30 Ekim 2013 Çarşamba

SA461/ÂA24: Marmaray, Kurbağalar, Akrepler ve Tarih

“Kurbağalara, akreplere rağmen Türkiye tarihe attığı çelik kementlerle geleceğe gün sayıyor.”


Türkiye, kendisi dışındaki gelişmiş dünyanın yıkılışını muhteşem yükselişiyle örtüyor. Paranoyak bir dünyanın salt çöküşe ve çöküşün korkularına odaklanmış bir patoloji ile kaosa sürüklenmesini engelliyor ve insanlara ‘Evet, yapabiliriz!” umudu veriyor. 20.yüzyılın ikinci on yılında Osmanlı, Rus, Avusturya, Çin İmparatorlukları çökerken yükselişiyle dünyanın paniğe kapılmasını engelleyen Amerika Birleşik Devletleri gibi Türkiye.

Türkiye, II Mahmud’dan bu yana emperyalist devletler  ‘Ne derler?’ korkusuyla iş yapma devrinin bittiğini de ilan ediyor ve Hava Savunma Sistemi’ni yerli üretimle mümkün kılmak için üyesi olduğu askerî ittifakı, NATO’yu, açık bir ticarî ve millî çıkar refleksi ile umursamayabiliyor. Bu erginliğe ve yetkinliğe ulaşmış durumda.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 29 Ekim 2013 günü Sultan Abdulmecid’in 1860’ta tasarladığı boğaz tüp geçiş projesinin açılışını 153 yıl sonra 3 milyar dolarlık bir yatırımla gerçekleştirdi ve aynı gün açılışa davet ettiği yüklenici Japonya’nın Başbakanı Shinzo Abe ile Sinop’a yapılacak olan nükleer santralin anlaşmalarını imzaladı.


Türkiye, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali yapımını Rusya’ya vermiş, ancak Rusya Suriye’deki çıkar çatışmasından hareketle santralin inşasında gecikmeler olabileceğini söylemişti. Aynı Rusya, Ekim 2013 süresince üç kez Türk sınırlarında, Karadeniz kıyılarında IL20 uçaklarıyla istihbarat amaçlı dinleme ve izleme yaparak Erdoğan’a gözdağı vermişti. Putin, S-400’ü Erdoğan’a satamadığı için IL20’ler taciz uçuşu yapıyorlardı.

Türkiye, uzun süredir çok boyutlu ve kapsamlı işlemler için yerküre üzerinde çok geniş bir alanı kullanıyor ve pervasız hamleleriyle dışarıdaki kurbağaları ürkütüyor. Kolombiya’daki madencilik işletmelerinden, Somali’ye ve Afrika’ya hayat verecek girişimlere ve Suriye’deki kaosun sürmesi için organize edilmek istenen Cenevre Görüşmelerini sabote etmeye ve çerçeveyi kendi direktiflerine uygun hale getirene kadar her alanda Ankara merkezli süreçlerle çalışıyor, TİKA ile yeryüzüne güçlü bir insanî ağ kuruyor.

Tank, helikopter, savaş gemileri, insansız hava araçları, piyade tüfekleri, füze rampaları, alçak irtifalı füzeler dahil, bütün savunma araçlarını yerli üretimle tedarik etmeyi başaran Türkiye’nin kendine özgü savaş uçağı projeleri de tasarım aşamasında. Ve bu durum Türkiye’yi uzunca süredir silahlarının iyi bir müşterisi olarak gören Amerikalıları, Kanadalıları, Rusları, Belçikalıları, Fransızları, Almanları ve İtalyan’larla birlikte İskandinav ülkelerini sıkıntıya sokuyor. Silah satıcıları için bir müşteri kaybetmekten daha fazlası gerçekleşiyor; silah pazarına üretici bir rakip daha giriyor.

Gezi terörünün yaşandığı günlerde içten ve dıştan alınan tahrip edici tepkilerin çıkış merkezi bu. Türkiye güçleniyor ve yüzlerce yıldır Türkiye’yi dışarıdan ve içeriden sömüren yapılar elde ettikleri imtiyazları kaybediyorlar. İçerideki akrepler, kendilerini besleyen halkı ve halkın iktidarını sokmaya çalışıyorlar; mesela Marmaray’ın açılışı dışarıdaki kurbağalardan daha çok içerideki akrepleri kahrediyor. Çünkü her büyük proje onların vazgeçilmez olduklarına dair efsaneleri tek tek yıkıyor, tarihi yeniden kurguluyor.

Neocon WSJ, Marmaray’ın açılışını şöyle değerlendiriyor: "Başbakan Erdoğan projelerde önceliği, kendisi ile Osmanlı ataları arasında bağ kuracak şekilde programlıyor."

Fransız neocon Liberation, Gezi Terörü sırasında ‘Marmaray gibi projelerin İslamcı Hükümetin 'Firavunluğa' sürüklenmesinin kanıtı olarak kınandığını’ not ediyor.

İçerideki akreplerin dünyadaki onlarca firavunu görmemek için sarf ettiği çaba gerçekten göz yaşartıcı. Bu projelerin Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul ve Boğaz Tüp Geçit projeleri Firavunlaşma’nın delili olarak kullanılırken, bu projelerin yerküredeki en gecikmiş projelerden birkaçı olduğunu unutuyorlar ve aynı zamanda dışarıdaki kurbağaların hoşuna gitmediğinin de farkındalar.

30 Ekim 2013 gazete manşetleri, Gezi Terörü’nde aynı cephede buluşan milliyetçi, muhafazakâr, Ergenekoncu, sol etiketli yapıların artık kesinlikle ayrıştıklarını ve yeniden ülke çıkarlarının karşısına geçtiklerini kanıtladı. ‘Kimin yaptığı değil, kimin yararına yapıldığı’ sorusu ideolojik anlamlarda bile sorgulanmadı.

Türkiye, Suriye ve Mısır’da genişleme stratejisini askıya almak zorunda kaldığı zamandan bu yana çok yol aldı. Her gün onlarca insanın öldüğü patlamalarla kana boğulan Irak, ABD ile flört eden İran’ın kanlı kucağından ısrarlı hamlelerle çekip alındı. Suriye’de ÖSO’ya karşı savaşırken tutsak alınan Hizbullah militanlarına karşılık kaçırılan 2 Türkiye pilotu, çok etkili stratejilerle, Türkiye-Lübnan ilişkileri çıkmaza sokulmadan kurtarıldı.

Türkiye, Irak ve Lübnan’la yaşanan karamsar atmosferden dolayı çok eleştirilmiş ve küçümsenmişti. Aynı çevreler uzun bir emek dönemi sonrası yaşanan gelişmelerle psikolojik çöküntüye girdiler. Mit müsteşarı Hakan Fidan’ın oynadığı aktif rol onları pembe rüyalarından uzaklaştırdı.

Türkiye bölgesel ve küresel stratejileri adına büyük darbe yediği Mısır’daki askerî darbeyi meşru saymayarak, darbeye direnişi destekleyerek darbenin soysuzluğunun her geçen gün daha iyi anlaşılmasını sağladı. Şu anda elde ettiği küresel itibarın semeresini daha kolay ve hızlı adımlar atarak topluyor. Mısır’daki askerî darbe sona erince de Türkiye’nin yayılma alanı hızla genişleyecek.

Kurbağalara, akreplere rağmen Türkiye tarihe attığı çelik kementlerle geleceğe gün sayıyor. Kendisiyle birlikte sevinen dünya insanlarına da umut veriyor.



Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 30.10.2013


Seçkin Deniz Twitter Akışı