11 Ağustos 2017 Cuma

SA4713/KY63-ÖA2: Türkiye Modeli ve Milli Bilinç; Türkiye Modeline Doğru-I

"Yağmacı, köle taciri, pogromist Batı’nın, başka türlü geçmişini perdelemesi ve kendini aklaması mümkün müydü?"


Uluslararası politika bir “PlayStation” düzeni.


Kapitalizm, Sağ olarak kodlandığında Sol sonsuza kadar var olacak.


Ancak kurumsal Sosyalizm; kapitalist bir konsoldu; ideolojiye dönüştürerek Solun içini boşalttı.


Batı, Sosyalist düşünceyi bir ihtiyaç olarak konumlandırdı.


Günün sonunda Sol, Kapitalizmi tahkim etti!


En sekter Orta Çağ mezheplerinden daha fatalist bir inanç olan Komünizm uğruna nice canlar yitti.

Yağmacı, köle taciri, pogromist Batı’nın, başka türlü geçmişini perdelemesi ve kendini aklaması mümkün müydü?


İki kutuplu dünya düzeni de bir “ihtiyaçtı.”


Dünya savaşları, soğuk savaş derken eko-politik bir misyon icra etti.


I. Evre (1990-2001) 


Mihail Gorbaçov, 1990 Ekim ayında baba Bush’tan ekonomik yardım istedi.


Aralık 1990’da Nobel Barış ödülünü aldı.


1991’de SSCB yıkıldı. Varşova Paktı dağıldı.


Tek kutuplu dünya düzenine geçildi!


Bu dünyanın jandarması olmak için iyi bir bahane gerekiyordu.


Tevafuk oldu!


Hindukuş Dağlarındaki bir örgüt, New York’un göbeğinde İkiz Kuleleri vurdu!



II. Evre (2001-2010)  


İkiz Kule saldırısı 11 Eylül 2001’de yapıldı.


Olaydan sadece 26 gün sonra ABD ve Britanya, Afganistan’ı işgal etti.


Bu kısa süre, El-Kaide tiyatrosunun tek büyük falsosuydu.


Ortadoğu İslamofobi üzerinden tahakküm altına alındı.


2003’te de kimyasal silah yalanıyla Irak işgal edildi.


Ama yerküre büyüktü “fethetmekle” bitmiyordu:


2004 yılında Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya peş peşe NATO’ya üye yapıldı.


Orta Avrupa ve Baltıkların, yeni nesil istilası tamamlandı.


Birden Kafkasya’da “devrimci” oldular.


Peş peşe ‘renkli devrimlere’ imza attılar.


2003’te Gürcistan, Kırmızı Devrim’den sonra Batı ligine katıldı.


2004’te Turuncu Devrim ile Ukrayna’yı teslim aldılar.


Ardından Orta Asya’ya uzandılar.


2005'de Sarı Devrim, Kırgızistan’ı Batı’ya bağladı.


Özbekistan’daki Yeşil devrimi saymazsak Batı bloku, bu dönemde baş aktörü olduğu uluslararası her olaydan zaferle döndü.


Bu süreçte hep kadife başlık kullandılar.


“Bizim Ukrayna”


“Yeni Gürcistan”


Ve “Yeni Türkiye”



III. Evre (2010-2016)


2010’da Tunuslu seyyar satıcı Boazizi’nin kendini yakmasıyla art arda kıyamlar patlak verdi.


Adı hazırdı: Arap Baharı.


Asya şablonunu, bu beklenmedik gelişmelere uyarlamaya kalktılar.


Yeni Tunus


Yeni Libya


Yeni Mısır


ABD’li akademisyen Gene Sharp’ın teorileri olağanüstü kullanışlıydı.


Sivil itaatsizlik, pasif direniş, yumuşak güç, demokratikleşme, normalleşme..


I. Evrede, temkinliydiler.


II. Evrede, firavun gibi “Ene Rabbükumûl Âla” dediler.


Dünyanın, tarihin, bilimin, medeniyetin, geleceğin, felsefenin ve evrenin tek hâkimi oldular!


III. Evrede ise bizzat oyun kurucusu olmadıkları altüst oluşlarla yüz yüze geldiler.


Arap Baharı’na hazırlıksız yakalandılar.


Ülkeler, yerli unsurların eline geçiyordu.


Kısa bir fetretten sonra hızla eskiye avdet ettiler.


Araplar demokrasiye henüz hazır değildi!


Yıprandılar, yoruldular ama batı-dışı olarak gelişen milli demokrasileri durdurmayı başardılar.



IV. Evre


Batı, Suriye’de tam anlamıyla bocaladı.


Toplamda sürecin gerisinde kaldı.


İlk kez Batısız yuvarlak masa kuruldu.


Türkiye’de ise yenildiler.


Savaşı devlet kazandı.


Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bir coğrafya adı değil bir devlettir.


Onların kurgusunda, Batı-dışı kıtalarda devlet olarak sadece Rusya ve Çin vardı.


Diğerleri ülkeydi, hiç biri devlet değildi.


Soğuk Savaş’ın başından bugüne uzanan büyük oyun Türkiye’de bozuldu.


Bu vesileyle ihtiyacı olan Sivilleşmeyi, Demokratikleşmeyi, Normalleşmeyi, Çözümü, Açılımı hayata geçirdi.


Yeni Türkiye olgusunu Batı’nın elinden çekti aldı.


Çıldırıp işgale kalkıştılar.


Troçki’nin  romantik  dünya devrimi tezinden ve sonraki dönem stratejistlerden esinlenen Brzezinski’nin tek kutuplu dünya hakimiyeti teorisi, Suriye ve Türkiye’de çöktü!


Bundan sonra Türkiye’ye karşı çifte refleks gösterecekler.


Batı, Türkiye’nin değişen sistemini onaylayarak(!) satın almaya çalışacak. Britanya- ABD ekseni dış politikada devletin önünü açacak.


Derin Batı ise, devletin başına çuval geçirmek için pusuda bekleyecek.


Türkiye Devleti mutlaka cezalandırılacak!


Firavun “ben sizin en yüce Rabbinizim” demişti.


O günün jeo-politik gerçeği de buydu!


Esâtir odur ki, Nemrut, kahkaha atarken burnundan giren bir sineğe yenildi.


Dünya hâkimiyeti nemrutluğa ve firavunluğa tekabül eder.


Hangi bilinmeze yenik düşeceği kestirilemez.


Nemrut'un başına gelen ne olağanüstü ne muhaldi!


Musibetler de bir seferde başlayıp bitmedi.


Kuran’daki mucizeler ve kıssalar icazdır.


Zamana yayılan olağan gelişmeler hikâyeleştirilir.


“Ben sizin Rabbinizim” diyen Batı’nın dekedansı da; göz önünde, olağan ve zamana yayılarak gerçekleşecek.


Tarihin acelesi yok.


“Kutupsuz dünya” döneminde Türkiye büyüyecek.


Kızıldeniz yarılıyor.


Sular çekiliyor.


Tarih kırılıyor.


Kutuplar dağılıyor.


Yeni ve büyük bir yürüyüş yolu belirdi.


Karşıdan tarih çağırıyor.


Tam bağımsızlık mücadelesinin maliyetinden korkanlar var.


Uğursuzluk nöbeti Batı’ya geçiyor.


“On büyük musibet”le boğuşacaklar.


Krizlerle kendilerine gelemeyecekler.


Ne uslanacak ne kibri bırakacaklar.



Milli Bilinç


Milli bilinç, bir imkân yakaladığının farkında.


Süreci, bu dip duygu konsolide edecek.


Siyaset bu bilincin henüz uzağında.


15 Temmuz gecesini unutmamalı.


O gün farklılık hiçti.


Birlik her şeydi.


Türkiye öğreniyor.


Ülkede her yapı, başka görüş ve kanaatlere hayat hakkı tanımama geleneğinden geliyor.


Bu tam bir soğuk savaş illeti.


Bu ideolojik hastalık tedavi edilmeli.


Kompartımanlara bölünmüş bu coğrafyada tek millet olmanın, bir süreç olduğunun farkına varılmalı.


Türkiye bir terkip.


Terkip, üniter bir iç koalisyonu gerekli kılar.


15 Temmuz’da siyaset bir eşiği aştı.


O mesafe ve bu kazanımdan ileriye doğru gitmeli.


Eylem ve söylem olarak bir milim bile geri düşmemeli.


Bu “üst siyaset tarzı”nda, kimin payına ne düşerse ona rıza şart.


Kaygılanmamalı.


Katlanmaya değer!


Gelinen nokta budur.


Aksi halde kaybederiz!


Devlet non etnik, non dinsel, non ideolojik küresel ve yaratıcı bir dile ulaştı.


Türkiye devrimini konsolide eden dini referansı güçlü kadrolara; çok büyük ve anlamlı bir sorumluluk düşüyor.


Muktedir olmak, uzlaşı için en doğru zamandır.


Bu fırsat da kaçırılırsa ülke bir daha toparlanmaz!


Önce dindarlar önyargılarını yıkacak, korkularını yenecek, içgüdülerine hâkim olacak.


Yönetsel ve felsefi bir koalisyon formülünde buluşulamazsa, insicam gerçekleşemez.


Türkiye terkibi


Farklılıkların koalisyonu


İnsicam


Ve tek millet


Bütün toplumlar,  millet çatısı altında kendini iyi ve güvende hissetmeli.


Türkiye devriminin, küresel ve bölgesel bir Türkiye modeline mi dönüşeceğinin,


Veya özelliğini yitirip sıradanlaşacağının,


 Ya da geri sarıp kaos girdabına mı düşeceğinin sınır çizgisi budur!


Türkiye devrimi, işte böylesi bıçak sırtı bir sınavdan geçiyor! 




Ömer Altaş, 11.08.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Tekâmül Serinliği, Deneme, Fikir

Ömer Altaş Yazıları

omeraltass@gmail.com


Facebook; Ömer Altaş



Sonsuz Ark'ın Notu: Ömer Altaş Beyefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 04.08.2017, Sonsuz Ark


İlk yayınlandığı Yer: Haber10




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı