12 Kasım 2022 Cumartesi

SA9926/SD2595: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 15

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

İD oturduğu yerden ayağa kalktı ve doğrudan bana baktı, ‘Müslümanlar ülkelerde neden hep terör, savaş, yoksulluk ve diktatörlük var?’ diye sordu. 

Çok sıcak olmaya başlamıştı Chapel Island. Hata yapan insanları cezalandıran insanların kendi hatalarının cezalandırılmasını anlamamaları anlamsız geliyordu bana. Allah hata yapanlara tövbe etme imkânı getirmişti, hatada ısrar kasıtla işlenmiş suça giriyordu.

‘Gelişmiş insan ahlâkî değerleri olan insandır bana göre, hata da yapabilir, ama hatadan daha başka şeylerden, kasıtla işlenmiş suçlardan bahsediyorum!’ dedim hafifçe öne eğilerek alnımda biriken teri sağ işaret parmağımla silip suya silkelerken. ‘Namus duygusu olan insandır mesela. Namus duygusu ahlâkî bir değerdir, namusla ilgili bir hatadan bahsedemeyiz, ancak bu duyguyu aşağılayarak, dışlayarak insanı özel ve mahrem olandan koparmaya çalışmak bir suçtur. Çocuk da namus gibi o meşru duyguyla dünyaya gelme ve yetişme hakkı olan bir insandır. Doğmamış bir insanı dünyaya getiren insanların sorumlulukları vardır; kendi zevklerini, o çocuğun hayat alanını, özgürlük alanını değiştirerek öne alma hakkına sahip değiller. Bir ahlâkî değere göre dünyaya gelme hakkı olmalı insanın, aksi halde kavram kargaşası içerisinde çorba gibi bir hayata gözlerini açacak ve bir kişi olma hakkını elde edemeyecek. İnsan insana, sonraki nesle miras olarak ahlâkî değerleri bırakabildiği sürece insan olarak kalır, hayvanî zevkleri değer olarak, özgürlük olarak bıraktığı zaman kendisinden kalan insan değildir çünkü.’

‘Bu konularda kafam çok karışık!’ dedi İD kolyesiyle oynamaya devam ederken. ‘Çok da önemsemiyorum ahlakî değerleri. Çocuk için haklı olabilirsin, ne var ki evlilikle sonsuza dek bağlı olmak bana göre değil. İnsan sıkılınca bitirebilmeli!’

‘Sıkılmak!’ dedim biraz da ağır bir şekilde tonlayarak. ‘Sıkıldığı insanı terk ederek başka bir insana giden insan kendisinden sıkıldığında nereye gidecek? İntihar mı edecek? Batılı insan kendisinden sıkıldığı için mi öldürüyor, intihar ediyor? Bugün bir diğer insanı kolaylıkla öldüren insanların sayısının artması da işte bu ahlâkî değer yoksunu kültürün ve medeniyetin eseridir. İnsan cinsel özgürlüğünü sınırsız bir şekilde yaşayabilmek için her türlü değeri yok ederken, en büyük kötülüğü kendisine yaptığının da farkında değil. Çünkü bütün mutsuzluklarının kaynağı bizatihi bu ahlaksızlığı. Uyuşturucu ilaçlara sığınarak bu huzursuz duygulardan kurtulabildiğini sanıyor zavallıca. Sen uyuşturucu kullanıyor musun ya da yeşil reçeteli haplar alıyor musun?’

‘Asla!’ dedi İD güçlü bir sesle. ‘Uyuşturucudan nefret ederim!’ Sonra sesindeki gücün azaldığını hissettim. ‘Ama antidepresan kullandığımı söylemiştim. Uyuyamıyorum uyku hapı almadan.’

‘Çünkü yoksul değilsin, onlar kadar çalışmak zorunda değilsin, hayatını sürdürecek olan temel şeylerden mahrum değilsin, dilediğin ülkeye ya da şehre gidebiliyorsun, dilediğini satın alabiliyorsun, dilediğin insanla birlikte olacak ya da onu terk edip başkasını bulacak kadar güzel, genç, özgür ve Avrupalısın!’ dedim. ‘Bütün bunların yoksunluğunun ürettiği duygu ve düşüncelerle günlerin geçmiyor, onlar gibi yorulmuyorsun, onlar gibi uykuya dalamıyorsun. Sen zengin bir batılısın, dilediğin her şeye sahipsin, ama sadece uyuşturucu ilaçlarla zihninin seslerinden kurtulabiliyor ya da kurtulamadığını bile bile o düşünceleri bir kenara itebiliyor ve uyku hapı almadan uyuyamıyorsun.’

İD, cevap vermedi bu kez. Zihnimdeki çerçeveyi ona eksiksiz anlatmalıydım, bunu şimdi yapmazsam bir daha yapabileceğim sanmıyordum. İD gözlerimin önündeydi ve zihnimdeki kasırgaların henüz dinmediğinin farkındaydım. Sözlerimin onu incitme ihtimalini göz ardı etmeden, dikkatle anlatmaya devam ettim. 

‘Uyumak gibi basit bir şeyi bile yapamaz hale gelen zengin Batılılar için cehennem daha başka ne olabilirdi ki?’ diye sordum biraz da acımasızca. ‘Bazen duyuyorum. Her türlü ahlâkî değeri reddeden ve bir hayvanın bile dikkatine, özenine sahip olmayan insanların dünyaya bakışını görüyorum. Her türlü ahlâksızlığı yaşayarak hayatın bütün tatlarını sınırsızca tadan insanların mutlu görünmesi onları aldatıyor. Haram, günah olarak adlandırılan her türlü şeyi yapanların zengin, varlıklı, güçlü olmaları onları mutlu yapıyor sanıyorlar. Tabi, ahlaki değerleri önemseyenlerin hep fakir, zavallı ve ezik olmalarına bakarak böyle sandıkları açık. "O halde!" diyorlar: ‘Tanrı zenginleri seviyor ki bu yüzden onlar mutlu!”’

‘Gerçekten de öyle diyorlar’ dedi İD heyecanını gizleme gereği duymadan.

‘Ne kadar hazin bir durum değil mi sence de?’ diye sordum. ‘Allah’ın yasakladıklarını yaparken, zengin ve güçlü olmalarını Allah’ın onları sevdiğine yoruyor olmaları ne kadar da ahmakça. Oysa Allah’ın ölçüleri belli; o ölçülere uymayanları anında cezalandıracağına dair bir vaadi de yok; bir gün kesinlikle ölecek olan insan bunun sonuçlarının olacağını düşünemiyorsa, gerçekten aklı yitirdiğini de göstermiş olmuyor mu?

İD oturduğu yerden ayağa kalktı ve doğrudan bana baktı, ‘Müslümanlar ülkelerde neden hep terör, savaş, yoksulluk ve diktatörlük var?’ diye sordu. 

Sorusu mantıklıydı, ancak ona bunun nedenlerini açıklamak için tarihin adım adım nasıl geliştiğini anlatmak gerekiyordu.

‘Haklı bir soru bu!’ dedim hüzünlü bir sesle. ‘Ancak sadece Müslüman ülkeler için değil, Budist ve Hindu olan ve Hristiyanlık ve Yahudilik dışındaki bütün dinlere inanan insanların bulunduğu bütün ülkeler için de durum aynı. Maalesef müreffeh, zengin ve modern Batı, bütün bu ülkelerle birlikte Müslüman ülkeleri de kendi adamlarıyla yönettiği ve sömürdüğü için bu böyle. Köleler ve efendileri!’

‘Müslüman ülkeleri de Batılılar mı yönetiyor demek istiyorsun?’ diye sordu.

‘Evet!’ dedim. ‘Bu uzun bir süreç sonunda gerçekleşen bir durum. Özetlemek gerekirse; Müslümanlar, yedinci yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar, on üç yüzyıl dünyada kıskanılan bir güce, kültüre ve sosyal refaha sahip olarak yaşamışlar, Allah’ın ölçülerine uymadıkları için de bütün değerlerini yitirerek bugünkü sefil hallere düşmüşler. Allah’ın adaleti insanlar arasında ayrım yapmıyor. Bugünkü dinsiz ve ahlâksız Batılılar elbette sınırları kendileri tarafından belirlenmiş coğrafyalarda yine kendilerinin ürettiği kaos, askerî darbeler, yoksulluk, açlık, terör ve savaşla boğuşan, aşağılanmış olmayı hak eden Müslümanları göstererek onların temsil ettiklerini iddia ettikleri ahlâkı aşağılarlar. Çünkü, göstermek istedikleri bu. Ama herkes de biliyor ki suçlu ahlâk değil, bizzat onu bir kenara iten insan. Allah sefil olanı neden sevsin ki? Bugün Batı anlık düşünerek sefil olmadığını sanırken de yanılıyor, kendisinden önceki ahlâksız medeniyetler gibi çökmeye mahkûm bir ahlâksızlık medeniyeti çünkü. Öncekiler de ahlâksız cinselliği, hırsızlığı, öldürmeyi hak ve özgürlük olarak anlıyorlardı. Mısır, Pers, Hint, Çin, Roma, Yunan medeniyetleri nerede hani? Hatta Müslümanların medeniyetleri? Allah onları çok sevdiği için mi antik harabelerde, müzelerde gezilip görülecek, ders çıkarılacak örnekler olarak duruyorlar?’

İD yüzünü bana döndü ve parlayan gözleriyle, ‘Bu hep böyle mi olacak peki? Yok mu olacak insanlık?’ diye sordu.


<< Önceki                      Sonraki>>


[04.11.2022, (4/31 (355))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 12.11.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı