7 Ocak 2023 Cumartesi

SA10004/SD2651: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 31

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İblis en iyi manipülasyonlarını aşkla yapıyordu, bence insan ölene kadar bilerek ve isteyerek bu manipülasyonlara kapılıyordu. Erkeklerin normalleri ile kadınların normalleri farklıydı, manipülasyonlara kapılma biçimi de. Bu yüzden aynı normallerle anlaşmaları imkansızdı."

İD araba sürerken beni de dikkatle dinliyordu. Tuhaf bir algılama biçimi vardı, bizim kadınlarımızın dinlediği gibi dinlemiyor, düşündüğü gibi düşünmüyordu, bazen bir erkek gibi eril bir tutum alıyor, bazen de bütün cazibesini kullanan kadınlar gibi sınırsız ve engelsiz dişil tezahürlerle yansımayı seçiyordu.

‘Bir insan nasıl tövbe eder?’ dedi sanki hiçbir şey bilmiyormuşçasına. ‘Bir rahibe gidip günah çıkarmak bana çok saçma geliyor, sonuç olarak o da bir insan!’

‘Haklısın!’ dedim. ‘Bir rahip ya da kardinal ya da Papa da olsa veya İslam’a sokulmuş satanist unsurlardan biri olan bir şeyh de olsa bir insanın başka bir insanın tövbesini kabul etmesi ve bunun için sadaka-bağış kabul etmesi imkânsız; herhangi bir insanın Allah adına herhangi bir iş veya işlem yapma yetkisi yok. Olmayan yetkiler üstlenip insanların günahlarını bağışlayanlar kendilerini günahsız mı kabul ediyorlar, günah çıkarma zinciri nereye kadar gidecek? Bir insanın, başka bir insana işlediği günahları itiraf ederek günahlarından arınacağına m da mantıksız, bu mekanizmaların var olduğuna inanan herkes bilerek aldanmayı seçiyor, saçma olduğunu bile bile sonraki günahları özgürce işleme hakkı elde ettiğine kendini inandırmak istiyor. Bu sürecin doğal sonucu da herkesin günahkâr olarak yaşamaya devam etmesidir, sadece günah çıkarmalarla başlayan, siyasî, sosyolojik ve ekonomik istismarlar bir yana, insan doğasına doğrudan müdahale demek olan milyonlarca cinsel istismar vakası var; bugün Kilise, özellikle Katolik Kilisesi bence en çok bu nedenle itibarsızlaşmış durumda. Ateizmin haksız yere yaygınlaşmasının en önemli etkenlerinden biri budur!’

‘Senin bu özelliğini seviyorum!’ dedi İD neşeyle. ‘Hiç üşenmeden detaylara iniyorsun. İslam’a göre tövbe nasıl yapılır?’

‘Teşekkür ederim, sev tabi, kendin araştırıp öğreneceğine bana sorup kolayca öğrendiğin için bu normal!’ dedim sözlerimin ucunu biraz da sivrilterek. ‘Müslüman olsun ya da olmasın Kur’an okuyan herhangi biri, Kur’an’ın bu tür sorular için kesin olarak sınırları belirlenmiş tanımlar ve cevaplar içerdiğini bilir. Mesela Tevbe Suresi'nin 104. ayeti Allah’tan başka kimsenin tövbe kabul yetkisi ve sadaka olmadığını açıklar ve sorumluluk yükleyerek sorar: ‘Onlar, kullarının tövbesini ve sadakaları kabul edenin Allah olduğunu; tövbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın Allah olduğunu bilmiyorlar mı?’ Yine sorunun eksiksiz cevabı da Âl-i İmrân Suresi'nin 135. ayetinde var: ‘Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.’

‘Peki!’ dedi İD heyecanla. ‘Allah herkesin tövbesini kabul eder mi?’

‘Neden etmesin?’ diye sordum. ‘Yarattığı insan hata yaptığında samimi bir şekilde bağışlanma dilerse, Allah onu neden bağışlamasın?' Nisâ Suresi'nin 17-18. ayetleri bize bunun ölçüsünü de veriyor: ‘Allah katında tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Yoksa tövbe, kötülükleri yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.’ Her şey çok açık değil mi? Eksiksiz!?

‘Kesinlikle eksiksiz!’ dedi İD ve ikimiz de sustuk. Düşünüyorduk. Kim bilir belki de yorgun ve uykusuz olduğumuz için, belki de aşırı yoğun duygusal dalgalanmalarla geçen saatlerin ürettiği bu yorgunluğa artık direnmemeyi seçtiğimiz için susmuştuk. Ama bence Kur’an ayetleri söylenecek söz bırakmamıştı. ‘Allah katında tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir.’ Bilerek günah işleyenlerin tövbesi derin bir belirsizliğe gömülüydü. İD’yi de nihayetinde durduran sanırım bu ayet olmuştu.

The Berkeley Hotel’in önünde aracı görevliye teslim ederek içeri girerken, İD’ye odamda akşam namazını kıldıktan sonra The Jefferson Hotel’e uğramam gerektiğini söyledim, Cevval ve ekibi oradaydı. İD de duş alıp uyuyacağını söyledi. Asansörle odalarımızın bulunduğu kata çıktık. Odama girerken oda kapısının önünde durup bana bakan İD’ye baktım, ona gülümsedim o da bana iyilik dolu bir bakışla gülümsedi. Odalarımıza girdik.

Odama girdiğim andan itibaren hareketlenen düşüncelerimi durduramıyordum; duş alırken, giyinirken, akşam namazını kılarken zihnim hızla işliyordu. İblis en iyi manipülasyonlarını aşkla yapıyordu, bence insan ölene kadar bilerek ve isteyerek bu manipülasyonlara kapılıyordu. Erkeklerin normalleri ile kadınların normalleri farklıydı, manipülasyonlara kapılma biçimi de. Bu yüzden aynı normallerle anlaşmaları imkansızdı.

Sadece Allah'ın emirlerini yerine getiren herkes birbirine dost olabilirdi. Kur'an bunu apaçık anlatıyordu; ‘Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar’ diyordu. Ama bilinçli olarak yapılan hatalar, işlenen günahlar kalıcı birer kusur olarak insanları birbirinden çok uzağa itiyordu.

İki insanın birbirinde anlam araması, birinin diğerinde derinlik bulması, nicelikten ve nitelikten daha farklı bir ihtiyaç algoritmasına bağlıydı. Ki; bu gerçek, birçok nedensiz davranışı açıklıyordu. İnsan isteklerinin "ben merkezcil" gerekçelerine açıklama aramazdı, diğer insanın ne bilmek ve görmek istediğini bilmek de olabilirdi bundaki temel sebep...

Bilmek ve görmek akıllı olmanın temel araçları iken, bilmemeyi ve görmemeyi seçmek akılsız olmayı seçmek demekti. Belki insanın en büyük kusuru da bunu seçebilmesiydi. Varlığın "onanma" ve "kabullenme" koşullarının diğer insanın varlığıyla mümkün olması, bu tip bireysel sorgu ve karşılıklı kusur çatışmalarına neden oluyordu. Yaptığımız her tespit, çözümlerin tam uygulanabilirliğini gerekli kılsa bile, bu tespitin hayata tekabül eden değişimleri sağlaması gözle görülecek kadar yavaş olmuyordu.

Allah, insanların ruhlarını yaratmıştı. Onları Dünya'da bedenle giydirip, onların orada yaşamalarını dilemişti. Dünya'yı yaratmıştı. İlk insanı topraktan var kılmıştı; sonrakiler de topraktan üremişti. Her insan ruhu, belirlenmiş zamana göre bedenlenmek üzere dünyaya gönderiliyordu. Ve belirlenmiş o zamanda başlama emri veriliyordu ve insan biyolojik evrelerden geçerek var oluyordu. Ruh ve beden birleştiklerinde artık yeni bir form ortaya çıkıyordu; adı insan olan bir form. Sonra bu yeni forma uygun bir kimlik oluşuyordu; insan bu kimliği edinene kadar öğreniyordu, yaşadıkça öğrenmeye devam ediyordu. Her an öğreniyorduk.

Günün en büyük savaşçısı olarak ben bu düşüncelerle zihnimi sadeleştirmeye çalışırken dinlenmek üzere uzandığım yatakta uyuyakalmıştım. Bedenime yenilmiştim. Hayatımda ilk kez yaşadığım bir şeydi bu. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[06.01.2023, (4/63 (387))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 07.01.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı