29 Mart 2015 Pazar

SA1240/KY20-MEK19: Acıdan Merhamet Devşirmek

"Acıların köpürtülmesi üzerinden siyasa inşâsı; bir zayıflık, bir marazî hâl, sapkın bir hastalıktır."


Bosna savaşı sırasında Müslüman askerler Aliya İzzetbegoviç’e gelip “Onlar (Sırplar) bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar. Buna bigane kalmamalıyız, misli ile cevap vermeliyiz” dediğinde, Aliya şöyle bir cevap verir: “Sırplar bizim öğretmenimiz mi ki onlara uyalım. Sırplardan sadece ne yapmamamız gerektiğini öğrenebiliriz.”

Acıların köpürtülmesi üzerinden siyasa inşâsı; bir zayıflık, bir marazî hâl, sapkın bir hastalıktır. Mazlumluk, gadre uğramışlık insanlık alemi gibi bir soyutlamada mağduru haklı kılsa da mağduriyet üzerine inşâ edilen siyasayı hemen her zaman acınası sefaletler veya zaman içinde iğrenilesi şımarıklıklara evrilen bir son bekler. 

Örnekleri çok bol olmasa da Yahudi ve Ermeni halklarının mağduriyeti üzerinden dayatılan siyasa akla hemen geliveren örneklerdir. Mazlumiyetin içinden bitimsiz kinler, sonu gelmez öç alma krizleri, mağduriyetleri eşsiz kılma gibi hastalıklı girişimler, acılara yaslanıp kendi dışındaki her topluluğa akla ziyan zulümler dayatma hep bu mağduriyet üzerine inşa edilen siyasa kaynaklı sapmalardır.

Halbuki mazlumluk ve mağduriyet insanlık tarihinin temel sıçrama anlarına tekabül eden hallerdir. Neredeyse bütün sanat ve bilim, bütün hukuk ve ahlak bu derin acıların yarattığı insan kapasitesine yönelik ağır zorlamaların ardından gelmiştir.

Son yüzyılda sistematik bir şekilde katliamlara uğratılan milletlerin başında bütün uyrukları ile İslam Milleti gelmektedir. Doğudan batıya, güneyden kuzeye hemen bütün İslam milleti aklı feci zorlayan katliamlara tabi tutulmuştur. Neredeyse tamamı kişisel şahadetimle işlenen Srebrenitsa, Halepçe, Çeçenistan, Rabia Meydanı, Afganistan, Gazze, Suriye ve diğer katliamların hemen hepsi sivil halka, kadınlara, çocuklara, Kürtlere, Çeçenlere, Araplara, Türkmenlere yönelik, insanı derdest eden katliamlardı. 

İslam milleti olmak

Yüzyılın başında sarsıcı bir sadme olarak gerçekleşen emperyalist saldırı ve sömürgeleştirme girişimlerinde, bugünkü katliamlara rahmet okutacak denli kanlı ve vahşi kıyımlara maruz kaldı İslam Milleti. Yüzyıldan beri sürdürülen bu katliam politikalarından günümüze bölünmüş ülkeler, şehirler, kasabalar ve hatta aileler gibi çok dramatik olgular kalmıştır. 

Dünden bugüne geniş halk kitlelerinin yüreğini sızlatan bu acılardan, bu kan donduran katliamlardan düşmanlık üreten bir siyasa veya adalete dayalı bir barış yurdu, bir kin/öç mekanizması veya bir anlayış/merhamet iklimi, kanlı bölünmeler/mikro milliyetçilikler veya daha büyük paydalarda ortaklaşma, karanlık ve ürkünç diktatoryalar veya bir ışıltılı ontoloji inşa etmek mümkündür. Acı, bütün bu durumlar için insana ve siyasa sürecine eşsiz fırsatlar sunar. Bu fırsatlardan birini seçmek ise tamamen insana özgü bir düşünme, muhakeme etme biçimi ile ilgilidir.  

Tek tek küçük insanın acıları, gemlenemez öç alma halleri üzerinden boğucu siyasalar üretmek hiç şüphesiz en kolayı. Ama bir akıl, insanı daha üst bir ontolojiye taşıyacak derin bir merhamet ve adalet inşâ etmek çok daha zor bir iştir. 

İşte İslam milletinin başarması gereken ve başarmakta olduğu tamda bu merhamet, adalet ve daha üst insani inşâ hareketidir. 

Çanakkale’de yedi düvelin akıl dışı saldırganlığına karşı sadece vatanını ve onurunu korumak sâiki ile direnen onlarca farklı uyruktan yüz binlerce Müslüman hunharca katledildi. Doğu cephesinde, Filistin’de ve Arap diyarlarında, Fransız ve İngilizlerin saldırılarında milyonları aşan masum sivil sırf dinini, onurunu ve vatanını savunduğu için zalimce katledildi. Mağripte, Trablusgarb ve diğer cephelerde İtalyan ve onlarca batılı emperyalist ülkenin ortak saldırısı sonucu vahşice katledilen milyonlarca Müslüman’ın şahadetine şahit oldu bu kadim halklar. 

Ama hiçbirinde aptalca bir kin ve öç duygusuna savrulmadılar. Ne de bugün acıları capcanlı Sreprenitsa’da, hala mezarlarından elma kokusu gelen Halepçe’nin onurlu evlatlarında, her bir santiminde gerçek bir jenosid saklı kahraman Gazze’de, Filistin’de. Hayır, hiç birinde böyle bir savrulma yaşanmadı. İnadına onurlu bir direniş, adalet ve merhamet üzerine bir insan inşâsı hep temel hedef oldu. ‘Yeryüzünde bozgunculuk yapanlara karşı direnmenin’ varoluşsal bir durum olduğu gerçeği hiç çıkmadı İslam Milletinin yüreğinden.

Bugün ‘Dünya beşten büyüktür’ diye haykıran Müslüman liderlerin temel hareket noktası budur. Çünkü biliyorlar ki ‘İnsan insana bırakılamayacak kadar muhterem bir varlıktır. İnsanı insanın vahşi iştihasına terk edersek çocuklara süt yerine kurşun ve barut içirilecektir.’ 

Bu yüzden temel sâiki çıkar ve güç temerküzü olan batıl zihniyet, kendi zulmünden mağduriyet üretip insanlığa karanlık ve kanlı bir dünya dayatırken, İslam Milleti merhamet ve adalet talebini yükseltmektedir. 

Gözlerimizin önünde işlenen suçlara yüz yıl evvel de, dün de, bugün de aynı itiraz ve direnç yükselmektedir İslam Milletinden. 

Bütün Afrika’yı kauçuk, mısır ve diğer saçmalıklar için, Hind’i ve Çin’i tuz maden ve pirinç için, bütün Ortadoğu’yu petrol, gaz ve buğday için ateşe veren, Amerika ve Uzak Asyayı altın ve gümüş için hunharca yok eden, çoluk çocuk, kadın, yaşlı iki yüz milyonu aşkın masum sivili katleden, bu uyrukları farklı olsa da zihniyetleri aynı batıl ontolojiye inat İslam Milleti dayatılan mağduriyete asla sırtını yaslamadı, yaslamayacak. Çünkü biliyor ki acıların köpürtülmesi ile bir selam yurdu kurulmaz, oradan çıksa çıksa sapkın bir kin ve karanlık bir nefret çıkar. Oradan adalet çıkmaz, oradan akıl ve merhamet çıkmaz. Oysa insanlığı yukarılara çıkaracak olan adalet ve merhamettir, bunlar üzerine yayılan temiz bir ruh ve akıldır.

Türkiye başta olmak üzere İslam Alemi'nden yükselen hürriyet talepleri, büyük halk kitlelerinin yükselttiği itiraz ve isyanlar hep bu ‘yeryüzünde bozgunculuk yapan 'Sapkınlar’a dönük, arkasında milyonlarca şehidin kanı ile billurlaşmış insani bir anlayış ve adalet uyarısıdır. Ancak tarihin bizlere öğrettiği gibi adaleti koruyacak gücü olmadığında insan, gerçekten vahşinin, ilkelin karanlık ruhundaki şiddete, yok edici sapkınlığına teslimdir. 

İşte yüz yıl evvel kauçuk için Kongo’da 25 milyon masum insanı kan deryasında boğan aynı Leopold’lar bu gün Suriye’de, Afganistan’da, Irak’da aynı hedefler için insanı şiddetle ve hızla yok ediyorlar. İsimlerinin Esed olması, Maliki olması hiç bir şeyi değiştirmiyor, o kafayı bütün insanlık gayet iyi biliyor. 

Yeryüzünün Bozguncuları 

Katliamlar dayatıp, kin ve öç alma krizlerinde boğulmuş sapkın kitleler arıyorlar. İstiyorlar ki uygar başkentlerinde akıl dışı katliamlar gerçekleşsin, dünyada işlerin böyle yürüdüğüne dair sapkın düşüncelerine onay olsun istiyorlar. Her kademede şiddeti ve kanlı katliamları daha sorgusuzca ve haklıca yapalım istiyorlar. Ama işte insan onca kanlı şiddete rağmen, onca acıya ve zulme rağmen insan kalmaya, oradan değer üretmeye, şiir ve sanat üretmeye devam ediyor. İnsan onların dayattığı bütün bu yürek burkan acılardan adalet üretmeye, merhamet üretmeye devam ediyor.

Türkiye’de ve İslam Milletinin yaşadığı diğer coğrafyalarda ki insani odaklar, bu kirli çıkar odaklarına, bu kan ve petrol tüccarlarına, demokrasi ve liberalizm kılıfında pazarladıkları sapkın katliam politikalarına karşılık gerçekten adalet talep ediyor. Adeta bir katliam laboratuarı haline getirdikleri ve birbirlerine düşman olup kan deryasında boğulsunlar diye uyguladıkları sapkınca politikalara rağmen bölgenin kadim halkları Kürtler ve Türkler, Türkmenler ve Araplar, bütün uyrukları ile İslam Milleti gerçekten kardeşlik ve barış, adalet ve işbirliği istiyorlar. Onları haklı çıkaracak kanlı senaryolar, bölünmeler, faşizan savrulmalar yerine, bin yıldan fazla bir zamandır işbirliği, komşuluk ve adalet üzerine inşa edilen selam yurdunu savunuyorlar. Bütün imkanları ile dayattıkları terör ve savaşa karşılık barışı, adil bir zeminde çözümü haykırıyorlar. 

Çünkü biliyorlar ki her bir insan tekinin eşsiz bir ihtişam taşıyan varlığını gerçekleştirebileceği tek yer; adalet, iş biriliği ve anlayış üzerine kurulu bir selam yurdudur.   


Mustafa Ekici, 29.03.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 

Seçkin Deniz Twitter Akışı