30 Haziran 2014 Pazartesi

SA745/ÇY3-BŞ12: Irak’ta Pentagon Tiyatrosu: Öncüller Ortamı, IŞİD ve Hilafet

“Silahlı örgütlerin hizmet ettiği güç ‘Emperyalist Hegemonya’ olduğu sürece, örgütün adının El Kaide, IŞİD ya da başka bir şey olması neyi değiştirir ki?”

 Harita

‘Çok Merkezli Dünya Düzeni’ başlıklı analizimde ABD ve işbirlikçi emperyalist güçlerin, “Çok Merkezli-Bölgesel Güçlerin Olacağı” bir dünya düzeninde öncül rollerini kaybetmemek adına adeta satranç masasına çevirdikleri dünya coğrafyasında yeni taktik ve stratejiler belirlediklerinden bahsetmiştim. Irak ekseninde gelişen son olaylarda orta doğuyu zayıflatmak için düğmeye basılarak sahaya sürülen IŞİD'i ve misyonunu bu çerçeveden okumak gerekiyor.

IŞİD (ISIS-ISIL; Irak-Şam İslam Devleti) örgütü birkaç bin kişilik bir güçle korku ve terör saçarak 48 saat içinde kentleri ele geçirip egemenliğini ilan etti, böylece emperyalist güçlerin çok eskiye dayanan Irak'ı bölmeye yönelik senaryolarını pratiğe dökerek, ilk adımı atmış oldu. Kendini devlet olarak nitelendiren ve El Kaide'nin devamı olmasına rağmen ondan farklı niceliklere, iç dinamiklere sahip olan bu örgütün hakikatte kime ve neye hizmet ettiğini tespit etmek için, Irak meselesinde bugüne nasıl gelindiğini doğru analiz etmek gerekiyor.

Ortadoğu'da çizilecek yeni haritanın, bilinen adıyla BOP (Büyük Orta Doğu) projesinin Planlama aşaması çok eskiye dayanıyor. Diktatör Saddam'ı Irak yönetimine taşımaları da bugünkü bölünmüşlüğe hizmet edecekti; etti. Bu durumu yakın geçmiş tecrübesiyle örneklendirecek olursak Mısır için Sisi neyse, Irak için Saddam oydu.

Bazı kesimler, son yıllardaki ABD karşıtı zahiri sloganlarından oluşturulan yapay algıya bağlı olarak Saddam'ı ABD karşıtı bir lider olarak nitelendirip, insanları buna inandırmaya yönelik görüşleri ortaya koysa da hakikat bunun tam tersiydi. Nitekim Saddam'ın izlediği iç dış politikalar, bunların sonuçları ve bugün oluşan statüko birlikte değerlendirildiğinde, Saddam'ın ABD projesi olduğu gerçeğini anlamak pek de zor değil.

Kana doymayan Saddam'ın Ortadoğu ve Fars körfezi bölgesindeki hamleleri onun doğrudan ABD çıkarlarına hizmet ettiğini açıkça ispatlamaktaydı. Saddam’ın izlediği politikalar Beyaz Saray’ın bölgede daha etkin bir hale gelmesine sebep oldu.

Yine diktatör Saddam'ın emri üzerine, Irak Ordusu İran'a karşı, 8 yıl süren -BM'nin de teyit ettiği 100 milyar dolar tutarında maddi kayba da sebep olan- kanlı ve yıkıcı bir savaş başlattı. ABD, İsrail’in güvenliği için Irak ordusunu kasıtlı olarak yok etti. İran – Irak savaşına katılan Iraklı subaylardan, özellikle askeri pilotlardan intikam alan İran da bu süreçte rol aldı. Bu da Irak ordusunun tasfiyesine katkı sağladı.

Batılı devletler, özellikle ABD ve Fransa, kendi sultacı emellerine hizmet edecek olan Saddam rejimini ayakta tutabilmek adına Irak'a maddi ve askeri yardımını esirgemedi. Elbette verilen bu destek ve çevre devletlerin güvenlik kaygısı nedeniyle ayırdığı bütçeler yine aynı devletlerin silah fabrikalarına oluk oluk akıtıldı. Böylece silah tüccarı ülkeler Ortadoğu devletleri üzerinden büyük vurgun yaptılar.

ABD hegemonya stratejistleri, Irak'ta "algısal" bir bölünmenin ilk tohumlarını 90'lı yıllarda atmıştı. Büyük Bush'un Körfez savaşı sonrasında 36. Paralelin kuzeyinde uçuşa yasak bir bölge oluşturmak suretiyle Ortadoğu'da çizilecek yeni haritanın, bilinen adıyla BOP (Büyük Orta Doğu) projesini hayata geçirmeye başladı. Çünkü fiziksel bir bölünmenin uzun vadede gerçekleşebilmesi için öncüller (özerk bölgeler) ortamının oluşturulması gerekiyordu.

Hakikaten, Saddam rejiminin ‘Iraklılık' kimliğini dejenere etmesi nedeniyle, Iraklıların siyasal tavırlarında belirleyici olan ‘Iraklılık’ kimliği değil, ‘Şiilik’, ‘Sünnilik’ ve ‘Kürtlük’ kimliğiydi.

Bu durum o zamanlar sadece Türkiye'de değil Irak'ta da kaygı verici bir gelişme olarak tarihe geçti. Sadr grubu "bölünme", Sünni kesimse "petrol" hususundaki endişelerini gerekçe göstererek, Irak İslami Yüksek Konseyi Başkanı Abdulaziz el-Hekim’in güneyde federal bölge oluşturulması önerisine itiraz ettiler. [1]

Beyaz Sarayın kuklası olan Saddam'ın, hizmetlerinin ardından işe yaramaz hale geldiği düşünüldüğünde ise, önce kitle imha silahları sonra Saddam'ın El Kaide bağlantısı bahane edilerek Irak'a saldırısına meşruiyet kazandırıldığı hatırlanacaktır. O günden bugüne kadar süregelen süreçte Irak her gün onlarca masum insanın kanının akıtıldığı, parçalanmış, istikrarsız bir ülkeye dönüştürüldü. İşgalci devletlerin ve o zamanın başkanı George Bush'un bu savaşı haklı göstermek adına öne sürdüğü tüm argümanlar da ortaya çıkan belgelerle çürütüldü. [2]

"Irak sonrası Ortadoğu" bağlamında ortaya atılan tüm haberlerin, analizlerin, söylemlerin içinde asıl sorulması gereken soru ise şuydu: Akdeniz ve Fırat Nehri arasında kaç devlet olacak veya kalacak? Ve ortaya atılan yeni Ortadoğu haritalarında sınır olarak işaretlenen yer neden Fırat'ın batı kıyısıydı?

Akdeniz ve İndus arasında bugün çok hareketli olan ülkeler, İsrail ve Filistin toprakları ayrı değerlendirilse de, Lübnan, Suriye, Ürdün, Irak, İran, Afganistan, Pakistan, Arabistan, Yemen... Uzun vadeli istikrarsızlık bu devletlerin çoğunun dağılmasına yol açabilir.

Şimdi gelinen noktaya bakıldığında aslında bugün bu sorular önemsiz görünüyor. ABD, El Kaide ve türevleri olan IŞİD gibi canileri Ortadoğu halklarının üzerine saldırttı. BOP projesini inşa etmek için kışkırttığı ve organize ettiği muhalefetin içinden ÖSO, PYD, El Nusra gibi yapıları vizyona soktu. Bir yandan Esed’i uzun süre iktidarda tutmak için gerekli olanı yaptı, diğer yandan muhalefeti silahlandırdı.

Başka bir deyişle Irak parçalanma sürecine ABD'nin ‘Yeni Ortadoğu’ projesini ve ‘kontrollü kaos’ teorisini başlatmasıyla girdi. Bu proje Orta doğuyu bölme ve oradaki tüm ülkeleri mezhepler boyunca ayırarak mini devletlere dönüştürme projesiydi.

Suriye’deki olaylarla da grift halde işleyen plan yürürlüğe girdikten sonra Ebu Ömer, onu finanse eden ülkelerin talimatı üzerine faaliyetlerinin bir kısmını Suriye’ye taşıdı. O zaman Suriye’de Muhammed El Gulani tarafından yönetilen El-Nusra grubu da vardı. Ebu Ömer ve El-Gulani, IŞİD yani ‘Irak ve Levant İslam Devleti’ni kurmak üzerine anlaştılar. Ve çok sonra bu iki teröristin ölmesi sonucu örgütün lideri Ebu Bekir el-Bağdadi oldu. 

IŞİD Suriye’de Esed’le işbirliği yaparak Sünni muhalefetle savaşırken, Irak’ta Sünni muhaliflerle anlaşarak Şii Maliki’ye karşı  bayrak açtı; doğru dürüst bir çatışmadan bile bahsedilemezdi.

Dün basına yansıyan habere göre Ebu Bekr el-Bağdadi, kendini Irak ve Suriye'de faaliyet gösteren tüm örgütleri hatta tüm Müslümanları kapsayan "halifeliğini" ilan ederek olayları bambaşka bir boyuta taşıdı [3].

Çünkü halifelik iddiası Müslüman dünyasında bir kurumlaşmaya sebep olarak,  ümmetleşmeye neden olacaktı. Dolayısıyla ABD’nin himmetiyle iktidarda olan Arap yönetimlerinin desteklediği yeni bir Sünni devlet, ABD 'nin istediği gibi İran projesi ve Şii yönetim üstünde baskı kurmasına yeni, sağlam, güçlü bir müttefik haline gelecekti. Böylece istikrarsız, parçalanmış ve birbirine bağımlı hale gelmiş orta doğu ülkeleri, muhtemel bir ABD-İran gerginliğinde ABD'nin karşısında direnç gösteremeyecek dolayısıyla ABD'nin yanında yer alacaklardı.

Son birkaç yıldır ABD, Suudi Arabistan ve Katar’ın bölgeye dolayısıyla IŞİD'e yüksek meblağlarda para akıttığı çok kez özellikle çeşitli dış basın haberlerinde yer aldı. ABD, IŞİD’e zırhlı araçlar, yüksek miktarda silah gibi lojistik destek sağladı ve yüz binlerce dolar nakit para gönderdi. [4]

Nitekim Musul’a giren IŞİD elemanlarının kullandığı Amerikan Humvee araçları ve diğer zırhlı araçlar dikkati çekmekteydi. IŞİD, Batı istihbaratının koordinatörlüğünde, Arabistan ve Katar tarafından finanse edilerek hareket ediyor.[5] ABD özel kuvvetleri ve paralı askerleri IŞİD'le birlikteler. [6]

Düşünün; son üç yıldır devam eden CIA programı, Suriye ve Irak üzerinde sürekli uçan insansız hava araçlarına rağmen IŞİD'in işgal harekâtı ABD’nin bilgisi dışında meydana gelen bir sürpriz gelişme olabilir mi?... Ayrıca IŞİD’'in Toyota ciplerinden oluşan savaş konvoyu daha önce NATO tarafından Libya’da kullanılan silahlı grupların oluşturdu konvoyla aynıdır. [7]

Birileri de IŞİD'in El Kaide bağlantılı olup olmadığı ile ilgili küçük ayrıntılar üzerinde yoğunlaşarak, Irak'ta yaşanan jeopolitik felaketin arka planında kimlerin olduğunu, parçalanmış Irak'ın kimlerin işine geldiğini ve kimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü de örtbas etme çabası içinde.

Silahlı örgütlerin hizmet ettiği güç ‘Emperyalist Hegemonya’ olduğu sürece, örgütün adının El Kaide, IŞİD ya da başka bir şey olması neyi değiştirir ki?

İslam'la, hatta tüm dinlerin ortak öğretileriyle taban tabana zıt eylemlerde bulunan IŞİD, düşmanlarını yüz yüze gelmeden önce korkutacak şiddette  kanlı cinayetleri işleyerek sıradan terör taktikleri kullanıyor.

İşlediği cinayetleri yabancı medya yardımıyla dünyaya sansasyonel şekilde duyuruyor. Böylece insanların ve devletlerin algısında aslında olduğundan çok daha güçlü bir örgüt profili oluşturuluyor.

Aslında Musul kentini eski Baas partisinin güç birlikleri ele geçirdi ve orada hemen her yere Saddam Hüseyin’in sağ kolu İzzat İbrahim’in resimleri asıldı. Musul’da Saddam’ın oğlunun kayınbabası olan Ahmet at-Tikriti adlı yeni vali iktidara geldi. Yani IŞİD'in de hizmet ettiği Irak’ı bölme projesi hayata geçiriliyor.

IŞİD bu sürecin dinamizminin katalizörü elbette. O da diğer  tüm piyonlar gibi kendisine biçilen rol sona erdiğinde tıpkı ortaya çıktığı gibi süratle yok olacak. Maliki misali,  kurulacak yeni sünni devlet için görevini bu kez de siyasi piyonlara devredecek. Bunu beceremezse Irak yine fiilen bölünmüş olacak ve Afganistan örneği gibi Irak’tan Akdeniz’e kadar büyük bir terör bataklığı oluşacak.

ABD, Irak'a demokrasi(!) getirme misyonuna ülkede ameliyata başladığında elbette Kürtler üzerinde de ince hesapları vardı. Kürtler Saddam rejiminden gördükleri eziyet dolayısıyla zaman zaman Rusya'yla zaman zaman da İran'la iş birliği içinde olmuşlardı. İsrail ile bağlarıysa derin temellere dayanıyordu. [8]

Nitekim geçtiğimiz hafta Peres- Obama ikilisinden, "Çok yoğun bir askeri müdahale olmadıkça Irak'ın bir bütün olarak kalması imkansızdır" açıklamasının ardından gerçekleşen Kerry- Liberman görüşmesinde, "Irak gözlerimizin önünde bölünüyor, bağımsız bir Kürt devletinin ortaya çıkacağı önceden belliydi. Bir Yahudi devleti bir Kürt devletini mümkün olan en kısa zamanda kabul edecektir." mesajı verildi.

1960'lı yıllardan bu yana İsrail'in Kürtleri Arap düşmanlarına karşı bir tampon olarak gördüğü ve o yıllardan bugüne gizli askeri, istihbari ve iş ilişkilerinin yürütüldüğü zaten biliniyor. ABD'nin Kürtler üzerindeki hesabı, kendi çıkarları doğrultusunda değişik zamanlarda Türkiye’ye, İran’a ve hatta Maliki ile işi bittiğinde de merkezi Irak yönetimine karşı kullanmaktı.

Dolayısıyla bölgede PKK da rahat rahat hareket edebilir, bölge uzun vadede Türkiye'yi bölme senaryolarının üssü olabilirdi. Mesele kurulacak Kürt devletinde Türkiye işbirliğini önlemek, Kürtleri kendilerine kukla haline getirip kuzeyde var olduğu bilinen petrol yataklarına sahip olmaktı. Bu oyun, Obama'nın direktifine karşı gelerek Barzani’nin kuzeyin petrolünü tek başına satmak için Türkiye ile anlaşma yapması ve Maliki’nin bu anlaşmayı tanımaması ile bozulmuş oldu.

Barzani'nin ABD çıkarlarına ters düşen bu  hamlesinin ardından Suriye’de seçimleri Esed’in kazanması ile bölge olanlar adeta çok bilinmeyenli bir denkleme dönüştü. Artık İran etkisini zayıflatmak için, Irak ve Suriye’de etkili olacak yeni bir strateji ve vizyona ihtiyaç vardı.

İşte tam da bugünlerde ABD tarafından El Kaide'den farklı olarak yeniden tasarlanan IŞİD kartı oyuna sürüldü ve yanına pek çok irili ufaklı örgüt de katıldı. Yine geçtiğimiz hafta El Nusra'nın bazı komutanlarının IŞİD'e biat etmesi[9], Irak ve Suriye’deki IŞİD'in, tüm radikal örgütler için merkez haline geldiğinin de işareti... adı bundan sonra ilan(!) edilen hilafetle birlikte İslam Devleti olsa bile.

Sonuç olarak; BOP projesinin hedeflerinden sadece biri olan İran’ın ve Irak ve Suriye’de statükoyu korumak isteyen diğer ülkelerin de kaos içine çekilmesiyle bölge kan denizine dönüşebilir. Hal böyleyken bölgede bir savaş riski de bulunmaktadır. ABD’nin çıkarlarını kollayan diğer Arap liderler durumdan nemalanmaya devam ederlerse bu bölgesel cinayet milyonlarca masum insan kanını dökmeye devam edecektir. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin işbirliği içinde hareket etmeleri elzemdir, Suudi Arabistan’ın tahripçi, konumunu koruyan stratejilerle bir yere ulaşamayacağı da ortadadır.

Ortadoğu; büyük hesapların, tuzakların, kurguların sahnesi. Mısır'dan Afganistan'a, İran'dan Umman Denizi'ne yayılan bu alan, doğumuna tanıklık ettiği dinlerin, değişik milliyetlerin ve farklı ideolojilerin çatışması için bile yeterince geniş değilken, en başta bağrındaki petrol nedeniyle yüz yıldır emperyalist güçlerin çekiştiği coğrafya...

11 Eylül'ün ardından ABD'nin Afganistan ve Irak'a müdahalesiyle yeniden ivme kazanan olayların seyri ABD'nin kendisi hariç herkes için bir muamma.

Savaş ve vahşet rüzgarlarının kaldırdığı tozun görüş alanını sınırladığı şu günlerde olayları ve nedenleri anlamak için Obama'nın 2007'de satır aralarında verdiği gizli mesajı anımsamak gerekiyor:

"Ortadoğu mu? Geleceği yok!"


Berrak Şebnem, 30.06.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar




[1] YDH. 11 Nisan 2007, El-Hekim: Federalizm için yakında harekete geçeceğiz. http://www.ydh.com.tr/HD2843_el-hekim--federalizm-icin-yakinda-harekete-gececegiz.html
[2] Pentagon'dan şok eden gizli rapor: ırak savaşı'nda inanılmaz bir yalan daha!..http://www.habervitrini.com/gundem/pentagondan-sok-eden-gizli-rapor-irak-savasinda-inanilmaz-bir-yalan-daha-271912/
[3]  Abu Bakr al-Baghdadi: The jihadist 'caliph' news.yahoo.com ( June 29, 2014)
[4] Bill Van Auken: Iraq Crisis Threatens to Ignite Regional War, Global Research, (June 13, 2014).
[5] London’s Daily Express ve Daily Telegraph, (June 12, 2014).
[6] Michel Chossudovsky: The Engineered Destruction and Political Fragmentation of Iraq. Towards the Creation of a US Sponsored Islamist Caliphate, Global Research, (June 14, 2014).
[7] Tony Cartalucci: America’s Covert Re-Invasion of Iraq, Global Research, (June 13, 2014).
[8] Sait Yılmaz: İsrail ve Barzani Ailesi, USAM, (Mart 2012). http://usam.aydin.edu.tr/
[9] ISIS şimdi iki kat daha güçlü olabilir mi?



Seçkin Deniz Twitter Akışı