8 Nisan 2017 Cumartesi

SA4184/KY26-CA118: İnşa Bir Bütün, Erzurum Öğretiyor

"Sahi, “eksik” üzerine düşünmeden, fazlalıklardan arınmayı önemli bulmadan modernitenin bizi bağımlı kıldığı “tüketim, yenilik ve güvenlik” sarmalına karşı bir irade ortaya koyabilir mi nefislerimiz?"


Artık öğrendim: Erzurum’da saatler daha bir hızla akar. Dört gün içinde ilçe içi ve dışında altı okulda söyleşi programlarına katıldık Hayrettin Orhanoğlu’yla. Projenin mimarı Şahin Torun amacını şöyle anlatıyor:  

"İl ve ilçe okullarında öğrenciler yazarlarla sohbet etsin, edebiyat konuşulsun okul salonlarında, yazma tutkusu konuşulsun; böylelikle kitap okuma ve yazı yazma konusunda bir hareketlilik oluşsun. Yolları eğri büğrü ilçelerden birinde öğrenci, okuduğu kitabın yazarına sorular sorabilmeli."

Okul söyleşilerindeki temalarımdan biri “eksik”ti. Şimdi, dünden farklı olarak eksikliği hissedilen nedir? İslami harekete mensup kesimlerin dünden farklı olarak görece bir refah içinde olduğunu gözlemleyebiliyorsunuz Erzurum’da. Her zaman kitabın merkeziydi bu şehir. İstanbul’da henüz okunmaya başlanmayan bir kitabı burada bir edebiyat ve felsefe tutkunu memur ya da esnaf size yorumlayabilir. Hatırlıyorum, KİTMAR söyleşileri için gittiğim yıl Sebahattin Karatepe “Platon’un Eczanesi”ni hediye ettiğinde, İstanbul’da henüz vitrinlerde yeni görünmeye başlamıştı kitap.

Eksik olan ne fazla olan ne?  İki sorunun cevabında da “inşa/at” geçebilir.

Ne yazık ki okurluğun inşaya dönüşmesine izin vermeyen kültürel sakatlanma bir yerde Erzurum’u da yakalamış. Karadayı Grup’un Yenişehir, Solakzade Mahallesi’nde sürdürdüğü ruhsatsız inşaat, iyi kötü bir kâr sağlama uğruna sorgu sual etmeyenleri de dâhil olmak üzere 2 binin üzerinde ev sahibini mağdur etmiş. Önceki belediye döneminde başlatılan inşaatı yeni belediye başkanı durdurmuş. “Kimi daireler daha yapılmadan satıldı, yapılanlar ise yıkılacak.” Eksik ve kusurlu malzeme kullanılmış.

İnşa konusunda eksikseniz inşaat işlerini layıkıyla yürütemiyorsunuz.

Şahin Torun “Kitabın Başkenti” diye tanımlıyor Erzurum’u.  Öyleyse nasıl tarif etmeli bu yaşananları?

Kartezyen felsefeyi eleştirdiğimiz halde iki alanda sürdürülen faaliyetlerin etiğinin birbirinden farklı olabileceği zannı, birçok açmazımız ve yaramızın sebebi.

Dört gün içinde altı okula gittik. 21 Mart 2017 sabah 10.00’da Hacı Sami Boydak Anadolu Lisesi’ndeydik. Kıymetli eğitimci Vildan Şen Ulaş edebiyat sevgisini hissettiren çok güzel bir sunum yaptı. Peki, niye yazmak istedik? Yazar olduk mu? Niye okumayı sürdürdük? Şahin Torun sıra kuralına uyulmasın, bir tür kargaşa çıksın istemişti. Valery’nin şairler için sarf ettiği, “kendi kamularını yaparlar” şeklindeki söz Şahin’in faaliyetlerini tarif ediyor. Harekete geçirmeyi, iyi bir amaç için huzurları kaçırmayı başarıyor. Yazmakta olduğu roman bir kenarda senelerce bekleyebilir.

Öğle saatlerinde Yakutiye Nenehatun Kız Anadolu Lisesi’nin konuğu olduk. 2. Abdülhamit’in yaptırdığı bina gerçekten iyi korunmuş ve bakımlı. Müdüre Serap Kahraman gerek eğitim gerekse gençlik çağı etrafında güven uyandıran bir eğitimci; sohbetimiz sırasında fark ettim. Ayşe Olgun’un lisesi burası, daha sonra söyledi Ayşe. Öğrencilerin sorularından birini not düşmüşüm defterime: Yazar olduğunuzu ilk olarak ne zaman fark ettiniz?

Ertesi gün yağmurlu bir havada ve Palandöken manzaraları eşliğinde Tekman’a doğru yola çıktık. Gerçeküstü bir yolculuk gibiydi, tabelalar eksikti veya hiç yoktu, hüzünlü kavakların çevrelediği yollar git git bitmek bilmiyordu. 3 bin nüfusa sahip yolları çamurlu ilçe, okuma faaliyetleriyle bizlere şunu söylemeye çalışıyordu: Artık bir şeyler gerçekten değişsin. Saat 11.00 civarında Tekman Anadolu Lisesi’ndeydik. Duygulanmamak mümkün değil; bu öğrenciler edebi eserlerle haşır neşir yetişiyorlar. Sempatik, ölçülü, coşku dolular. Erzurum mu, yoksa bu yolları çamur içinde fakat öğrencileri birer cevher olan Tekman ilçesi mi kitabın başkenti? Muhammed Ali Arslan adını edebiyat dünyasını dikkatle takip eden öğrencilerden biri olarak not etmişim defterime.

Şerif Aktaş, Hüseyin Alacatlı… Erzurum yolculuğu benim için Erzincan’a, Refahiye’de elimde kitaplarla dolaştığım çocukluğumun sokaklarına da dönüşün yoğun hislerini yaşamak demek; rahmetli Hüseyin ile oynadığımız sokaklar.

Hınıs yolunda, çıplak kavak ağaçlarının hüznünde belirdi babamın hayali. İşte böyle karlı ve ıssız yollarda kilometrelerce yürüyerek girmişti köy enstitüsü sınavlarına. Hayrettin Orhanoğlu, Erzurum’daki kolejlerden birinde öğrencilere anlatacaktı daha sonra: “Yolları çamur, ama her birinin yüzünde nur, her birinin yüzünde heves var.” Başka türlü nasıl olabilirdi? Rahmetli Vedat Aydın’ın “Bir elinde kitap bir elinde elma” başlıklı bir yazımda anlattığım şekilde beslemeye çalıştığı hayat dengesi sürekli yeniden kuruluyor burada. Amerikan peyniri, Amerikan süttozu ile yetişti bizim Anadolu kökenli kuşağımız. Konuşacak çok şey varken, her şey konuşulmuş gibi tekrar ve taklit sarmalında nasıl vakit öldürülebilir?

Hınıs Anadolu Lisesi’nde yazarlıkla borçluluk hissi arasındaki bağı irdeledim konuşmam sırasında. Günümüzün yenilikler karşısında tedbirsiz muhafazakârı, bilgileriyle hayatı arasında açılan uçurumun kıyılarında kurtarma/kurtulma paniğine özgü cümlelerle konuşuyor. Kavramlarımızı nasıl konjonktürel gölgelerden arındıracak, heyecanımızı nasıl canlı tutacağız…

Ertesi gün öğle saatlerinde Hasan Basri Anadolu İmam Hatip Lisesi’ndeydik.  Müdür Muavini Savaş Atmaca ile öğrencilerin teorilere boğulduğu bir eğitimin ne ölçüde faydalı olacağını konuştuk. Şenlikli bir uğultu içinde dışarıya kapandı dünya. Cemil Meriç’in sözünü aktardım orada tabii: “Dinleyici ve okuyucu birlikte aynı derin ve kavranılamaz fısıltıya kulak kabartıyorlar.” Bu fısıltı yoruma açık olsa bile hangi anlama yakın olabilirdi? Anlamı tanımlayan üsluptan söz etmek daha doğru: Bakışta ihtişam, algıda hayret yeteneği, aktarımda sadelik…

Sahi, “eksik” üzerine düşünmeden, fazlalıklardan arınmayı önemli bulmadan modernitenin bizi bağımlı kıldığı “tüketim, yenilik ve güvenlik” sarmalına karşı bir irade ortaya koyabilir mi nefislerimiz?

Ziyaret ettiğimiz son okul olan Yakutiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Hayrettin Orhanoğlu son eseri “Aşkın Aynaları” üzerine konuşurken, estetize etme sürecini şöyle tarif etti: “Kendi acımı aktarırsam hikaye olmaz hatıra olur, tecrübeyi dönüştürmem gerek.” Estetize etme süreci, yazının mahremiyetini sağlayan bir emek istiyor. Nitelik olarak hayatın diğer alanlarında da gösterilmesi gereken bir titizlik, sözünü ettiğim. Ne yazık ki soruların tamamına cevap vermeye zaman yetmedi. Hasan Basri Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden Ayşenur Kaya ve Yakutiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Sedanur Kaska’yla yazışmayı sürdürüyoruz.

İnşa bir bütün, bunu düşündürüyor Erzurum’un söyleşi ortamları. Ruhsatsız binalar bir bedel ödenmesi göze alınarak yıkılırken, genç zihinleri “her şey gider” felsefesine uyum sağlayamayan değerlerimiz üzerine yeni baştan düşünmeye sevk ediyor.


Cihan Aktaş, 08.04.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Perspektif Yazıları, 


Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 09.05.2015

Yazının ilk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı