17 Mart 2015 Salı

SA1219/KY1-CÇ109: Kızıma Mektuplar II

Kızlarından Uzakta Olanlara Adanmış Sözler
-II-


Bana dar geliyor buralar, içinde bulunduğum atmosfer, evim, odam, sokağım, caddem, mahallem, içinde yaşadığım kent öyle dar geliyor ki bebeğim! Öyle dar geliyor ki dünyam. Biliyorsun işte sen uzaktasın. Uzaklığın insanı daralttığını bu yaşta öğrenmiş değilim. Baba ocağından, ana diyarından, yar kucağından ayrılıklar yaşamadım değil. 

O ayrılıklarda da daralmıştım. Hüzünlenmiştim. Hüzün türküleri söylemiştim. Gözyaşlarımı içime akıtmıştım. Issız köşelerde boynumu büküp, soğuk, karanlık duvarlara dayamıştım başımı. Başımı omzuna dayayıp ağlayacak kimseler bulamamıştım. Öylesine yalnızlıklar yaşadım. Ama senin uzakta oluşun kadar sarhoş etmemişti hiç biri. Hiç biri bu ayrılık kadar yakmamıştı canımı. Hiçbir ayrılık bu kadar örselememişti benliğimi. Hiç bu kadar kaybetmemiştim kendimi. Öyle sarhoşum ki bebeğim!

Nazlı güzelim. Tatlı kızım. Ballı kızım öyle sarhoşum ki, gittiğin günden beri. Öyle bir bungunluk çöktü ki, yüreğime. Öyle çaresizim ki!


Uzaktasın işte biliyorsun. Gözlerinin değdiği yerde yokum, gözlerimin değdiği yerde yoksun. Gülücüklerini özledim. El çırpışlarını. Koşuşunu. Boynuma sarılışını. Kucağımda taşıdığım anları özledim. Bu kadar çabuk mu büyüyecektin? Bu kadar çabuk mu? İyi ama ben bakışına, duruşuna, koşuşuna, gülüşüne daha doymadım ki! Doymamıştım ki! Ben sana doymamıştım ki! Ben sana doymadım ki! Hasret ekmen şart mıydı gönlüme? Hatıralarınla baş başa bu kadar çabuk, bu kadar erken bırakmak zorunda mıydın? 

Hem hatıraların gönlümü daha bir buruyor. Daha bir burkuyor. Daha bir acıtıyor canımı hatıraların. Hatıraların gönlüme saplanan cam kırıkları gibi yakıyor içimi.

Odana girmeye ürküyorum. Evet, ürküyorum. Odana sinen kokun tükenir diye korkuyorum, ürküyorum. Evin her tarafında kokun var ve fakat en yoğunu kuşkusuz odanda. Kokun hiç bitmesin için odana girmeye ürküyorum. Sesini duyar gibi oluyorum gece yarılarında. Sanki odandan bana sesleniyormuşsun gibi geliyor. “Baba ışığı yakar mısın?” ağlıyorum. Bak işte itiraf ediyorum. O ses yankılandıkça kulağımda ağlıyorum. Şimdi kim yakacak ışığını kötü bir rüya, bir kâbus gördüğünde? Çocuklar karanlıklardan hep korkmuştur değil mi bebeğim? Sen de korkardın. Şimdi.. ah benim tatlı kızım, ballı kızım ya şimdi?

Şimdi şimdi anlıyorum, şimdi şimdi daha bir kavrıyorum annemin, babamın bakışlarındaki hüznü. O güzel gözlerdeki zayıflayan ışığı şimdi şimdi daha iyi anlıyorum. Çocuklar annelerinin, babalarının gözlerinin feriymiş. Sen gözümün feriydin. Gözümün ferisin. Şimdi sönük gözümdeki ışık, uzaktasın işte.. biliyorsun!

Sen varken uzaklar ne kadar yakındı. Sen varken uzaklık diye bir şey bilmiyordum. Şimdi yakınlığın anlamını yitirdim. Yakın olmanın sıcaklığını unuttum. Yakın olmanın mutluluğunu kaybettim. Meğer minicik ellerinmiş uzakları yakın kılan. Meğer minicik ellerinmiş yitikleri bulduran. Sevinci getirenmiş ellerin. Mesafeleri hiçleştirenmiş meğer minicik ellerin. Gel gel edişlerini özledim. 

Sitemlerini, sevmelerini, inan bak ağlamalarını bile özledim. Yürek yakan ağlayışlarını bile özledim. Yine de sen hiç ağlama olur mu bebeğim? Yüreğin kederleri, üzüntüleri, yeisleri bilmesin! Hüzün erişmesin gönlüne! Ayağın hiç taşa değmesin! Ama yine de gözyaşlarını bile özlediğimi bilesin! 

Benim balım senin her şeyin özledim. Her halini özledim. Hırçınlıklarını, sevinçlerini, üzüntülerini.. senle olan, senden olan her şeyi özledim.




Cemal Çalık, 17.03.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Kızıma Mektuplar, 


Seçkin Deniz Twitter Akışı