1 Şubat 2018 Perşembe

SA5574/ÇY10-AÖ31: Anasının Nazlı Kızı

"Anam, ben senin hala nazlı kızınım. Hiç büyümedim. İçimde masum, şefkatine muhtaç, saçları melikli bir kız var."


O benim yârimdi. Daha on beş yaşında avuç kadar yüreğim onun için büyük büyük atıyordu. Akraba idik. Sık sık karşılaşır birbirimize uzun uzun bakardık. Güzel kızdım. Siyah uzun saçlarımı anam her sabah önüne alır sanki pamuk okşuyormuş okşar, sonra iki yana ayırıp melik örerdi. 

Anamın nazlı kızıydım. Evin önünde bir kağnı arabası dururdu. Anama küsersem çıkıp oraya otururdum. Anam hiç kızmadı bana, küsmezdi. Küsünce eve gelmeyeceğimi bilir, usulca yemeğimi kağnın üzerine koyup giderdi.

Çok isteyen oluyordu. On beş yaşında yeni yetmelik kız gibi değil de evde kalmış kız muamelesi görürdüm. Daha evlenmedin mi sen diyen çok olurdu. Anam kıyamazdı bana herhalde. Her geleni gerisin geri gönderirdi. 

Zaten benim aklım hep ondaydı. Nasıl bir heyecandı o vakitler. Hani kelimelere dökülmez. Yaz geldi mi düğünler çok olurdu. Süslenip püslenip giderdim. Bilirdim o da gelecek. 

Sonunda herkes fark etti ikimizinde gönülleri birbiri için yanıp tutuşuyor. Gelip istediler beni. Anam önce rıza göstermedi. Baktı ben çok istiyorum verdi. 

Diğer isteyenleri düşündü zannımca. Bu çocuk gelenlerin en zengini, hem akraba. Arşı arşı memlekete kız gelin etmeyecekti. Dizinin dibinde, eli sıcak sudan su soğuk suya değmeyecekti. Kanaati tamdı. Kızı bu ailede mutlu olacak, çile çekmeyecekti. 

Ah anam. Kaderi bilemezdin. Alnıma yazılanları okuya bilseydin vazgeçirirdin beni yakan bu sevdadan. 

Yangın misali har har yandım be anam. Ömrüm çürüdü. En çok da gençliğim. Yorgunum şimdi anam.
Anam kaderimi göremedi. Evlendim. On kardeşin arasına gelin gittim. İlk gelin olmak hizmetçi olmak gibi bir şeydi. Gelinler oturmaz. Gelinler uyumaz. Hani çerkez adetlerinde vardır, gelin kapıda dikilip durur ya. Ben dikilip duramadım bile. 

Şehirde geçirdiğimiz ilk yıldan ardından bir dağın başında ev buldular. Kayınbaba sever dağ başlarını. Hayvan aldılar. İnek, koyun, tavuk... 

Evvelce bizimde vardığı ineğimiz, tavuğumuz amma anam bana hiç inek sağdırmadı. Bilmem ben inek sağmayı. Korkardım ineklerden. Tavuklardan da korkardım. Kümese yumurta almaya giderdim önce anam tavukları çıkarır sonra beni yollardı yumurtalarını alayım diye. 

Ah ayaklarının altını öptüğüm anam. 

İnek sağdım, koyun sağdım. Gübre temizledim. Tezek yaptım. Peynir yaptım.

Üstüne birde koca dayağı başladı. 

Hiç unutmam. Gözlerimin önüne öyle bir gelir ki. Sanki o anı bir daha tekrardan yaşarım.

İlk çocuğuma hamileyim. O aklımı yitirircesine sevdiğim adam gecenin bir körü tutu beni kolumdan dışarı çıkardı, soğuk bir de ha. Kış kıyamet, nefesim havada donuyor. Titredim. 

Titrerken birden kemiklerim sızladı, kulak zarlarımın patladığını hissettim, başımda bir uğultu, kalbimde sancı, vuruyordu bana, vuruyor ve hiç acımıyordu. Önce elleri, sonra ayakları gözüne bir de sopa kestirmiş en son onunla vurdu. Yere düştüm. Dedim ya hamileyim. Ölüyorum sandım. Beni öylece bırakıp gitti. Zar zor kalıp gittim eve. Sabaha kadar ağladım.

Ah anam yanımda olaydı. Pamuk gibi saçlarımı okşayaydı. Yapayalnızdım. Kimsem yoktu.

Sabah öğrendim meğer ben  kaynanaya yan bakmışım. Ne zaman olmuş bu hiç haberim yok.

Bu ilk dayağımdı, son da olmadı.

Sudan sebeplerle her gece dayak yemeye başladım. 

Kayınbaba o şehrin alimlerindendi. Yani öyle diyorlardı. Geleni gideni çok olurdu. Hocam derlerdi hep.

Ah anam bilemezdik ki alimden zalim doğarmış.

Seneler geçmişti artık on kardeşin her biri bir yere dağılmış, kayınbaba kaynana da alıp başını bir yerelere gitmişlerdi. 

Hani demiştim ya dağın başında bir yerdeyim diye. Kaldım ben o dağın başında yapa yalnız. En yakın köy yürüme mesafesi ile iki saat. Hayal edin, koca yalçın bir dağ eteğinde bir ev. Ev dediysem eve benziyor. Kerpiçten, tavanında kalın kalın mertekler var. Yazın o merteklerden yıllanlar sallanır. Pencerelerin önünde akrepler dolaşır. Geceleri kurtların uluma sesleri...

Su yok, evin önünde bir kuyu, elektrik yok. Fener ya da gaz lambası olur. Size çok eski zamanlardan bahsetmiyorum. Uzak denmeyecek kadar yakın vakitler.

Deli gibi aşık olduğum adam bambaşka biri olmuştu. Sabah çıkıyor iki gün sonra eve geliyordu. 

Çocuğum açtı. Bazen yedirecek bir şey bulamazdım. Kış oldu mu, hayat duruyordu. Bağ bostan yok. Artık inekler de yok, kumarda kaybetmiş onları. 

Şehre gittiğim bir vakit yakınlarımdan duymuştum kahvede yanık oynuyormuş. Ne kadar utanmıştım. Yanık oynaya oynaya yaktı bizi.

İkinci çocuğum doğduğu sıralarda ayrılmak istedim. Bıkmıştım artık. Eziyetlerden, yalnızlıktan, sevilmemekten, hor görülmekten. Seviyordum hala onu tüm yaşadıklarıma rağmen. Ama artık kaldırabileceğim yükler değildi bunlar.

Yine çok büyük kavgalar olmuştu. Abilerim  duymuş. Beni almaya geldiler. Ben de gitmeyi kabul ettim. Hazırladım eşyalarımı, çocukları giydirdim. Birden sesler yükseldi. Yumruklar havada uçuştu. Oğlum daha bir yaşındaydı baktım babasının kucağında, yatırdı yere boğazını sıkıyor. Ben gidersem öldürecekmiş. 

Ah anam. Nasıl bir adamla evlenmişim, nasıl bir kadermiş bu.

Kaldım mecbur. Alın yazım silinmeyecekmiş. Öyle bir silgi henüz icat edilmemiş. 

Kumar oynamayı bıraktı bir süre, sonra alkol belası başladı. İçti dövdü, içti dövdü.

Kan şerbeti içtim. İçim çürüdü. Ruhum öldü. Çocuklarım olmasa dünya gözümden düşmüştü.

Dayandım. Onlar için yaşadım. Nasırlaşmış bedenimi onlara siper ettim. 

Bizim bey yine kumar oynamış. Bu defa öyle böyle değil. Büyük kaybetmiş. İstanbullara kaçtı. Peşinde adamlar varmış borcunu ödemezse öldüreceklermiş. 

Kaçış o kaçış. Haber alamadım iki sene. Ne yalan söyleyeyim kurtuldum diye sevindim. Sevmesine seviyorum, özlüyorum da. Ama bana yaptığı eziyetleri düşündükçe içimdeki sevgi öyle bir nefrete dönüşüyor ki sormayın.

Anacığımın yanında kalıyorum tabi. Sıcak şefkatli kollarıyla beni sardığı gibi çocuklarımı da sarıyor. Her şey güzel derken bir gece vakti telefon çalıyor. Bizim kaçak. Sabaha kadar telefonda konuşup beni ikna ediyor yine. Bende de hiç uslanma yok. 

Ah anam. Sevda oldu mu akıl başta mı aklıyor. Gönül fır fır dönüyor işte.

Çekeceğim çileler bitmemiş olacak ki gidiyorum gurbet ellere. İlk zamanlar iyiyiz yine.

Tabi çocuklar da büyüdü. Biraz daha yüküm hafifledi. Kendi işlerini kendileri yapabiliyorlar. 

Uzun sürmedi bu iyi gidiş. Yine eve gelmemeler. Yine parasızlık, sefalet, açlık. Bir sitede oturuyoruz o vakit. Kazançlı bir işte çalışıyor ay sonu eline yüklüce para geçiyordu.

Ah anam. Bu para var ya adamı rezil eder. Azdırır, kudurtur. 

Bizim adama da kudurdu heralde. Duydum ki kadınlarla geziyormuş. Bir aralık arabaya bindim, baktım ki gül var. Kırmızı bir gül. 

Yüreğime bıçak saplandı. O kırmızı gül yüreğimden kan oldu oluk oluk aktı.

Ben gül dikerdim, pembe kırmızı güller. Severdim gülleri. Ama o on beş yaşında sevdalandığım adam bana bir ot bile koparıp vermemişti hiç.

Şimdi elin o.. larına gül veriyordu.

Ah anam. Bu çile değil, bu kader, bu yazgı değil. Yanarak ölmek bu. Ben cahildim, bir şey bilmezdim, senin nazlı Suzan’ındım. Çekip alsaydın beni ondan. Ölürüm de vermem deseydin ben varır mıydım ona hiç.

Suçlamıyorum seni anam. Nereden bileceksin yaşayacaklarımı. Bilsen verir miydin gözünden sakındığın, ellerine kırmızı kınlar yakıp saçlarını okşadığın kızını. 

Sinemde kor yangın. Aldatılmanın verdiği utanç. Konu komşuya mahcup.

Bir akşam gene kavga ettik. Gözüme yumruk attı. Çocuklar ayırdı. İyi ki büydüler. Kurtadılar beni onun elinden. Gözüm patlıcan moru. Yüreğim cehennem yanağı.

Ah anam sen de öldün. Keşkelerim var şimdi. Uzun uzun kalsaydım yanında. Çocukluğumu doya doya yanında yaşasaydım. Hani okurdun ya Karacaoğlan'dan, Yunus Emre’den gazeller. Kulaklarıma bastıra bastıra sesini hapsetseydim. 

Anam, ben hiç yaşamadım bu hayatı. Kaçıp gitti ellerimden. Bir gün yüzü görmedim. Boşandım o hayırsızdan. Şimdi ne rahatım bir bilsen. Çocuklarım evlendi, torunlarım var. Geç kaldığım hayata ara da göz kırpıyorum. Çekilecek ne çile varsa çektim. Düşündüm bir vefasız, Allah’tan korkmaz kul uğrana harcadığım ömrümü. Gelmeyecek geri ne çocukluğum, ne genç kızlığım, ne orta yaşlarım.

Yaşlandım, mutluluğun lugatte yazan tabirini biliyorum sadece. Ha şimdi şükür. Geçmiş için söylediklerim. Torun bambaşka bir şey. Hele bir tanesi cansuyu. Canıma can kattı gelişiyle.

Anam, ben senin hala nazlı kızınım. Hiç büyümedim. İçimde masum, şefkatine muhtaç, saçları melikli bir kız var.

(Anlatılanlar tamamı ile gerçektir)



Ahu Öztürk, 31.01.2018, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Öykü




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı