konularda değil, farklı alanda yetenekleri vardır, bir şey üretebiliyordur, onun üzerine hikâyesini konumlandırsın. Hikâyesi yoksa, kafasına su döker ya da daha farklı şeyler yapar ve bunları koyar. Yani esas mesele çocuğun hikâyesini oluşturabiliyor muyuz? Çocuğun hikâyesini oluşturduktan sonra üretkenliği tabi ki artıyor. Ama hikâyesi yokken onun ömür boyu utanmasına neden olacak şeyleri orada paylaşmasına olanak sağlamış oluyoruz. Bunlar hep kötü dijital okuryazarlığa dayanıyor. Çocuğun 21. yüzyıl becerilerine sahip olmasına dayanıyor. Eğer bunlara sahipse girdiği her yerde fark yaratan örnek işler yapabilir.”

YouTube’un kar etmek için olduğunu ve kar etmek için veriyi kullandığını ifade eden USMED başkanı “Bu tarz mecralar sizin başparmağınızın hareketlerinden tutun, kaçta yattığınıza, yemeği yerken kaç dakikada bir telefonunuza baktığınıza kadar her şeyi kaydetmek için varlar. Şirketlerin bizim düşündüğümüz bir etiğe gelmesi varoluş mantıklarına aykırı olur. Kullanıcılar şirketlerin neden var olduğunu bilirse ona göre hareket eder ve ona göre verisini paylaşır” diyor.



Halime Kirazlı, 08.08.2018, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Özel Dosyalar


Özel Dosyalar


Halime Kirazlı Yazıları





İlk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat



Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı