29 Ekim 2015 Perşembe

SA1961/KY1-CÇ159: Hasırlı/ Roman- Bölüm 4-4

"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."


“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya

BÖLÜM DÖRT
4
Her şey aleyhimdeydi Hekimbaşı!

Bir kılıç ustam vardı –hala var- takmıştı bana taa beş yaşımdan beri. Her hamlede omzumda derin ağrılar bulurdum. Nasıl olurdu bilmem!

Kar aleyhimdeydi. Rüzgar aleyhimdeydi. Yağmur aleyhimdeydi. Aritmetikçi aleyhimdeydi. En çok beni sevdiğini söyle en çok da beni döverdi.

Her şey aleyhimde hala. Kedilerin kaçırdığı kuşlarda, kendiliğinden kaçan kuşlarda suçlu bendim. Şuncacık suçum olsa gam yemem! Ama yoktu. Anlatamıyorum. Anlatamadım. Nedeni belli.. sözcüklerimi çaldılar. Siz söyleyin nasıl anlatabilirimi? Nasıl anlatılabilir? Kuşlar ölüyor, öldürülüyor.. Necmi olsa anlardı beni. Vildan anlardı. Sevgi anlardı. Serma anlardı. Daştan anlardı.
Kara Ömer Ağa anlar mıydı? Hayır!

Daştan anlar mıydı? Evet!
Cahit anlar mıydı? Hayır!
Boris anlar mıydı? Hayır!
Murat anlar mıydı? Hayır!

Her şey aleyhimde işte hekimbaşı.. ocağınıza düştüm..

Çok mu üzdüler sizi dostum? Ah! Evet.. şu büyükler neler vaat etmezler ki insana.. her biri analık avucu. Her biri analıktır zaten. Boştur içleri avuçlarının. Soğuktur elleri. Kanını dondururlar. Kan emen sülüktür parmakları. Kup kuru çalıdır parmakları, kalbini okşamaya çıkarlar güya.. çizmek içindir, kanatmak içindir.

Sen de  o kuyuya mı düştün dostum? Çocukların büyüdükçe yılanlaştığı o kuyuya sen de mi düştün? O anın korkusu mu konuk gül yüzünde? Küskünlüğün, kırgınlığın bu yüzden mi? gözyaşların gizli köşelerde, ıssız yerlerde yanaklarını yakmış gibi.. acı acı esen rüzgarlar gibi.. 

Rüzgarlar neden acıdır ey ulu bilge hekim efendi? Tatlı rüzgar yok mudur?

Bıkkınlık güzel şey. Bıkkınlığın oyunculuğa sürükleyişi de öyle. Yılanlara, çiyanlara, kurtlara, sırtlanlara karşı koyacak güç bulduysanız hele oyunculukta. Hele her güne daha bir güçlü çıkartıyorsa sizi ve masumluğu diri tutabiliyorsa şiirle onurlandırılacak kadar yüce bir edimi seçmişsin demektir.
Hükmetmeyi belletmişse günlere önünde diz çökecek denli ulu bir tavırdır oyunculuğun.
Ah efendim.. ah ulu bilge kişi.. git gide artıyor size olan bağlılığım..

Masumca çıkışların, cellatlık hevesin her bir anımı seninle kılıyor. Tüm anları bu ana bandım.

Sana hayranım!
Dudak büküyorsun.
Dudak büküyor hayret ediyorsun.
Sallıyorsun başını, kaşını çatıp duruyor burun kıvırıyorsun Serma Hanım!

Ne güzel gözleri vardı Serma’nın. Ne güzel gözleri vardı bana dair. Yıkardı beni, gözlerimi acıtmazdı. Sabun yakmazdı gözlerimi Hekimbaşı! Ellerim “KIZZIRİK” keserdi, yani soğuktan donacak olurdu.. ısıtırdı. Karla ovardı ellerimi.. ellerim ateş keserdi ağlamazdım yanında Serma’nın.

Vildan ağlattı! Aleyhimdeydi bu yüzden ağlattı.
Şebnem ağlattı! Aleyhimdeydi bu yüzden ağlattı.
Necmi ağlatmadı! Aleyhimde değildi bu yüzden ağlatmadı.
Daştan ağlattı! Aleyhimdeydi bu yüzden ağlattı.
Murat ağlatı! Aleyhimdeydi bu yüzden ağlatı..

Her bir şey ağlattı.. her bir şey aleyhimdeydi bu yüzden. Her bir şey aleyhimde ulu bilge hekim efendim. Kara Ömer Ağamın sesi geliyor derinlerden. Göz kırpıyor.. dıııt.. dııııt.. diyor biri.. tam Ömer Ağam odama gelince yapıyor bunu.. sonra göz kırpıyor. Yağmur ikindiyle akşam arası yağıyor. Ben çıkacakken.. ay bedir oluyor. Medaha yenge süt güğümlerini bana soruyor.. sütçü kaşlarını çatıyor Murat reddettikçe.. Sevgi bana diş biliyor.. Vildan diş biliyor.. çakır gözlü diş biliyor.. Serma açık açık beni suçluyor, çürük şeftali el sallıyor “Hıı.. görürsün sen!” diyor. Sedye hala sütü kesilen ineğinden ötürü, Ömer Ağa gözü kara kedilerinin pusmasından beni belliyor.. bakışlarından.. bakışlarından aleyhimde olduğunu anlar gibiyim.. sezer gibiyim.. kapı açık kalsın hekim efendi.. korkuyorum senden.. sen de aleyhimdesin gibi.. sözcüklerimi sen mi çaldın? Hadi deyiver.. ikimizden başka kimseler yok ki.. bak çaldığın erkekliğimi sormuyorum.. çalanın sen olduğunu bile bile çalmadığını söylerim.. ama.. ama sözcüklerimi.. sözcüklerimi sen mi çaldın ne olur söyle?

Söz kimseye bir şey demem.. kimseye söylediğini itiraf etmem.. saklarım içimin en derin yerlerinde. Bir daha çıkarmam gün yüzüne. İşte istediğin kutsal üzerine yemin edeyim. Şişeye döktüğün şeyleri kime verdiğin kimselere söyledim mi? İşte demek sır saklamasını bilir bu Kara Mastık! Bilir ve ketumdur. Ketumluğuma tanığım senin kendin. Sen çalmadıysan da söyle. Yani senin çalmadığını.

Bildiğin kişi ya da kişileri istemiyorum senden. De ki, “Ben çalmadım?” tamam.. hoş sen çalmış olsan da helali hoş olsun. Bir kötülüğüm dokunacak değil ki! Sana bir kötülük yapabilir miyim? kimseye bir kötülük yapabilir miyim? Kimi sihirli sözcükler bildiğimi, bu sözcüklerle bir takım kötülükler yaptığıma dair söylenen şeylerin söylentiden öte bir gerçekliği yok.. ki siz daha iyi bilirsiniz..maşallah cin gibisiniz.. hem düşünün bir öyle bir gücüm olsa kim çalabilirdi ki sözcüklerimi? Akıl var izan var.. kim böyle bir şeye güç yetirebilirdi ki? Hem yüzü nikaplı süvarilerin eline nasıl düşerdim.. işte bir efsanenin yalanlığını apaçık serdim gözünün önüne.. sen de çalanı söyle! Hem sabahı görecek bu beden öğleye erişemeyecek.. bir idam mahkumunun son dileğini yerine getirmek sizin şanınıza en yakışanı değil midir?

Çalan sen olsan da dedim işte suçlamayacağım.. benim ki sadece bir merak.. böylesi bir vicdansızlığın gerekçesini bile sorgulamayacağım.. söz..  ip ucu istemiyorum senden! 

“Ben çalmadım!” de olsun bitsin. Hatta de,“Düş görüyorsun! Ölüm korkusundan ötürü düş görüyorsun.. çalınan hiçbir şeyin yok.. ne erkekliğini ne obanı ne sözcüklerini kimse çalmadı.. kim netsin senin kıytırık düşlerini.. sözcüklerini.. anılarını.. kimin işine yarar.. korkudan bütün bunlar!” 

Böyle de. 

Razıyım bu sözlere. Ama şu pis pis gülüşün.. göbeğini hoplata hoplata gülüşün yok mu? Ah.. ben değil ama kuyruğunu sen kaptırdın bana.. bir şekilde duyurabilirim duymasını dünyada istemeyeceğin birilerine.. evet.. yapabilirim.. bak görürsün! Hele bir çağır seni.. anlarsın ulaştırıp ulaştırmadığımı.. Kuyucu Murat bir köşede sinmiştir. Sen göremezsin.. ve.. kuyudaki kesik başının gözleri faltaşı gibi açılmış tepsi gibi olan ay’a bakarsın! Evet! Evet bunu yapabilirim. Beni hafife almak neymiş gör bak! Adam bildik seni.. yalvardık. Alçaldık önünde. Hoş alçalmayıp da ne yapacaktık o da ayrı bir konu.. olsun.. yine de adam sandığımı gösterir.. kim adar yerine kor seni kimsenin karnı ağrımasa.. ben karınlarının ağrımaması için yol göstersem onlara kim çalar kapını? 

“Az tıkının.. hızlı hızlı yutmayın.. biraz çiğneyin!” derim olur biter. Biter karın ağrıları. O zaman kim sana önem verir.. kim yerini verir bir meclise girdiğinde? Kimse.. sen kimsin? Benim topladığım otları bir kazanda kaynatmaktan öte nedir yaptığın? Ben toplayayım.. ben tarif edeyim.. aferinleri sen al! Oh ne ala memleket! 

Bak sen de anlamışsındır bunları bir öfke ile söylediğimi! Bağışla! Dediğin gibi korkudan bütün bunlar.. ama sözcüklerimin çalındığını biliyorsun! Bunu olsun inkâr etme.. huzur içinde sabaha varmam için, huzurla boynumu kemende uzatmam için bana kimin çaldığı bilgisini versen.. çalmayanları söylesen de olur.. oncacık akıl yürütüp bulabilirim! Yalnız iftiraya kalkışma olur mu? 

Günahsız birini suçlamaya kalkma.. bir ayağı çukurda bu fukaraya bu kötülüğü yapma!

Yalvarıyorum! Bak söz av köpeğin olurum! Kimse ayırt edemez farkımı bir köpekten. Köpekler bile şaşırıp kalırlar.. daha önce beni iki ayaklı bir canlı sandıkları için. Diş bilerler kendilerine.. ne maharetli bir köpek olurum avda.. sen bile şaşırırsın. Iskaladığın avları vurup getiririm sana.. bir dikleşir ki omuzların devletlu hünkarımız bile şaşırır.

Kimler şaşırmaz ki.. ölü avları bile şaşırtırım. Kuşları, turnaları, geyikleri.. boz ayıları.. tavşanları tilkileri.. börtü-böceği.. iti-kediyi.. kimleri şaşırtmam ki. Beni yanına al! Evet av köpeğin olarak al yanına! Onlar kadar obur da olmam! Yaygaracı da olmam. Bir köşede süner kalırım. Ha varmışım ha yok.. kimsecikler anlamaz. Bir koşarım ki.. sorma gitsin.. koşuculuğum soyumdan miras.. biz yaman koşucularmışız.. baba tarafı değil de anne tarafı.. bütün çöl böyle derdi.. ben onların yalancısıyım. Akreplerden bile hızlı koşarmışız. Niye geyiklerden diye sorma.. ya da tilkilerden.. bilemem.. bizim –yani annemin- soyun koşuculuğunun tartıldığı terazi bir akreplerdi bir de yılanlar.. akreplerden hızlı koşarmışız.. yılanlardan.. hem de ne hız.. bu yüzden kıskanırlardı bizi.. beni annemi Necmi’yi.. babamı kıskanmazlardı.. babam annemin soyundan değildi de o yüzden kıskanmazlardı. Hoş babam obada herkesten daha fazla kıskanılırdı.. kolay mı Kasveret’in oğlu olmak? Taşımak kolay mı o yükü. Herkesin gözü annemden çok babamdaydı. İnsan soyundan olmadıklarını bilirlerdi. Babam da bahtsızın biri işte.. bir insana sevdalanmasa olmaz mıydı? Kendi türünden birine kapılsaydı olmaz mıydı? Böyle yarı insan yarı cin.. olmuyor işte.. ne insanlar insan yerine koyuyor ne cinler cin yerine.. iki arada bir derede..

Medaha Yenge gerçek mi bütün bu anlattıkların.. ben yarı cin olduğum için mi sevemedi beni bu insanlar? Yine ben kabahatliyim öyle mi?

Nereden çıkardın bütün bunları.. senin yüzünden bu halim.. senin şu vehimlerin.. içine ettiğim kuruntuların beni bu hale soktu.. bu halin esiri kıldı.. bunak kadın!

“Yapma evladım.. böyle konuşma.. soyunu inkâr haramzadelere özgüdür.. sen göğsünü ger tüm zorluklara ve soyunu inkâr etme.. soysuzlar gibi olma!”

İyi de ne işime yarıyor? Bir işe yaramadıktan sonra sıçayım öyle padişahzadeliğe.. hangi padişahzade böyle vurulur zincirlere.. azıcık itina edilmez mi? canım ben ne yapayım nice şehzadenin boynuna kement atıldıysa.. boğdurulduysa zindanlarda.. bunun da mı hesabını ben vereceğim.. ben vermeliyim.. hem niye yazgım onlara benzesin ki? 

Kıskıs güleceğine yanıt versen ya Roxelenna? 

Benim sizin kavganızda işim ne? Ben ins padişahı soyundan gelmiyorum ki.. tahtınızda gözüm yok ki? Ne işim var benim tahtla sarayla.. bana çadırım yetiyordu.. siz tutup getirdiniz buralara.. ben mi istedim.. ben mi koşup geldim.. bana ne sizin tahtınızdan tabağınızdan.. bir akreplerle yarışırdık ne için yarışırsak.. bir de yılanlarla.. ya onlar benden ve ablamdan kaçarlardı ya biz onlardan.. ve fakat hepimiz babamızdan kaçardık.. bir kez olsun babamın kaçtığını görmedim.. eh kolay değildi elbet Kasveretin oğlu olmak! Ama bak işte Tayrel’in oğlu olmak kolaymış.. hem de çok kolay.. kıskanılacak hiçbir yanı da yokmuş meğer.. akrep olsaydım keşke.. ya da yılan.. en iyisi akrep.. evet akrep olmalıydım..




<<Önceki Hasırlı    Sonraki Hasırlı>>


Cemal Çalık, 29.10.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman 

Seçkin Deniz Twitter Akışı