22 Temmuz 2023 Cumartesi

SA10276/SD2810: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 37

  Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Cevval ile İD bunun bekçiler kadar farkında değillerdi. Onların gözünde güvenilir, ancak katı biriydim. O halde yanımda kalmayı seçmelerinin nedeni güvendi. ‘Satanist ‘Kültür Birliği’nin yayılmasıyla kaybettikleri güveni onlara koşulsuz, olduğum gibi davranarak veriyordum. Bunun hayatımın olağan akışı gereği yaptığımı biliyorlardı; Müslüman olduğum ve Kur’an’la düşünmeye ve yaşamaya çalıştığım için böyleydim."

Cevval’i, İD’yi unutmuştum kararan göğe doğru bakarken. Akşam namazını kılmalıydım birazdan. Ne var ki zihnim durmuyordu, belki de kaçıyordum zamandan. Düşünüyordum.

‘Kültür Birliği’ projesi çok partili demokrasinin başladığı dönemlerde (1950 sonrası) sert tekniklerden vazgeçen bir devlet doğasına imkân vermişti, ancak medya ve devlet kurumları nezdinde baskı sürüyordu yeni bir teknik deneyeceklerdi projenin mason sahipleri; entelektüel-aydın olmanın çerçevesini belirlemiş ve onu sinek toplayan bal gibi gençlerin ilerledikleri bütün yollara dökmüşlerdi.

Avlarına nasıl saldırdıklarını anlatıyordu ‘Dağ Yazarı’:

“Avlarının tüm "eski" fikirlerini reddetmenin tehlikeli bir yöntem olduğunu bildikleri için, onu mazisiyle birlikte kabullenmiş olmaktan çekinmezler; "nasıl olsa, onu sağaltacaklardır". Bu pastel yaklaşım, sonraki değişimler için mükemmel bir ortam hazırlayacaktır.

İnsanların ürettiği düşünce sistemlerinde temel amaç, ilginç ve özel çıkarsamalar yaparak "özel bir atmosfer" oluşturmaktır. Doyumsuzluk ve arayış modundaki ruhu cezbedebilmenin tek yolu da bu atmosferi ona tanıtmaktır.

Tüm ilâhî ve beşerî dinlerin var oluş gerekçesinin gerçeği arayış olduğu savı, ortak hedef olan Tanrı'yı arama, ona ulaşma izahlarıyla perçinlenir... Her yaklaşımın farklı izleri sürerek, ona ulaşmaya çalıştığını ısrarla vurgulamak ise, yumuşak bir giriştir.”

Ve av olmuş ya da olmamış insanları uyarıyordu:

“İlâhî ve beşerî dinler arasındaki temel farklar bilinirken, bilginin kaynağını sorgulamamak yapılabilecek en büyük hatadır.

İnsanlık tarihinde başlangıcı "ilahî" nitelikler taşırken, insan katkısının olağanüstü artışıyla "ilahî" niteliğini kaybeden dinlerle, insanların ardışık düşüncelerinden üreyen inanç sistemleri arasındaki belirgin fark azalmıştır. Bugün "özel koruma garantisi" olan tek kitap vardır; Kur'an.”

Bilgi üzerindeki hakimiyet savaşları, insan üzerindeki hakimiyetin anahtarıydı, çünkü bildiği ne ise insan oydu; bir tanrıyı reddetmenin ilk şartı bilginin kaynağının bir tanrı olmadığını kabul etmekti; Allah’ın yoluna oturarak insanları saptırmak isteyen insandan ve cinden her şeytanın bugüne dek kanıtlayamadığı şey bilginin tanrı dışı ilk kaynağıydı.

Bekçilerin bana ulaşmaları bir tür güvenli alan aramalarından da kaynaklanıyordu, hâfızdım, Kur’an aklımdaydı ve olguları, olayları, tutumları, davranışları ayetlerle doğrudan ilişkilendirme imkânım vardı.

Cevval ile İD bunun bekçiler kadar farkında değillerdi. Onların gözünde güvenilir, ancak katı biriydim. O halde yanımda kalmayı seçmelerinin nedeni güvendi. Satanist ‘Kültür Birliği’nin yayılmasıyla kaybettikleri güveni onlara koşulsuz, olduğum gibi davranarak veriyordum. Bunun hayatımın olağan akışı gereği yaptığımı biliyorlardı; Müslüman olduğum ve Kur’an’la düşünmeye ve yaşamaya çalıştığım için böyleydim.

Bütün Müslümanlara yönelik haklı veya haksız eleştirilerin Müslümanların Kur’an’la olan ilişki seviyeleriyle ilgili olduğunu herkesin net bir şekilde anlaması gerekiyordu.

‘Dağ Yazarı’ insanın gerçek karşısında şeytan tarafından neden yalnızlaştırıldığını, Kur’an’ın insanın yalnız bırakılmadığının kanıtı olduğunu anlatırken yaşadığım duyguyu sevmiştim, ‘Keşke herkes hâfız olsa, Arapça bilse ‘Müjde’ olarak gönderilen Kur’an’ı herkes anlasa’ diyordum içimden:

“Binlerce yıllık insanlık tarihinde bilginin kaynağı hep ilahi niteliktedir. Her yenileme muhakkak ki bir elçi etkisiyle olmuştur; ancak her yeni, değiştirilmekten kurtulamamıştır. Peygamberlerin son bulduğu dönemle birlikte, içeriğinin kavranmasında zamanın anlamsız kaldığı temel bir başvuru kaynağı "bırakılmıştır". En temel bilgi artık yenilenme gereği duymayacaktır.

Bilimsel bilgi, birkaç yüzyıl "değişmezlik" yanılgısıyla kabullenilirken, "izâfiyet" değerlemesiyle birlikte "gerçek" daha çok muğlak bir niteliğe bürünmüştür. Ve bu gerçeği kavramaya çalışan insan, kendi görülerine bağlı kalmanın, "Tanrı"yı devreden çıkaracağına inanmıştır.

Pastel zeminler oluşturmaya çalışanların unuttukları en önemli ayrıntı, kendi bilgilerinin değişebilirliği ve ‘Kur'an Gerçekleri’nin kesinliğidir. Her şeyi yaratan "Allah", yarattığı varlıkların ürettiklerini, küstah bir şekilde kendisiyle yarışmadıkları sürece, elbette hoş görecektir.”

Zihnimi ‘Sıkıntı’ ile doldurarak ânın baskılarından kurtulmayı seçtiğim için Elçiliğin bahçesinde ne kadar kaldığımı hatırlamıyordum; Cevval yanıma gelmiş ve akşam yemeği için hazırlıkların başladığını söylemişti.

İçeri geçtik, İD dinlenme salonundaydı, aynı koltukta oturuyordu; yüzü solgundu. Bana baktı kırgın mavi gözleriyle. Cevval ile konuştukları belliydi. Ben namaz için yeniden ayrıldım Cevval ile İD’nin yanından.

Namaz sonrası dinlenme salonuna döndüğümde orada kimsenin olmadığını görünce koltuklardan birine oturdum. Düşüncelerim durmuyordu. ‘Dağ Yazarı’nın aydınlatıcı metinleri sürüyordu:

“Düşünen insanların ciddi ve tutarlı çıkarımlara ulaşmak için izlediği iki temel yol vardır; bu, ne hikmetse insanlığın var olduğu günden bu yana var olan bir olgudur; ya her şeyin yaratıldığı düşüncesini baz alırlar insanlar ya da rastlantılar sonucunda kendiliğinden oluştuğunu...

Bilimsel bilginin son yüzyılda artan ivmesi ve birikmiş içeriği bile, insanın binlerce yıl önce evrene dair bilgi yetersizliğine rağmen, oluşturulmuş 'kendiliğinden oluşum bazı'nı temel almalarına engel olamıyor, güneş sisteminin merkezini dünya kabul edenlerin yaklaşımları değişse ve gerçek bilinse de, zihinlerinin 'kendiliğinden oluşum refleksleri' değişmiyor, kaynağı ilahî olan yaklaşımları reddetme alışkanlığı hala sürüyor.”

Amaçları tanrısız bir evren olduğu yalanını insanlara kabul ettirmekti satanistlerin. Din’in akıldışı olduğunu, insanlar tarafından uydurulduğunu iddia ediyorlardı, bazı olağanüstü olaylar, mucizeler üzerinden aklı erozyona uğratarak zayıflatmaya çalışıyorlardı:

“Bâkire Meryem'in çocuk doğurmasını bilim ve akıl dışı kabul edenlerin 21.yüzyılda enjektörle döllenme, tüp bebek veya 'sadece dişi ile üreme' çalışmalarını, bilimin ve aklın içinde görmelerine rağmen, eski yanılgılarını kabul etmemeleri de bir 'çelişki'dir, sürekli sığınageldikleri ateist bilimin tanrılığını reddedemedikçe de, gerçek birer mürteci olduklarını da göremiyorlar...”

‘Dağ Yazarı’, inanan insanlara ‘mürteci’ diyen satanist masonları kendi silahlarıyla vuruyordu:

“Neden mi mürteci? Binlerce yıl önceden gelen cehalet merkezli ve sırf beş duyu ile algılanabilen şeyleri var kabul edenlerin paranoid çıkarımlarını hâlâ sürdürmeleri ve canlı tutmaları dolayısıyla mürteci, yani mikroskobun ve teleskobun keşfedildiğinden habersizler; onları kullanıyor olsalar bile.

Oysa ateist olup olmamaları onların deyişiyle 'gerçeğin mevcudiyetini etkilemiyor, “bilim Tanrı'yı bir kenara koymadan geliştirilemez", diye bir kabul var, işin garip tarafı da bu... Yani; Selimiye Camii'ni incelemek için onun kendiliğinden oluştuğunu kabul etmek mi gerekiyor? Onun bir mimarı ve işçileri olduğunu kabul ettiğiniz zaman incelemeniz mümkün olamıyor mu? Bilim gerçekten bu kadar âciz mi yoksa?” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[01.07.2023, (5/75 (499))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 22.07.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı