13 Ekim 2012 Cumartesi

SA78/ÂA7: Türkiye’nin Vals Koreografisi/ Savaş Dışı Olasılıklar

“Türkiye, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun uyumlu birlikteliği ile kürenin diğer ülkeleriyle, stratejistlerin alışkın olmadığı bir vals peşinde; savaş dışı olasılıkların gerçekleşmesi için elinden geleni yaparken bütün askerî varlığını da vals pistinin etrafında tutmaya devam ediyor.”


Türkiye ‘soft power/ yumuşak güç’ terminolojisini adım adım  üretirken ürettiği kavramları ve aldığı yeni tavırları diplomatik ağlara ve stratejik damarlara enjekte etmekte hiç acele etmiyor ve rakiplerinin bunu dillendirmesinden hoşlanıyor. 

Hoşlanıyor, çünkü; yumuşak gücün sınırsız bir sabır alanı olmadığını ve koşullar gerektirdiğinde soft’un hard’a evrilmesinin ansızın gerçekleşebileceğinin, bunun için de yüzlerce yıldır uygulanan Britannic stratejilerin tam olarak hard reflekslerle hamle üretirken, soft reklamı yaptığının herkes farkında. Türkiye, bunu böyle yapmıyor; softsa soft, hardsa hard. Pozisyonlarının hepsi açık ve öngörülebilir ve bu yüzden de güvenilir.

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Türkiye’nin Akçakale’de Suriye Ordusu’nun top mermileriyle ölen beş vatandaşı için, angajman kuralları çerçevesinde, sadece top ateşiyle karşılık veren diplomatik tutumunu "Türk yöneticilerin tutumunu selamlıyorum" diyerek övdüğünde, halefi Sarkozy’nin kendisiyle
  ve ülkesiyle hiçbir sorunu bulunmayan, hatta kendisine 50 milyon dolar seçim yardımı yapan dostu Kaddafi’nin tepesine bombalar yağdırdığını ve saklandığı fare deliğinde Fransız ajanlarca öldürüldüğünü unutmuş değildi, fakat yine de uçağı düşürülen, top atışlarıyla vatandaşları öldürülen Türkiye’nin Suriye’ye savaş çığlıklarıyla saldırmadığını görünce, ‘Suriye ile Türkiye arasında silahlı çatışma riski bulunduğunu ancak Türkiye'nin ‘ağırbaşlı tutumu’ sayesinde bu riskin şimdilik önlenebildiğini’ söyleyebiliyor.  

Hollande’nin Sarkozy ile zıt bir karaktere sahip olduğu belli, ancak Hollande samimiyet testinden henüz geçmiş değil. Türkiye’den rol çalmak için Sarkozy döneminden kalan kılçıkları güçlendiriyor görünmüyor; hatta Türkiye’nin AB ile ilişkilerini destekleyen bir karakter güçleniyor söylemlerinde. Yine de Fransızların, İngilizlerin, İsraillilerin, Amerikalıların ve Almanların hararetle Türkiye’nin Suriye ile savaşmasını istediğini herkes biliyor.

Özellikle Times, Telegraph, Ekonomist gibi medya peşrevcileri savaş çığırtkanlığı yapmaya devam ederken, BBC gibi kronik bir  hasta, Hakkari’de köylülerle Türkçe eğitim-öğretim yapılan okullara çocuklarını göndermemeyi tartışabiliyor. Telegraph gazetesi, Türkiye-Suriye sınırında olup bitenlere dikkat çekerken “Bu fiili savaş, daha ne kadar ilan edilmemiş bir savaş olarak kalacak?” diye sorabiliyor.

Telegraph,  Türkiye’nin yumuşak güç politikasını öne çıkarırken de savaşın her iki taraf için kaçınılmaz olduğunu kanıtlamaya çalışarak İngilizlerin alçakça tutumunu sürdürüyor. Türkiye'nin topraklarına saldırılara yanıtının şimdiye kadar “ölçülü”, askeri misillemenin de “orantılı ve itidalli” olduğunu belirten gazete, “Ancak Türkiye, ÖSO isyancılarına üs ve erzak sağlayarak Esad'a karşı örtülü bir savaş yürütüyor” diyerek de Türkiye’nin Suriye için hedef olmasının normal olduğunu ileri sürüyor. “Bu fiili savaş, daha ne kadar ilan edilmemiş bir savaş olarak kalacak?” sorusu Batı Medeniyeti'nin aşağılık resmini özetlemesi açısından ibret verici …

The Washington Post, The Wall Street Journal, The Guardian, New York Times, Der Spiegel gibi etkin gazeteler, Türkiye’nin, Rusya’dan Suriye’ye giden Suriye’ye ait yolcu uçağını  askerî kargo taşıdığı için inmeye zorlamasını  manşetten verdiler; “Rusya, Türkiye’den bilgi istedi; Rusya uçağın indirilmesini illegal olarak niteledi; Türkiye, Rus Elçisini bilgi amaçlı Dışişlerine çağırdı; uçak olayı Rusya-Türkiye, Suriye-Türkiye tansiyonunu yükseltti.” gibi yorumlarla savaş çığırtkanlığı yapmaya devam ettiler. Suriye-Türkiye sınırındaki Türk askerî varlıklarının arttırıldığını, ABD’nin Türkiye-Suriye sınırına özel birlikler konuşlandırdığını yazdılar.

İngiltere ve Amerika, Türk-Rus ilişkilerinin stratejik yakınlığından rahatsızlık duyuyorlardı ve Obama, muhalif senatörlerce Osmanlı’nın yeniden dirilişine yardımcı olmakla suçlanıyordu. Suriye uçağının Ankara’ya indirilmesi ile ilgili gelişmelerin tümünde Rusya, çok sert olmayan, ancak ‘yasal mal’, ‘yasal alışveriş’ vurgularıyla örtmeye çalışırken, ‘illegal nakil’ de suçüstü yakalanmıştı. ABD, Rusya’nın bu boşluğunu iyi değerlendirmiş ve Türkiye’nin tutumunu desteklediğini ve yanında olduğunu vurgulamıştı. Küresel ayrışma zorlaşıyordu, ancak vahşi köpeklerin amacı sıcak savaşla açılacak kilitlenmeyi bir an önce oluşturmaktı.

Türkiye, Sıfır Sorun Stratejisi’nin bedelini ödüyor ve ödemeye devam edecek. Eğer Suriye ile savaşmadan Esad’ı sistem dışına itebilirse çok büyük bir küresel güç elde edecek ve bu ‘soft power’ güç, Avrupa Birliği’nin, Rusya ve İran’ın hoşuna gitmeyecek. Buna karşılık Türkiye, herhangi bir şekilde Suriye ile sıcak savaşa girecek olursa, yumuşak güç söylemleri mitolojik birer unsura dönüşecek ve Türkiye çok derin bir kuyuya yuvarlanacak.

Şu anda sanal finans çevreleri, Türkiye-Suriye savaşı ile ilgili satılabilecek her şeyi satmaya çalışıyorlar. Medya patronları, Türkiye’nin enerjisini ve parasını sömürecek teknik ağları örerken finansal soyguncularla sıkı işbirliği yapıyorlar. IMF, Türkiye Ekonomisi’ne övgüler yağdırırken, derecelendiirme kuruluşları ‘yıl sonu’ hedefiyle not değişiminden bahsediyorlar ve bu bahsin konusu yukarı doğru olumlu bir değişime dair izler taşımıyor. ‘Kriz Kahini’ dedikleri borazan Türkiye için iyi şeyler söylemiyor.


Kahrolası kural işliyor:  her savaş öncesi, hükümetler ve finans çevrelerince kullanılan istihbarat servisleri devreye giriyor ve yanıltıcı bilgiler veriyorlar. Medya’nın kirli ve karanlık yüzü tekrar ortaya çıkıyor ve arsızca savaş çığrtkanlığı yapıyorlar. ABD ve AB’nin yaşadığı ekonomik krizden kurtulması için gerekli olan para Türkiye’de var ve bu para ancak Türkiye savaşa girerse ellerine geçecek.

Aksi halde AB’nin, BM Genel Sekreteri’nin, sanki mesele Türkiye’nin meselesi imiş gibi, Türkiye ve Suriye’yi taraf saydıkları söylemlerinde ‘taraflara itidal' tavsiye etmesi aşağılık bir plandan başka bir şeyin açıklaması olamaz. Kaddafi ve Libya, NATO’nun  Fransa, İngiltere ve İtalya’nın yani AB ülkelerinin bombalarıyla kan gölüne dönerken, Kaddafi bu kadar, Esad kadar aşağılık bir kategoride değildi. Taraflar bu kadar aşağılık değildi.

İngiltere, İsrail ve Amerika’da kümelenen ve Fransa’da, Almanya’da ve İtalya’da özel savaş masaları kuran neo-conlar Türkiye’yi, kimlerle olursa olsun mutlak bir savaşa sürüklemek için en aşağılık yöntemleri deniyorlar. Türkiye, içeriden Esad taraftarları, dışarıdan Neocon wampirler tarafından sıkıştırılıyor. Ancak büyük bir ihtimalle aynı ağa dahil olan bu aşağılık havlamalar Türkiye’yi soft power’in yeni kavramlarını üretmeye zorlayacak, savaşa değil.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 13 Ekim 2012 Cumartesi günü, Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından ''Adalet'' ana temasıyla düzenlenen İstanbul Küresel Forumu'nun açılış konuşmasında çok somut bir fotoğraf çekti: “BM Suriye'de de acizlik içindedir.”  Erdoğan, uzun süredir BM’nin mevcut yapısının yetersiz kaldığını ve bu yapının daha âdil bir temsiliyet ve aktif bir güç formasyonu ile yeniden dizayn edilmesi gerektiğini söylüyordu ve bu söyleminin bir savaş söylemi olmadığı netti. Savaşı önleyecek yeni küresel yapılar gerektiğini söylüyordu Erdoğan; bütün vahşi köpeklerin akan salyalarını donduruyordu.


‘Yumuşak Güç’ Sıfır Sorun Stratejisi’nin tamamlayıcı  bir özelliği olarak stratejik derinliğe güç veriyor.  Türkiye,  Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun uyumlu birlikteliği ile kürenin diğer ülkeleriyle, stratejistlerin alışkın olmadığı bir vals peşinde, savaş dışı olasılıkların gerçekleşmesi için elinden geleni yaparken bütün askerî varlığını da vals pistinin etrafında tutmaya devam ediyor.


Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 13.10.2012

Seçkin Deniz Twitter Akışı