11 Şubat 2015 Çarşamba

SA1154/YB25: Gelişmişlik Yanılgısı / Sınanmış Renkler 25

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Yirmi birinci asrın insanı, yirminci asrın arsız ve ahlaksız insanından devraldığı ilkesizliği, sınırsızlığı doğasının ısrarlı redleriyle karşılıyor olsa da, normalleşmiş sınırsızlıkların kıskaçlarından kurtulamıyor."

İnsanın, çocukken, o masum yüzüyle orantılı olarak gördüğümüz içine baktınız mı hiç? Bu aralar ayrım yapmaksızın 'İnsan'a bakıyorum. Belki zamanın bana kazandırdığı en iyi şey bu; çoğunuz bakar geçersiniz, ama ben artık bunu yapamıyorum. Her insan yüzü beni kendisine bakmaya zorluyor, yüzünden ruhuna bakıyorum. Çocukluktan ergenliğe, oradan da yetişkinliğe sürüklenen insan tüm özgeçmişini yüzünde taşır; bakabilirseniz görürsünüz.

İnsan'a bakmak neden önemli? İnsan'ı anlamak neden önemli? Hepimiz insanız çünkü, anlaşılmak isteriz; anlaşılmak ve nedenlerimizin içine saklanan açıklamalarımıza, bahanelerimize hoşgörü ile bakılsın isteriz. Bu bilir misiniz, bilmem; ama çok hüzün verici bir şey. İnsan'ın anlaşılma ve mazur görülme ihtiyacı gerçekten ne kadar zayıf yaratıldığımızı göstermesi bakımından hüzün verici. O kibirli benlik güdülerinin ne kadar zavallı kaldığını görüyorsunuz.

İnsan'ın bu kadar zavallı iken bu kadar küstah sözlü ve granit yürekli olmasını anlamlandıramıyorsunuz; anlamlandırsanız bile bu anlamı saygıdeğer bulamıyorsunuz. Sonra düşünüyorsunuz, insan bunu neden yapıyor? Sordukça bulduğunuz cevaplar içinizi acıtıyor. Evet; insan sınanıyor ve sınanmalarında maalesef çoğunlukla kaybediyor. İşte bu büyük kayıp hüzün veriyor bana.

Bir fotoğraf görüyorum bazen; her türlü ahlâkî sınırdan yoksun bir insan yüzüne bakıyorum. Görünen ayrıntılar, onun bedeni ve aklıyla neler yaptığını saklıyor olsa da, gözlerinin derinliklerine sinmiş olan kaybetmişliğin hüznünü fark ediyorum. İnsan hafızası ile yaşıyor ve hafızası onu rahatsız eden yığınla olumsuzlukla dolu olduğunda, o insanın gözlerinden bir çocuğun gözlerinden yayılan masum ışıltılar yayılmıyor.

Yirmi birinci asrın insanı, yirminci asrın arsız ve ahlaksız insanından devraldığı ilkesizliği, sınırsızlığı doğasının ısrarlı redleriyle karşılıyor olsa da, normalleşmiş sınırsızlıkların kıskaçlarından kurtulamıyor. Şaşkın bir şekilde kendisine öğretilen ahlaksızlığı önceleyen normların içinden bazen o masum itiraz parıltılarını gördüğümde içimdeki hüzün daha da genişliyor. Bilmiyor olmak, bilince geriye dönüşün, arınmanın yollarından habersiz olmak o insanı, yirmi birinci asrın insanını çaresiz bırakıyor.

Bir Budist'in, Hindu'nun bir heykelin önündeki duruşlarına baktığımda ne hissediyorsam, bir Hristiyan'ın İsa ve Meryem heykellerinin önünde yaşadığı duygulara baktığımda da aynısını hissediyorum. Mum yakıyorlar, başlarını öne eğerek yardım dileniyorlar, anlaşılmak ve mazur görülmek istiyorlar. Türbelerde mum yakıp dileklerde bulunarak onlara benzeyen Müslümanları gördüğümde ise, umut olarak sapasağlam duran İslam Dini'nin perdelerin arkasına itildiğini düşünerek kahroluyorum. Bir Yahudi'nin bir Budist'ten, bir Hindu'dan, bir Müslüman'dan genetiksel ve geleneksel olarak daha farkında olduğu 'Din Çerçevesi'ni bu kadar insafsızca hırpalamasını anlayamıyorum.

Ateistler ise her türlü sınırsızlığı savunuyorken, her türlü dine karşı çıkıyorken ve her türlü dine düşmanlık ediyorken, gözlerime daha çok kaybetmiş, daha çok acınmaya mahkum görünüyorlar; anlaşılma ve onanma kaygıları diğerlerinden çok daha büyük, ama bunu bastırarak yalnızlıklarından fırlıyor ve bağırarak insanlara üstün gelmeye çalışıyorlar. Oysa bedenlerinin açlıklarına o kadar mahkumlar ki... bu yüzden hâzza ve öldürmeye yönelik bakışları sınırsız.

İnsan, kendisine görünmeyen ve kendisinden kendisi için bir şey istemeyen Allah'ı neden bilmek istemez ki? İnsan Allah'a ibadet ederken, gerçekten Allah'a bir şey verdiğini mi sanıyor? Ya da insan Allah'ın koyduğu bireysel ve toplumsal kanunları reddederek o kanunların dışına çıkabileceğini mi sanıyor? Sanıyorsa yirmi birinci asrın insanı, Allah'ı en çok reddedenlerin bulunduğu bu asırda neden bu kadar çok mutsuz insan olduğunu zannediyor? Allah'ın kanunlarını reddetmek mutsuzluğa neden oluyorsa bu neden-sonuç ilişkisi de Allah'ın bir kanunu değil midir?

İnsan ne yaparsa yapsın Allah'ın koyduğu kanunların dışına çıkamıyor. İşte insanın reddetmekten hoşlandığı, ama kaçınılması mümkün olmayan sınanma budur. Ve tuhaftır; insan bunun farkında bile değil. İnsan,  "Öldürme!" diyen Allah'ı dinlemeyerek insanları öldürdüğünde, sonsuza dek zihnine üşüşen sorulara mahkum oluyor. "Zina yapma!" emrini dinlemeyen insan, kendi içindeki huzursuzlukları tetiklediği gibi, yaşadığı toplumdaki huzursuzlukları da tetikliyor.

Benim insanların gözlerinde gördüklerim bunlar. İnsan çiğnediği her ilahî emrin sonucunda olabilecekleri aşamıyor, uyduğu her ilâhî emrin sonucunda olabilecekleri aşamadığı gibi.

Evet; herkes size "Geri kafalı, çağdışı, ilkel" diyebilir, bu onların kendi sınanmaları içinde bir çıktı sadece. Ancak izah etmeleri gereken bir şey var, insan milyonlarca yıldır, öldürüyor, zina yapıyor ve daha birçok ilâhî kanunu çiğniyor, bu ilkellik, geri kafalılık ve çağdışı değil midir geriden gelip bu çağa yapışmış hâliyle? Yeni bir şey midir?

Gelişmiş olmakla övünen Batı Medeniyeti, insana değer vermek için, insanları öldüren, onların bedenlerini hâz ve ticaret malzemesine dönüştüren, kralları ya da hükümdarları engelleyen kanunlar çıkardıkları için gelişmiş sayılmıyor mu? Geldiği noktada bütün dinlerin insanlara verdiği değere ulaşabilmiş durumda olmadığı halde Batı Medeniyeti nasıl gelişmiş olduğu iddiasında bulunabiliyor?

İnsanı hâzların kölesi haline getirmek, kendi topluluklarını gelişmişlik yanılgısının verdiği hâzla avutmak ve onların dışında kalan insanları karın tokluğuna çalıştırarak sömürmek ya da kendi ürettikleri silahlarla öldürülmeleri için savaşlar çıkarmak mıdır gelişmişlik?

Çocukluktan ergenliğe, oradan da yetişkinliğe sürüklenen insan tüm özgeçmişini yüzünde taşır; bakabilirseniz görürsünüz, dostlarım; hangi dinden olurlarsa olsunlar insanlar mazur görülmek ve anlaşılmak gibi bir zaafa mahkûmlar...

Bu gece hüznümü paylaşmak istedim sizlerle.  Güvertede yağmur vardı, ocakta kahve...

İnsan'ın 'Gelişmişlik Yanılgısı'nın verdiği hüzünle içelim mi kahvemizi?

Hoş ve hoşnut kalınız.

Selam ve sevgiyle.


<<Önceki                        Sonraki>>


Yaşlı Bilge, 11.02.2015, 22:25Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 3



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı