11 Haziran 2023 Pazar

SA10221/SD2775: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 26

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Nietzsche’nin deliren ya da delirtilen zihni kusmuş, -evet kusmuş; şeytanın zehri ile karışan hakikat bilgisini hazmedememişti- batılılar bu kusmukları eğitim sistemlerinin temeline yerleştirmişlerdi. İD iyi biriydi, Nietzsche de iyi biriydi; peki iyilik neydi?"

Cevval ve ekibi henüz gelmemişti; on dakika bir türlü geçmek bilmiyordu. Elçiliğin dinlenme odası serindi, çayımı yudumlarken zamanın nasıl aktığını düşünüyordum. Kesinlikle insan zihninin zaman akışı farklıydı ve yer-zaman-boyut ya da herhangi maddî bir şey bu akışın önünde engel oluşturamıyordu.

Ama işte bende de gerçekleştiğine sıklıkla şahit olduğum şeye engel olmak mümkün değildi. Bir insan, sözleri, davranışları ve eserleriyle insan zihnini zamandan ve mekândan bağımsız bir şekilde etkiliyordu.

İD’nin benim üzerimdeki etkisi, Nietzsche’nin İD üzerindeki etkisi gibi değildi, ancak sonuç değişmiyordu zihinsel etki insanın düşünme biçimini ve değer algılarını değiştiriyordu. Birçok insan gibi belki İD Nietzsche’nin düşüncelerinin doğduğu andan itibaren, daha doğrusu doğmadan önce doğacağı toplumu ve ailesini, sonuç olarak kendisini kuşattığının farkında değildi, ama ben İD’nin de Nietzsche’nin de farkındaydım. İkisi arasındaki bağı görüyor ve bunu belirgin bir şekilde yorumluyordum.

Nietzsche’nin deliren ya da delirtilen zihni kusmuş, -evet kusmuştu; şeytanın zehri ile karışan hakikat bilgisini hazmedememişti- batılılar bu kusmukları eğitim sistemlerinin temeline yerleştirmişlerdi. İD iyi biriydi, Nietzsche de iyi biriydi; peki iyilik neydi?

‘İnsanın içindeki güç duygusunu, güç istencini ve zaten sahip olduğu gücü arttıran her şey’ miydi?

İD’nin isteklerine karşılık verseydim bu İD için bugüne dek bu şekilde, güzelliğinin ve cinselliğinin gücüyle elde ettiği her şey gibi ‘iyi’ bir şey olacaktı ve onu daha da güçlendirecekti, ama isteklerine boyun eğdirdiği kişi için, yani benim için bu ‘zayıflıktan doğan her şey’ gibi ‘kötü’ bir şey olacaktı. Nietzsche böyle parçalamıştı insanı. Doğuya doğru güç istenci ile saldıran Batılı insanın ‘iyiliği’ kaybetmesi böyle mümkün olmuştu. O yüzden Amerika her yere ‘demokrasi’ götürmek için insanları öldürüyordu ve bu onlar için ‘iyi’ bir şeydi.

Oysa biz İD ile ayrılırken Allah’ın ölçüleri gereği tutkularımızı kontrol etmiştik ve ‘Zina’nın kötü olduğunu ve ‘Namaz’ın nasıl kılınacağını konuşuyorduk, -bu iyi bir şeydi- ikimiz de ‘iyi’ hissetmiş ve güçlenmiştik, sonrasına güzel bir dostluk bırakmıştık. Dostluk merhamet içeriyordu, sevgi içeriyordu; zayıflatmıyor, aksine güçlendiriyordu. Birbirimizin en özel anlarda bile nasıl davranacağını görmüştük, bu Şeytan’a karşı elde ettiğimiz bir zaferdi.

Nietzsche yanılıyordu.

Nietzsche dürüst de değildi, Buddha’ya hayranlık duyuyordu, ancak Allah’ın son elçisi Muhammed’e yönelik Katolik Kilisesi’nin ya da Kilise’nin yalanlarını doğru kabul ederek yürümesi kendi çelişkilerinin ve akıl dışılığının da kanıtıydı. Yalancılıkla suçladığı Kilise’nin yalanları üzerinden yürüyerek insanın ruhunun ve aklının ihtiyaç duyduğu son ilahî mesajı almasını neden engellemek istemişti?

Çünkü Şeytan’ın istediği şeyi istiyordu Nietzsche:

“Hayatın anlamını kendisinde değil de ‘öbür dünya’da aramak, onu bir hiçlikte aramaktır ve bu, hayatın anlamını tümüyle yok eder. Kişinin ölümsüzlüğü yalanı her türlü mantığa, her türlü doğal içgüdüye zarar verir, - yaşam için yararlı olan, onu destekleyen, geleceği garanti altına alan her içgüdü, böylece güvenilmez hale gelir. Böyle, yaşamın hiçbir anlamı olmadığını düşünerek yaşamak, artık yaşamın anlamı olur çıkar.”

Nietzsche bir satanistti, samirîlere saldırmasına rağmen; o da köklerinden söküp aklın körüklediği fırına atarak kül ettiği Hristiyanlık gibi, köklerinden sökülüp fırınlarda yakılacak akla sahip bir ruhtu. Bugün kendi karnındaki çocuğu doğmadan öldüren kadın, kendisini bir kadın gibi edilgen seksin içinde bulan erkek bu gerçeği fark ettiğinde Nietzsche kendi cehenneminde inşâ ettiği nefrette boğulacaktı.

Bir sohbetimizde, “Nietzsche hakkındaki yorumuna katılıyorum, ama onun satanizme bilinçli ya da bilinçsizce katkı verdiğini düşünmüyorum. Bence Nietzsche, Allah'ın dini diye insanlara yutturulan dine ve bu dine inanlara karşı nefret dolu. Peygamber’den beri, İslam'ın başına gelenleri ve bu dinin bugünkü halini biraz düşünelim lütfen!’ demişti Mahir. “Belki bana kızacaksın, ama demeden geçemiyorum. Bugün adına ‘İslam’ dediğimiz din de dahil, dünyada ‘din’ diye yaşanan birbirine düşman haldeki üç din de aslında devletlerin ve din adamlarının yapıp ederek insanlara dayattıkları ve Allah'ın diniyle ilgisi olmayan dinler haline gelmemişler mi? Peygamber’den sonra adeta bir iktidar aracına dönüşen ve ilk kuruluş esaslarını Muaviye adlı sahtekardan alan ‘İslam’ kimin dinidir?’

‘İnsanlara öğretilen İslam’da da tahrifat var, ne yazık ki katillerin kimliği değişmiyor, Allah’ın insana gönderdiği her ‘Müjde’ye doğrudan saldırıyor ve o ‘Müjde’nin içine sızarak Şeytan’ın istediği biçime dönüştürmeye çalışıyorlar. Sufizm-Tasavvuf mesela; kökeni, ilkeleri ve yayılma biçimi ile de Samirîlerin ürettiği ve Yahudiliğin her yerini saran bir kanser olarak Kabala’nın bir başka ve daha güçlü versiyonudur. Muaviye ve benzerlerinin ürettiği saltanat ve sefahat ile eşgüdümlü olarak siyasetin, yani insana hükümdarlık etmenin bir aracı olmuştur’ demiştim Mahir’e. ‘Muaviye bir Pavlus değildir, ama Pavlus olarak değerlendirilebilecek birçok isim var!’

Kur’an’ın korunmuş olması, Allah’ın Elçisi Muhammed’in yirmi üç yıl süren peygamberlik hayatı Samirîlerin işlerini zorlaştırmıştı. Onun vefatıyla birlikte çalışmaya başlayan ve zehirli düşüncelerini, haksız yere yol arkadaşı Ebu Bekir’de köklendirerek geliştiren ve çeşitlendiren, kollara ayıran ve İslam’ın içine tarikat olgusunu yerleştiren sahtekâr Sufizm’i ilk Müslümanların arasında yaygınlaştırma çabasına girmişlerdi Mutasavvıf kılığındaki Samirîler; Pavlus’un işini yapmaya çalışmışlardı. 

Yirmi iki insanın bütün çabalarını derleyerek insana sunmasını sağlamaya çalışan ‘Sıkıntı’nın amaçlarından biri de bu gerçeği somut olarak Müslümanların önüne koymaktı.

Aynı zamanda bir Hristiyan ilahiyatçısı olan Nietzsche’nin, Hristiyanlığın samirî ve satanist bir Yahudi olan Pavlus’un tasarladığı akıl dışı ve ahlaksız köklerine saldırırken yaptığı işi çok değerli bulduğumu; ama felsefî yahut bilimsel etiğin, Nietzsche’nin hakikâti yine döngüsel bir çözümsüzlük üreten Buddha’nın ya da Zerdüşt’ün dışında aramasını zorunlu kıldığını, fakat onun bu şekilde davranmayarak kaçınılmaz bir şekilde Kur’an’la karşılaşması olasılığını ortadan kaldırmakla satanizme hizmet ettiğini söylemiştim Mahir’e.

<< Önceki                      Sonraki>>


 [10.06.2023, (5/53 (477))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 11.06.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı