Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Çok sıcak olmaya başlamıştı Chapel Island. Hata yapan insanları cezalandıran insanların kendi hatalarının cezalandırılmasını anlamamaları anlamsız geliyordu bana. Allah hata yapanlara tövbe etme imkânı getirmişti, hatada ısrar kasıtla işlenmiş suça giriyordu.
‘Gelişmiş
insan ahlâkî değerleri olan insandır bana göre, hata da yapabilir, ama hatadan daha
başka şeylerden, kasıtla işlenmiş suçlardan bahsediyorum!’ dedim hafifçe öne
eğilerek alnımda biriken teri sağ işaret parmağımla silip suya silkelerken. ‘Namus
duygusu olan insandır mesela. Namus duygusu ahlâkî bir değerdir, namusla ilgili
bir hatadan bahsedemeyiz, ancak bu duyguyu aşağılayarak, dışlayarak insanı özel
ve mahrem olandan koparmaya çalışmak bir suçtur. Çocuk da namus gibi o meşru
duyguyla dünyaya gelme ve yetişme hakkı olan bir insandır. Doğmamış bir insanı
dünyaya getiren insanların sorumlulukları vardır; kendi zevklerini, o çocuğun
hayat alanını, özgürlük alanını değiştirerek öne alma hakkına sahip değiller.
Bir ahlâkî değere göre dünyaya gelme hakkı olmalı insanın, aksi halde kavram
kargaşası içerisinde çorba gibi bir hayata gözlerini açacak ve bir kişi olma
hakkını elde edemeyecek. İnsan insana, sonraki nesle miras olarak ahlâkî
değerleri bırakabildiği sürece insan olarak kalır, hayvanî zevkleri değer
olarak, özgürlük olarak bıraktığı zaman kendisinden kalan insan değildir çünkü.’
‘Bu
konularda kafam çok karışık!’ dedi İD kolyesiyle oynamaya devam ederken. ‘Çok
da önemsemiyorum ahlakî değerleri. Çocuk için haklı olabilirsin, ne var ki
evlilikle sonsuza dek bağlı olmak bana göre değil. İnsan sıkılınca
bitirebilmeli!’
‘Sıkılmak!’
dedim biraz da ağır bir şekilde tonlayarak. ‘Sıkıldığı insanı terk ederek başka
bir insana giden insan kendisinden sıkıldığında nereye gidecek? İntihar mı
edecek? Batılı insan kendisinden sıkıldığı için mi öldürüyor, intihar ediyor? Bugün
bir diğer insanı kolaylıkla öldüren insanların sayısının artması da işte bu
ahlâkî değer yoksunu kültürün ve medeniyetin eseridir. İnsan cinsel özgürlüğünü
sınırsız bir şekilde yaşayabilmek için her türlü değeri yok ederken, en büyük
kötülüğü kendisine yaptığının da farkında değil. Çünkü bütün mutsuzluklarının
kaynağı bizatihi bu ahlaksızlığı. Uyuşturucu ilaçlara sığınarak bu huzursuz
duygulardan kurtulabildiğini sanıyor zavallıca. Sen uyuşturucu kullanıyor musun
ya da yeşil reçeteli haplar alıyor musun?’
‘Asla!’
dedi İD güçlü bir sesle. ‘Uyuşturucudan nefret ederim!’ Sonra sesindeki gücün
azaldığını hissettim. ‘Ama antidepresan kullandığımı söylemiştim. Uyuyamıyorum
uyku hapı almadan.’
‘Çünkü
yoksul değilsin, onlar kadar çalışmak zorunda değilsin, hayatını sürdürecek
olan temel şeylerden mahrum değilsin, dilediğin ülkeye ya da şehre
gidebiliyorsun, dilediğini satın alabiliyorsun, dilediğin insanla birlikte
olacak ya da onu terk edip başkasını bulacak kadar güzel, genç, özgür ve
Avrupalısın!’ dedim. ‘Bütün bunların yoksunluğunun ürettiği duygu ve
düşüncelerle günlerin geçmiyor, onlar gibi yorulmuyorsun, onlar gibi uykuya
dalamıyorsun. Sen zengin bir batılısın, dilediğin her şeye sahipsin, ama sadece
uyuşturucu ilaçlarla zihninin seslerinden kurtulabiliyor ya da kurtulamadığını
bile bile o düşünceleri bir kenara itebiliyor ve uyku hapı almadan
uyuyamıyorsun.’
İD, cevap
vermedi bu kez. Zihnimdeki çerçeveyi ona eksiksiz anlatmalıydım, bunu şimdi
yapmazsam bir daha yapabileceğim sanmıyordum. İD gözlerimin önündeydi ve
zihnimdeki kasırgaların henüz dinmediğinin farkındaydım. Sözlerimin onu incitme
ihtimalini göz ardı etmeden, dikkatle anlatmaya devam ettim.
‘Uyumak
gibi basit bir şeyi bile yapamaz hale gelen zengin Batılılar için cehennem daha
başka ne olabilirdi ki?’ diye sordum biraz da acımasızca. ‘Bazen duyuyorum. Her
türlü ahlâkî değeri reddeden ve bir hayvanın bile dikkatine, özenine sahip
olmayan insanların dünyaya bakışını görüyorum. Her türlü ahlâksızlığı yaşayarak
hayatın bütün tatlarını sınırsızca tadan insanların mutlu görünmesi onları
aldatıyor. Haram, günah olarak adlandırılan her türlü şeyi yapanların zengin,
varlıklı, güçlü olmaları onları mutlu yapıyor sanıyorlar. Tabi, ahlaki
değerleri önemseyenlerin hep fakir, zavallı ve ezik olmalarına bakarak böyle
sandıkları açık. "O halde!" diyorlar: ‘Tanrı zenginleri seviyor ki bu
yüzden onlar mutlu!”’
‘Gerçekten
de öyle diyorlar’ dedi İD heyecanını gizleme gereği duymadan.
‘Ne kadar
hazin bir durum değil mi sence de?’ diye sordum. ‘Allah’ın yasakladıklarını
yaparken, zengin ve güçlü olmalarını Allah’ın onları sevdiğine yoruyor olmaları
ne kadar da ahmakça. Oysa Allah’ın ölçüleri belli; o ölçülere uymayanları
anında cezalandıracağına dair bir vaadi de yok; bir gün kesinlikle ölecek olan
insan bunun sonuçlarının olacağını düşünemiyorsa, gerçekten aklı yitirdiğini de
göstermiş olmuyor mu?
İD
oturduğu yerden ayağa kalktı ve doğrudan bana baktı, ‘Müslümanlar ülkelerde
neden hep terör, savaş, yoksulluk ve diktatörlük var?’ diye sordu.
Sorusu
mantıklıydı, ancak ona bunun nedenlerini açıklamak için tarihin adım adım nasıl
geliştiğini anlatmak gerekiyordu.
‘Haklı bir
soru bu!’ dedim hüzünlü bir sesle. ‘Ancak sadece Müslüman ülkeler için değil,
Budist ve Hindu olan ve Hristiyanlık ve Yahudilik dışındaki bütün dinlere inanan
insanların bulunduğu bütün ülkeler için de durum aynı. Maalesef müreffeh,
zengin ve modern Batı, bütün bu ülkelerle birlikte Müslüman ülkeleri de kendi
adamlarıyla yönettiği ve sömürdüğü için bu böyle. Köleler ve efendileri!’
‘Müslüman
ülkeleri de Batılılar mı yönetiyor demek istiyorsun?’ diye sordu.
‘Evet!’
dedim. ‘Bu uzun bir süreç sonunda gerçekleşen bir durum. Özetlemek gerekirse; Müslümanlar,
yedinci yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar, on üç yüzyıl dünyada kıskanılan bir
güce, kültüre ve sosyal refaha sahip olarak yaşamışlar, Allah’ın ölçülerine
uymadıkları için de bütün değerlerini yitirerek bugünkü sefil hallere
düşmüşler. Allah’ın adaleti insanlar arasında ayrım yapmıyor. Bugünkü dinsiz ve
ahlâksız Batılılar elbette sınırları kendileri tarafından belirlenmiş
coğrafyalarda yine kendilerinin ürettiği kaos, askerî darbeler, yoksulluk,
açlık, terör ve savaşla boğuşan, aşağılanmış olmayı hak eden Müslümanları
göstererek onların temsil ettiklerini iddia ettikleri ahlâkı aşağılarlar.
Çünkü, göstermek istedikleri bu. Ama herkes de biliyor ki suçlu ahlâk değil,
bizzat onu bir kenara iten insan. Allah sefil olanı neden sevsin ki? Bugün Batı
anlık düşünerek sefil olmadığını sanırken de yanılıyor, kendisinden önceki
ahlâksız medeniyetler gibi çökmeye mahkûm bir ahlâksızlık medeniyeti çünkü.
Öncekiler de ahlâksız cinselliği, hırsızlığı, öldürmeyi hak ve özgürlük olarak
anlıyorlardı. Mısır, Pers, Hint, Çin, Roma, Yunan medeniyetleri nerede hani?
Hatta Müslümanların medeniyetleri? Allah onları çok sevdiği için mi antik
harabelerde, müzelerde gezilip görülecek, ders çıkarılacak örnekler olarak
duruyorlar?’
İD yüzünü bana döndü ve parlayan gözleriyle, ‘Bu hep böyle mi olacak peki? Yok mu olacak insanlık?’ diye sordu.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.