28 Kasım 2014 Cuma

SA1010/TG75: Eski NSA-CIA Başkanı Michael Hayden: "NSA Daha Şeffaf Olmadan Varlığını Sürdüremez”

"Biz kendi sınırlarımızı kendimiz koyarız. Ben rahatlıkla NSA’nın hırsızlık yaptığını kabul ediyorum. Ve bu konuda da çok iyiyiz. Çinlilerden daha iyiyiz. Fakat bizim çalmamız sizin özgürlük ve güvenliğiniz içindir. Sizi zenginleştirmek amacıyla çalmıyoruz. Ve ben dünyada son iki cümleme katılacak ve onları doğrulayacak dört ülkenin daha bulunduğunu biliyorum." 
Michael Hayden
Bu Çeviri, ABD'nin kendi çıkarları için -Türkiye dâhil- bütün Dünya'yı dinlemesine itiraz etmedikleri halde, Türkiye'de MİT'in Türkiye'nin çıkarları için yapacağı dinlemelerin yasal altyapısı hazırlanırken "Türkiye 'Muhaberat Devleti'ne dönüşüyor" diyerek yaygara koparanlara ithâfen yayınlanmaktadır.
Seçkin Deniz, Sonsuz Ark, 28.11.2014

Amerikalılar özel hayatın gizliliği hakkına sahipler mi? Hangi durumlarda ulusal güvenlik bu haktan önce gelir?

İstihbarat uzmanı Amy Zegart, eski Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) Başkanı Michael Hayden ile bu konular ve daha fazlası hakkında konuştu. Hayden, 1999 ve 2005 seneleri arasında NSA direktörü olarak çalıştı ve aynı zamanda üç yıl CIA Başkanlığı yaptı. Zegart, Standford Ulusal Güvenlik ve İşbirliği Merkezi başkan yardımcılığı görevini yürütmektedir, Hoover Enstitüsü’nün kıdemli bir üyesidir ve eski ABD sözcüsü Condoleezza Rice ile beraber Standford Ticaret Yüksekokulu’nda politik risk yönetimi üzerine ders veren bir profesördür. Aşağıda yer alan yazı ifade edilen konuşmadan derlenmiştir: 

Bazı gerçekleri ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Geçen yıl Ed Snowden tarafından gündeme getirilen farklı gözetim programları hakkında oldukça fazla kargaşa bulunmaktadır -özellikle politika yapıcıların bildiği gibi Bölüm 215 kapsamında olan, Telefon Üstveri Programı (Telephone Metadata Program) ile Bölüm 702 kapsamındaki İnternet Haberleşmesi Programı (Internet Communication Program) arasındaki ayrım konusunda-. Bu programların neler yaptığını bizim anlayabileceğimiz şekilde açıklayabilir misiniz?   

215 sayılı program, telefon üstverisi ile ilgilidir. Dolayısıyla e-posta ile değil sesle alakalıdır. İçeriğe değil gerçekliğe yöneliktir. Ajansın hakkında bilgi topladığı şey; kimin kimi aradığı, ne zaman aradığı ve aramanın ne kadar sürdüğü ile alakalıdır. Bu aynı zamanda bölgesel verileri içeren üstverinin teknik tanımı içerisine girer. Fakat bu program şunu yapmaz. Bu bilinçli olarak hariç tutulmuştur. Yapılan şey, ABD içerisinde veya ABD ile denizaşırı ülkeler arasında yapılan tüm telefon konuşma kayıtlarının günlük olarak komünikasyon sağlayıcıları tarafından Ulusal Güvenlik Ajansına verilmesidir.


Yapılan, teknik olarak elektronik bir gözetim değildir. Bunlar tamamen telefon şirketi tarafından hat kullanımından kaynaklanan yükümlülüğünüz nedeniyle telefon şirketi tarafından tutulan ticari kayıtlardır. Bu veri daha sonra Ulusal Güvenlik Ajansı’na yönlendirilir ve orada depolanır.
 
Bu noktada tartışılmaz bir önemli husus ise bunun ülke ile alakalı olmasıdır. Bu sizin meselenizdir. Benim meselemdir. Şimdi, olayın kendisi iyi niyetle bile olsa hükümetin kendileri hakkında bilgi topluyor olması, pek çok insanı endişelendirmekte ve sinirlendirmektedir.

Bu noktaya NSA’nın bakışı şudur; yapılan teorik anlamda korkutucu bir şey olsa da pratik anlamda doğru bir değerlendirme yapabilmek için bu veriye ne olduğuna bakılması gerekir.

Çok özel durumlar haricinde bu veri ulaşılamayacak şekilde NSA’nın koruması altındadır. Öncelikle,  bu veriye ulaşabilecek insan sayısı iki düzine civarındadır. Tam sayı vermek gerekirse bu sayı 22’dir. Ve bu veriye ulaşabilmeniz için bir telefon numarası gerekir, bu hemen her zaman yabancı bir telefon numarasıdır ve bu numaranın terörist gruplarla yakın ilişki içinde olduğuna dair makul ve anlaşılabilir bir şüpheniz olması gereklidir.

Özel bir örnek verelim; Yemen’de bir hücre evini bastınız. Ve içeriye Yemenli müttefiklerinizle girerek oradaki insanları ele geçirdiniz ve onların ceplerinde belirgin bir şekilde özel bilgilerin yer aldığı kâğıtlar buldunuz. Bu durumda onların aranan kişiler olduğunu teyit etmiş olursunuz. Onlar AQAP (Arap Yarımadası El-Kaidesi) ile veya başka bir grupla yakın ilişki içerisindedir. Ve orada daha önce hiç görmediğiniz özel bir numara tespit edersiniz. Şimdi bu telefonun gerçekten bir teröristle alakalı olduğuna dair elinizde makul ve anlaşılabilir bir şüpheniz bulunmaktadır.

Bundan sonra ne yapmanız gerekir?- Bu noktada olayı biraz karikatürize edeceğim ama işler gerçekten böyle yürüyor-. Bundan sonra yapmanız gereken veri tabanının bulunduğu yere gidip kapı üstü penceresinden şöyle bağırmanızdır: “Hey! Orada bu telefonla konuşan birisi var mı?” Bunun üzerine Bronx’tan bir numara elini kaldırır ve “ Evet, her Perşembe ben konuşurum” derse NSA, Bronx’taki numaraya şöyle der: “Tamam, peki kiminle konuşuyordun?”  

Program budur. Veri madenciliği yoktur, örüntü geliştirmesi ve örüntü tanıma yoktur. Olay şudur: Kaydedilen bu telefon konuşmalarından herhangi biri, el-Kaide ile ilişkisi bulunduğuna dair elimizde inanılacak sebep bulunan bir telefon ile bağlantılı mıdır?

Geçen sene 2012 istatistiklerini gördüm. Ve bahsettiğim “Hey! Orada bu telefonla konuşan birisi var mı?” durumu 228 kez gerçekleşmişti. Temel olarak yapılan tasarım teröristlerin tespitine yöneliktir.

Bölüm 702’de durum farklıdır; 702 içerik ve e-postalar ile alakalıdır. Bu e-postalar ABD’de ikamet eden kişilere aittir, ABD içinde yer alan sunucularda bulunan e-postalar söz konusudur. Fakat bu dış istihbarat kapsamındadır.

Ve bu sayede belirli bir teröristin farkında oluruz. Bu teröristin kullandığı iki veya üç Gmail, Hotmail ya da Yahoo veya AOL hesaplarını biliriz. Geniş yasal imkânlar sayesinde NSA internet servis sağlayıcısına giderek şöyle der: “Yargıcın bana ABD dışı için tanımış olduğu standartlara karşılık gelen bu hesaptaki her şeyi istiyorum. Bu terörizm, yayılma ve siber saldırı ile ilgili bir durumdur.”   

Gmail’in Amerika ile alakası sadece sunucusunun Birleşik Devletlerde bulunmasıdır. Bu şartlar altında Bölüm 702, ajansa istenilen bilgiyi elde etme iznini verir.

Telefon Üstveri Programı 215 hakkında biraz daha konuşalım. İstihbarat topluluğu üyeleri, toplum içinde bu programın halkın telefon konuşmalarının içeriğini kapsamadığını çok fazla dile getiriyor. Fakat buna rağmen halkın çoğunluğu size inanmıyor. Bunun sebebi nedir?

Sizden herhangi biriniz hiç telefon faturalarından bahsediyor mu? Bunlar elektronik bir veri toplaması değil, şirketten elde edilen fatura kayıtlarıdır. Bu konuşmaların içeriklerini dinlemek sadece Amerikan kanunlarını değil, aynı zamanda fizik kanunlarını da ihlal etmek demektir.

İçerik hakkında bir bilgi yoktur. Elektronik bir denetim söz konusu değildir. Bütün bunların sonunda şöyle diyebilirsiniz: “Anladım Hayden. İyi denemeydi. Yine de hükümetin bu tür verilere sahip olmasını istemiyorum.” İşte bu adil bir duruştur. Bu durumda dürüst bir tartışma gerçekleştirebiliriz.

Özel hayata dair anayasal bir hak var mıdır? Eğer varsa bu konudaki düşünceniz nedir?

Kesinlikle. Bu tartışmayı daha önce yapmıştım. İki sene önce Britanya Kolombiya’sında hoş bir spor müzakeresinde bulunmuştum. Orda şöyle demiştim: “Tanrının eşsiz yaratıkları ve sosyal hayvanlar olarak özel hayat bizim sürekli kendimiz için pazarlık ettiğimiz bir sınırdır.” 

Toplumun bilmeye hakkı olduğu bazı şeyler vardır ve bazı şeyleri de bilmeye hakkı yoktur. Ve özel hayat hakkındaki bütün tartışma, benim karakterim ve eşsiz bir yaratık olmam ve bazı şeylerin bana sadece bana ait olması ile diğer şeyleri de insanlarla beraber yaşama zorunluluğu yüzünden topluma borçlu olmam arasındaki ikilemden kaynaklanmaktadır.

Durum bu şekildedir. Bu sınırın nerede bulunduğu noktasında büyük bir tartışma yaşanmaktadır. Bu sınır, teorik bir yapıya sahip değildir ve soyut anlamda anlaşılması zordur. Sınırın nerede bulunduğu kendimizi içinde bulduğumuz şartların bütününe bağlıdır.

9/11 olayının hemen arkasından NSA’da tamamen kendi yetkilerim dâhilinde bazı işler yaptım. Bu konuda kongre komitelerine ve Beyaz Saray’a bilgi verdim. Fakat bunları yaptım. ”Yapabilir miyim” diye sormadım. Yaptım, çünkü; bunlar kendimizi içinde bulduğumuz şartlar yüzünden bana göre yapılması doğru olan şeylerdi -yani,10 Eylül akşamındaki şartlar ile 11 Eylül öğle sonrasında içinde bulunduğumuz şartlar farklıydı-.   


Snowden tarafından ortaya koyulan şeylerden sonra Amerikan istihbarat toplumu terörle mücadele için bu programların gerekliliğinden bahsetmiştir. Ve yine başkanın kendi inceleme kurulu ve sonrasında sivil gözetim kurulu, Telefon Üstveri Programı hakkındaki detaylı incelemeler sonucunda ülkenin bu programın kaldırılması halinde çok sorun yaşamayacağı yönünde karar bildirmiştir. NSA kendi programı hakkında yanlış bir değerlendirmede mi bulunmuştur?
   
Zannetmiyorum. Fakat şartların bütünü kavramını hatırlayın. Ve bu şartlar değişim halindedir. Bu noktada bir benzetmeye başvuracağım. CIA başkanı olduğum zaman tutuklama ve sorgulamaya yönelik gördüğüm sorunlar vardı.

Kullanmış olduğumuz, genişletilmiş sorgulama teknikleri olarak tanımlanan teknikleri kullanma ve bunların sayısını 13’ten altıya düşürme kararı aldık. Peki, bu benim (eski CIA başkanı) George Tenet hakkında sahip olduğum yargı ile mi alakalıdır? Yani bu şu anlama mı geliyor: ”George, yanlış yaptın. Aşırı tepki gösterdin. Diğer yedi tekniği kullanmaman gerekirdi.”  

Hayır. Ben, George Tenet’ten farklı şartlar altında bulunuyordum. Benim durumumda el-Kaide içerisine daha fazla sızma gerçekleştirilmişti. Planları hakkında daha fazla bilgiye sahiptim. Kapasitelerini daha iyi biliyordum. Bu yüzden, şartların bütünlüğüne geri dönersek-makul olan nedir, olmayan nedir, tehditle orantısal olan nedir? 9/11 sonrasında operasyonel olarak, George’un sahip olduğu zorlayıcı şartlara sahip olmadığımı hissettim.

Çizgiyi nereye çizeceksiniz? Bu, şartların bütününe bağlıdır.

Snowden’in ortaya çıkmasının ardından Başkan Ocak ayındaki konuşmasında bize bu dünyanın gerçekten tehlikeli olduğunu ve gerçek manada istihbarata ihtiyacımız olduğunu söylemişti. Bu çarpıcı biçimde Amerikan istihbarat toplumunun onaylanmasıdır.

Sonra Başkan şöyle devam etti: “Siz bu durumdan rahatsız olduğunuz için buradaki şey kanunidir ve üzerinde çalışılacak, gerekli olduğunu düşündüğüm bir meseledir ve şimdi biz bunun bir kısmını değiştireceğiz.”

Bunların etkili olmadığını söylemedi. Kanuni olmadıklarını da söylemedi. Sadece şunu dedi: “Siz rahat değilsiniz bu yüzden bazı değişiklikler yapacağız.” Bu noktadaki temel mesele budur. Bundan eminim, bana güvenebilirsiniz.

Yapmamız gereken yazı tura atmak için dışarı çıkmaktır. Ve siz benim içinde çalışmakta olduğum kutu hakkında şöyle diyorsunuz: ”Ben bundan rahatsızım. Kutunun şu boyutta olmasını istiyorum.” Siz, bu daha küçük kutunun, benim profesyonel değerlendirmeme göre, NSA’nın işini zorlaştırarak sizi daha az güvenli bir duruma soktuğunu anladığınız zaman-bunu anladığınızda, mesele halledilmiştir. Yapacağımız şey budur.


Snowden’in ifşaatlarından kaynaklanan zararın boyutu nedir?

Cumhuriyet tarihinde meşru Amerikan sırlarına ait en büyük kanamadır bu ve çeşitli seviyelerde çok fazla zarara sebep olmuştur. Öncelikle ifşa ettiği şeylerin çoğu sizin veya benim özelimizle alakalı değildir. Ortaya koyduğu bilgilerin büyük bölümü, sizin güvenliğiniz için hükümetin dış istihbaratı nasıl topladığı ile ilgilidir.

Bu konuda birkaç özel örnek vermek gerekirse-kendisi şu anda Hong Kong’dadır ve şehirden dışarıya çıkmaya çalışmaktadır. Güney Çin Sabah Postası gazetesine, Ulusal Güvenlik Ajansının Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki insanların bilgisayarlarına sızdığını söyler.

Ve daha sonra, halen Hong Kong’da bulunuyor ve buradan dışarı çıkmaya çalışıyorken, Snowden’in kendisine dokümanları verdiği Glenn Greenwald, Londra’nın kuzeyinde yer alan Menwith Hill istasyonunun antenlerini, Büyük Britanya’daki G-20 zirvesi sırasında Dmitry Medvedev’in uydu görüşmelerini dinlemek için kullandığı yönünde London Guardian’da bir yazı yazar.

Bunun sivil özgürlükler ile bir alakası yoktur. İfşa ettiği şeylerin büyük bölümü meşru dış istihbarat arşivi ile alakalıdır. Ve bu durum sizin güvenliğinizi sağlayan servislerin işlerini daha da zor hale getirmektedir.

İkinci zarar Amerikan dış işlerine yöneliktir. Bu konudaki mesele basit olarak şöyledir: Biz sizin gibi insanlarla niye çalışacağız? Hiçbir şeyi gizli tutamıyorsunuz.

Üçüncü etki, meseleleri British Telecom veya Deutsche Telecom gibi ele alması nedeniyle cezalandırılan Amerikan endüstrisi üzerinde gerçekleşmiştir.



İdarecileri belki de en fazla sinirlendiren iki mesele bulunmaktadır. Bunlardan birisi öyle olmadıkları halde Amerikan hükümetinin bir parçası olarak algılanmaları nedeniyle denizaşırı ülkeler ile yapılan ticarette uğradıkları zarardır. İkincisi ise ön kapıyı kullanmak yerine ajansın değişik şirketlere ait veri merkezlerinden veri elde edebilmek amacıyla arka kapıyı kullandığına dair yapılan ifşaatlardır. Amerikan hükümeti bugün bu güvensizlikten kaynaklanan çatlağı tamir etmeye başlamak için ne yapabilir? Bu sorun henüz halledilebilmiş değil.

Evet, bu noktada büyük bir sorun vardır. Daha önce Google ve Apple şirketlerinin kırılamaz bir şifreleme için neler yaptıklarından biraz bahsetmiştik, öyle değil mi? FBI, Tony Soprano’dan şifreleme anahtarını öğrenmeden onun cep telefonunu dinleyemez. İşte bu da yapmaları gereken şeydir. 

Profesyonel bir istihbaratçı olarak ben buna karşı çıkar mıyım? Evet. Bunun Google ve Apple’ın ticari modeli ile bağlantılı olduğunun farkında mıyım? Kesinlikle. Öyleyse bazı şeyleri ortaya koyalım, sizin gibi arkadaşlar Çinliler gibi düşünüyor. Fakat biz böyle değiliz. Biz onlardan kesinlikle çok daha iyiyiz.

Biz kendi sınırlarımızı kendimiz koyarız. Ben rahatlıkla NSA’nın hırsızlık yaptığını kabul ediyorum. Ve bu konuda da çok iyiyiz. Çinlilerden daha iyiyiz. Fakat bizim çalmamız sizin özgürlük ve güvenliğiniz içindir. Sizi zenginleştirmek amacıyla çalmıyoruz. Ve ben dünyada son iki cümleme katılacak ve onları doğrulayacak dört ülkenin daha bulunduğunu biliyorum.

GCHQ  Merkezi/ İngiltere 

NSA, sanki böyle bir ajans hiç yokmuş gibi davranıyordu. Öyle bir gizlilik vardı ki varlığı bile kabul edilmiyordu. Ve şimdi hepimiz özel hayatlarımızın özel olarak kalmasının çok güç olduğu bir dijital ortamda yaşadığımızı biliyoruz. NSA böyle bir ortamda Amerikan halkının eğitilmesi ve görevini meşrulaştırma noktasında daha proaktif olmaksızın faaliyet gösterebilir mi? 

Hayır, daha şeffaf olmadan varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Hükümetin onların güvenliklerini sağlamak için yaptıkları noktasında, desteklerini olmasa bile en azından hoşgörülerini edinmek için bizim Amerikan halkını yeterince bilgilendirmemiz gereklidir.

Şimdi mesele bunun nasıl gerçekleştirileceğidir. Bir güvenlik konferansı için Aspen’de bulunuyordum, burada moda olmuş bir tabir olan şeffaflık ihtiyacı hakkında konuşuyorduk. Daha önce Ulusal Terörle Mücadele Merkezi’nin başkanlığını yapmış olan Mike Leiter şöyle dedi: “Mike, ihtiyacımız olan şeffaflık değil yarı saydamlıktır.”

Ve bu gerçekten iyi bir tanımlamaydı. Yarı saydamlık durumunda kalın bir camın ardını görebilirsiniz. Şekillerin dış hatlarını seçebilirsiniz. Yapılan hareketleri kabaca anlayabilirsiniz. Fakat ince ayrıntıları elde etmeniz mümkün olmaz. Ve bize zararı dokunan şey bu ince ayrıntıların halka iletilmesidir.


Tamer Güner, 28.11.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri




Orijinal Metin: 


Seçkin Deniz Twitter Akışı