10 Ocak 2016 Pazar

SA2323/KY37-AZ42: Mezhep Radikalizmini Dinin Üzerine Çıkarırsan, Bu Olur...

“Milli iradelerini” Meclis’lerine yansıtmayı başarmış ülkelerle “Demokratik” Müslüman İttifakı’nı kurmak zorundayız...


Müslümanlar, ağır sınavdan geçiyorlar... Durum, 11’inci yüzyıldaki Haçlı Seferleri kadar vahim mi? Evet. 15’inci yüzyılda başlayıp 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar uzanan Osmanlı-İran savaşları kadar yıkıcı mı? Evet. Osmanlı’nın yıkılması sonrasında çok geniş bir Müslüman coğrafyanın Hıristiyan sömürgecilerin eline geçmesi, devamında İsrail’in Filistin toprakları üzerinde kurulması kadar derin bir komplo mu içeriyor? Evet.

Ama bu kez, sınavın belki de tarihte yaşanılmış olanlardan daha ağır olmasının ana nedeni, asıl tehditin “İslam’ın içinden” geliyor olması...

Kurumsal kimliklerine “ilahi değer” iliştirmiş iki devletin, İran ve Suudi Arabistan’ın, bitmek bilmeyen kanlı hesaplaşmasını yaşıyoruz ve bu hesaplaşma, İslam alemini her geçen gün biraz daha zayıflatıyor, biraz daha kanatıyor, hatta toplu çöküşün karanlık rotasına çekiyor.

İlahiyatçılar açısından çözülmesi gereken bir sorunla karşılaştık, aşamıyoruz... Mezhepsel taassubun dinin üzerine çıktığı, peygamber hazretlerinin sözlerinden çok dünyevi ihtiraslarla konuşan molla ve hocaların seslerinin duyulduğu korkunç bir dönemden geçiyoruz.

İran’ın Şii yayılmacılığını devlet stratejisi olarak benimsemesi, Suud’un 1979 yılından bu yana “Humeyni Devrimi”ni bir numaralı tehdit olarak görüp Ortadoğu’ya yerleştirilen her Şii mevziine karşı bir başka hendek kazması işi sonunda bu noktaya getirdi...

Önce Lübnan’ı kaybettik bu kavgada, devamı, daha kanlı ve tamiri imkansız hale geldi, Irak, Suriye ve Yemen  yıkıldı...

Darağacı diplomasisi...

İnsanları şu veya bu nedenle darağacına göndermekte rekor kıran iki anti-demokratik devletin bir idam nedeniyle savaş işaretleri veren ağır krize girmiş olması dikkat çekici. İran, özellikle Sünni Kürtler’i asmakta kendine has bir rekora sahip. Suudi’nin “yapma, bak ağır bedel ödersin” yönündeki İran tehditlerine kulak asmayıp bir Şii mollayı asması da işin bir başka yönü...

Bugüne kadar “vekalet savaşlarının” perde arkasındaki iki devlet nihayet açıkça karşı karşıya gelmiş durumda, bu işin devamında askeri bir hesaplaşma yaşanır mı, eğer taraflar petrol fiyatlarının yükselmesinde tek seçeneğin bu olduğuna inanırlarsa, yaşanır.

Ama tersi de olabilir, taraflar, birbirlerinin maddi kaynaklarını kurutmak için petrol fiyatlarının 30 Dolar’ın altına düşmesine neden olacak bir senaryoyu da benimseyebilirler, bu, Putin liderliğindeki Rusya’nın dağılma sürecinin başlaması anlamına gelir...

Sünni-Şii Savaşı: Emperyalist oyun...

Ortadoğu’daki Şii nüfus, İran’ın bu konudaki son kararını bekleyecektir. Tahran, Suud’a dönük bir cephe saldırısı planlarsa, Suudi Arabistan’ın doğusu ve  Bahreyn’de yaşayan Şii nüfus silahlı kalkışmayı deneyecek, Yemen savaşı içinde çıkılmaz hale gelecektir.

Bu arada, Suriye ve Irak için planlanan tüm barış girişimlerinin rafa kalkacağı açıktır.

Bu çatışmanın “küresel ittifakları” bellidir. ABD ve İngiltere bir molla astı diye Suud’dan vezgeçmeyeceklerdir. İran ise,  Çeçenistan ve Bosna-Hersek’ten sonra Suriye’de de Müslüman katletme stratejisini kararlılıkla sürdüren Rusya ve bağlantısındaki laik diktatör Beşar ile ittifakına daha çok sarılacaktır.

Aslında, her iki devletin bugüne kadar izledikleri stratejiler, emperyalizmin Müslüman coğrafyaya “pervasız saldırılarından” başka bir  zemin yaratmadı.

Rusya, Suriye’de Türkmen kardeşlerimiz başta, Müslümanlar’ı İran’ın desteğinde öldürüyor...

Amerika, 1 milyon Iraklı Müslüman’ın ölümüne neden olan o işgale Suud desteğinde yol almıştı...

Ortadaki tablo açıktır: Ölenler Müslümanlardır... Öldürenler ise, İran ve Suudi Arabistan’ın radikalizmini iyi kullanan emperyalist Hıristiyanlar’dır ve bu işi, esas olarak İsrail’in kalıcı güvenliğini sağlamak amacıyla yapmaktadırlar...

Ankara’ya sesleniyorum: Yapın şu işi...

Bilin ki, demokrasisini geliştiren, laik Türkiye Cumhuriyeti, Selçuklu-Osmanlı geleneğine Gazi’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki “bağımsızlıkçı ruhunu” eklemesi nedeniyle kimse tarafından sevilmeyecektir.

Emperyalizmin bu coğrafyaya dönük denkleminde böyle bir Türkiye’ye yer yok. İçimize dönük saldırıların arkasındakilere bakın, zaten anlarsınız.

Oysa, Müslüman coğrafyanın iki totaliter devlet tarafından bu ölçüde hırpalanmasını önleyecek tek güç de bizim elimizdedir.

Daha önce de yazdım, tekrarlıyorum...



Tamamı için lütfen tıklayınız...

Ardan Zentürk, 10.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Ardan Zentürk Yazıları
 








Sonsuz Ark'ın Notu: Ardan Zentürk Beyefendi'nin çalışmalarının, 'bir bölümü verilerek kalanını ana siteye linkle yönlendirme' formatı ile yayınlanması için onayı alınmıştır.  Ek olarak aşağıda yazının kaynağı ve aktif linki verilmiştir. Seçkin Deniz, 06.09.2015


Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Star Gazetesi: 

http://haber.star.com.tr/yazar/mezhep-radikalizmini-dinin-uzerine-cikarirsan-bu-olur/yazi-1080159

Seçkin Deniz Twitter Akışı