25 Aralık 2016 Pazar

SA3791/AS63: Sızıntı Yaratıklar; Bir Direnişin Sırtındaki Kamburlar

"İlânihaye hangi hain muvaffak olmuştur ki? Elli sene yüz sene sonra da olsa hangi ihanet saklı kalabilmiştir?"


Allah her şeyi görüyor, her şeyi kaydediyor ve bir gün hiç kuşkusuz herkes yapıp ettiklerinin hesabını verecek, ama en çok insanları aldatanların hesabı çetin olacak, ben buna inanıyorum. Aramızda hiç kimse "Ben aldanmadım, aldanmam" deme yetkinliğine sahip değil; aldanmamak için her şeyi bilmek lazım; lâkin insanoğlu her şeyi bilme kabiliyetini haiz değil, o yüzden aldanan insan niyetindeki esastan ve aldandığını anladıktan sonraki tutumundan sorumludur.

Uzun zamandır memleketimizdeki, dünyadaki hadiselere bakıp durmama rağmen yazıp çizmek içimden ve elimden gelmiyor. En son 29.03.2015 tarihini attığımı gördüm, taslak olarak dosyalarda duran ve öylece bıraktığım olmayan yazının altına. Berbat bir dört sene geçirdi bu memleket, her yerinden sarsıldı; hepimiz de bu sarsıntıların bizzat içindeydik, kaçamadık, kaçamazdık; müdahil olduk, çaba sarf ettik ve nihayetinde binbir beladan en büyüğü olanı 15 Temmuz Darbesi'ni def ettik ve geldik, yeniyi eskiyle mukayese ederek yazmaya, anlatmaya devam etmeye karar verdik.

İnsan nasıl aldanır? Bu soruya cevap verirsek herhalde meselelerimizin tamamını anlamaya başlarız gibime geliyor. İnsan iki şeyden aldanır, samimiyetinden ve güveninden...  Elbet; herkes herkese güvenmez, elbet herkes herkesle samimi olmaz, ama eğer insanlar baskı altındaki bir toplumda yetişmişlerse, kendilerine özgürlük vaat eden herkese ilk anda samimiyetle yaklaşırlar, çünkü baskı var olandır, özgürlük vaat olunan. Hangi esir hürriyet istemez?

Bu milletin evladı, iki yüz senedir kendi memleketinde esirdi, hor görülendi, kazancı binbir hile ve desise ile elinden alınandı; devlet dairelerinde kılığı, kıyafeti ve inancı ile ezilendi. Kendisine gizlice teşkilatlanarak ülkede hakkı olanı almayı vaat eden herkese inandı. Sağcıya, solcuya, tarikatçıya, dernekçiye, her türlü örgütçüye ve Hocaefendi titri, kendisine kölelerinden verilmiş olan bir yaratığa.

Bir yaratık bu memleketi ana-babasından oğluna-kızına, kocasından karısına, siyasetçisinden askerine, polisinden öğretmenine, doktorundan savcısına-hakimine, bürokratından hademesine kadar herkesi birbirine düşürdü. 

Bu yaratığın adı Fetullah Gülen'di. Rus Büyükelçisi'ni Ankara'nın göbeğinde öldüren polis kılıklı bir teröristin annesi, katliam gününe dek nasıl bir çocuğa sahip olduğunu bilemez haldeydi, bugün cenazesini kabul etmiyor oğlunun... "Anneler hain doğurmaz, hainler sonradan yetiştirilir" diyor. Bu acının tarifi yok; namazında-niyazında, sessiz-zararsız diye bildiği kendi çocuğunu bir haine dönüştüren ve kendi ülkesine, halkına silah sıkar hâle getiren bir örgüt nasıl bir örgüt olabilir, bu neyle izah edilebilir? Bunun karşısında aldanmamak nasıl mümkün olabilir?

O anneyi nasıl anlamak lazımsa işte bu memleketi de öyle anlamak lazım. Olan biten her şeyin farkında olan bu memleketin insanı hain desteklemedi, hain beslemedi, buna karşılık hain herkesi Allah rızası ile, din ile aldattı, başından beri hizmet ettiği şeytanın kölelerine kölelik etti, şeytanın köleleri hem bu memlekette esir halk inşâ ettiler hem de o halka hürriyet vaat eden birçok hain. Sağcısı, solcusu, hocası, hacısı, şeyhi, profösörü, gazetecisi, savcısı, hakimi, askeri, polisi, doktoru, öğretmeni artık ne tür bir maske takmışlarsa halen mebzul miktarda görmeye devam ettiğimiz yüzlerce hain.

Gezi Terörü'nde uç verdi bu şer şebekesi, ama gün geçtikçe daha iyi seçmeye başladığımız yüzlerce yalan daha pompalandı zihnimize, "ABD'de esir, şantaj yapıyorlar, kendi memleketinin aleyhine iş yapmaz, bu memlekete bir sürü meslek erbabı adam yetiştirdi" gibi inanılabilir mazeretlerle birçok insan güvenini muhafaza etmeyi seçti, ben sorguladım, hiçbir zaman kendim için bir fikir, din adamı, önder vs telakki etmediğim halde, bu yaratığın diğer birçok benzeri gibi bir yol tutturduğunu düşünen milyonlarca kişiden biriydim sadece. Allah için çabalayan hiç kimseyi ayırmayan herhangi bir kimseydim, üstüme düşen uyarmaktı, yazdıklarımla, söylediklerimle; 2012'deki edepsizliği ile Mit Müsteşarını tutuklamaya yeltendiğinde herkes neyin ne olduğunun farkında değildi, ama zaman geçtikçe hepimiz daha dikkatle bakmaya başladık bu şer şebekesine. 

Devletin neresine ne kadar yayıldıklarını elbette bilemezdik, ki daha sonra gördük ki devlet de bilmiyormuş ya da bildiği halde felç edildiği için tedbir alamaz hale getirilmiş. Fakat fark ediyorduk, dilleri zehirliydi, edepsizdi, pervasızdı, hiçbir ölçü tanımadan her türlü ahlaksızlığı yayıyor, meşrulaştırıyor, gözlerimizin önünde hiç arlanmadan her türlü melanetlerini ifşa ediyor, bu milleti Erdoğan'ın şahsında tehdit ediyorlardı. Şaşkınlıkla izliyorduk, nasıl bu kadar ölçüsüz olabiliyorlardı?

Tehditlerinin yaslandığı birçok güç varmış meğer. Millet adına sızdıklarını iddia ettikleri devletin her yerindeki  maskeli haydutları ve NATO dedikleri darbeci kurum... Her kılıkta sızmışlardı; sağcı, solcu, alevi, laik. Sızmadıkları tek kılık vardı müslüman. Bir türlü müslüman olarak görünmemişlerdi devlete... Ki esasında zaten bir müslümanın yapamayacağı şeyleri bugün yapıyor olmaları, bu kılığa girilemeyeceğinin farkında olmalarıydı, müslümanlık bir kılık değildi, bir iman biçimiydi. Müslümanlık onları kabul etmedi, bugün gördüğümüz bu. 

İhlas dediğimiz, takva dediğimiz imana dair olanı takiyye ile hile ile, yalan ile her seferinde köleleştirdiği insanları hem ruhundan hem de imanından silip atan bu yaratık bugün ABD'de bir köşkte mel'un işlerine hiç rahatsız edilmeden devam ediyor. 15 Temmuz'daki vahşetin emrini verdiği halde, kölesi olan asker, polis, savcı, hakim, öğretmen, bürokrat, akademisyen, esnaf, tüccar kim varsa neredeyse hepsi tek tek yakalanıp içeri tıkıldığı halde, o yaratık hiçbir şey olmamış gibi çirkeflik yapmaya devam ediyor. İşte bunu başka türlü düşünmedikçe kaç kişi anlayabilirdi?

Dünyayı idare eden masonların efendileriydi ve biz sıradan insanlar her gün yeni belgeler, bilgilerle bu şer şebekesinin bütün efendilerini, ortaklarını tek tek görüyoruz. Peki bunları bildikleri halde saklayanların hesabı ne olacak? Bu ifrit insanları aldatırken olup biteni bilen insanların hesabı ne olacak? Bunu bilen o gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, siyasetçiler, kendilerine hoca-şeyh dedirten münadiler ve daha niceleri nasıl sessiz kalabildiler, bu hain tek başına bu kadar büyük ihaneti nasıl 50 yıl sürdürebildi? Ortakları kimler, bu memleketin harcanmış emeği, harcanmış parası bir yana harcanmış evladının hesabını kim verecek?

İnsana tabi olanın eğer Allah'ın Kitabı Kur'an ile alakası yoksa aldanmaması mümkün müdür? İnsana tabi olunur, olunmaz değil; muhtara, valiye, kanun namına iş yapan her meslek erbabına lazım olan hususlarda tabi olunur, ama Allah adına peygamber dışında kimseye tabi olunmaz, çünkü insan, yiyen, içen ve zaruri ihtiyaçları olan bir fanidir, şeytana uymak gibi zafiyetleri haizdir. İşte bu memlekette masum halkın aldanmasına vesile olan ve buna hizmet eden ya da müsaade eden herkesin hesaba çekilmesi de zarurettir.

Erdoğan'a sahip çıktık, çünkü Erdoğan karanlık bir çağdan çıkışımızın sesiydi, eğilseydi ona da sahip çıkmazdık. Yaratık Gülen ne kadar eğildiyse Erdoğan o kadar dik durdu, bu sonradan olma garabet ne kadar yalan söylediyse Erdoğan o kadar doğru söyledi ve günler, yıllar böyle geçti, hepimiz bu mücadelede her şeyi ayan beyan gördük, ki başka türlüsü olsaydı kim bu derin aldanmışlığı üstünden kolayca silip atacaktı, bunu da düşünmek lazım.

Ben vaktiyle sorduğum sorumun cevabını 2013 Gezi Terörü'nde aldım. Seneler evvel sormuştum, okullar açan, dünyaya güzel ahlakı yaymayı, ülkemize itibar kazandırmayı amaçladığını gözümüze soka soka reklam yaparak anlatan bu yaratık, "Bütün bunları niye yapıyor?" diye... Cevap basitmiş; bir uşak efendisi ne derse onu yapar. Gülen uşağına efendileri ne demişse o da onu yapmış, Allah rızasını bir maske olarak kullanmış; hepsi bu...

Merakımı mazur görün, bugün bu merhalede bu millet aldanmadığını da ispat etmiş midir, etmemiş midir? Sen, ben, hepimiz, bu ifritin şer çarkına girmeyen herkes samimiyetinden vurulmuşsa güvenini de alıp çekmemiş midir bu haysiyetsizlerden?

İlânihaye hangi hain muvaffak olmuştur ki? Elli sene yüz sene sonra da olsa hangi ihanet saklı kalabilmiştir?

Her gün bir tane yaratık çıkıyor, meşrebini ifşa ediyor... Zira her birinin mamul olduğu maksat bilfiil budur ve başka türlü nihayetlenmesi beklenmemelidir bu işin. Bir tane vaaz minderi kapmış bir başka münadi, mevzuyu bir türlü Gülen yaratığı ve benzerlerinin hazmedemediği İmam Hatiplerin hanesine sürmüş yine...

Bakalım hele daha neler çıkacak o derin sürülmüş tarlalardan.... Hepimiz hazırlıklıyız artık, nasıl geliyorlarsa öyle gelsinler... Bu türden yaratıklar bu milletin iki yüz yıllık direnişinin sırtındaki kamburlardan başka bir şey olmadılar ve şimdi bu kamburlar tek tek cerahatleriyle birlikte temizlenecek...

Allah büyüktür.


Alper SELÇUK, 25.12.2016, Antiseptik Anafor 68



Seçkin Deniz Twitter Akışı