26 Ağustos 2016 Cuma

SA3351/TG204: Amerika ve Humeyni Arasındaki Gizli İlişkiler-IV

Sonsuz Ark'ın Notu:
Sonsuz Ark, Tamer Güner'in yaptığı çevirileri yayınlayarak Humeyni ve İran Devrimi'nin masonlarla olan ilişkisini ortaya koymuş, İslam Devrimi diyerek maskelenen ABD ve İsrail kuklası bir yönetim demek olan Humeyni ve Ayetullahlar yönetiminin bütün müslümanların umutlarını çalmak ve müslümanların parçalara ayırarak yönetilebilir ve sömürülebilir olarak kalmasını sağlamak için inşa edildiğini iddia ve ispat etmiştir. Aşağıdaki analiz Humeyni-ABD ilişkisine dair daha somut kanıtlar sunmaktadır.
Seçkin Deniz, 26.08.2016

Two Weeks in January: America's secret engagement with Khomeini
Kambiz Fattahi/BBC Persian Service

Humeyni’nin en büyük korkusu ABD’nin son anda Şah’ı kurtarmak üzere bir darbe girişiminde bulunmasıydı. Bunun yerine, Şah’ın tamamen bittiğine ve aslında ordunun komünistler tarafından ele geçirilmesine engel olmanın yollarının arandığına dair Amerika’dan açık bir işaret aldı. 

Her zaman olduğu gibi Humeyni’nin ekip şefine, kendisine (Humeyni’ye) iletilmek üzere pek çok Farsça not verildi. Amerikan diplomat, İranlıların mesajın içeriğini tam olarak anladıklarından emin olmak istiyordu.   

ABD’nin Fransa Büyükelçisi, Washington’a gönderdiği ayrı bir mesajda şöyle diyordu:

“Zimmermann, notlardaki anayasa ile ilgili noktalar üzerinde konuşurken, ABD’nin anayasa meselesindeki esnekliği hakkında bir fikir verebileceğini umarak Yazdi’nin dikkatini özellikle son iki cümleye çekmişti. ABD, Humeyni’ye ordunun dengesinin bozulduğunu iletiyordu. Aynı toplantıda Zimmermann Yazdi’ye şöyle demişti: “Bu subaylar bilinmeyenden korkuyor; meçhul bir gelecekten korkuyorlar.”

Washington’un menfaatine, Ayetullah tarafından ordunun tasfiye edilmeyeceğine dair taahhüt verilmişti. Humeyni’nin özel temsilcileri tarafından ABD’den, gelişmiş silah sistemlerini İran dışına çekmemesi isteniyordu. 

Yazdi ayrıca kurulacak olan İslam Cumhuriyeti’nin, İsrail ile kitleler halinde ülkeden kaçmaya başlayan kendi Yahudi vatandaşları arasında ayrım gözeteceğini açık bir şekilde beyan etmişti. Yazdi şöyle diyordu:” Amerikalı Yahudilere şunu söyleyebilirsiniz; İran’daki Yahudilerin geleceğinden endişe duymasınlar.”  

Hem Humeyni hem de Carter, ordu ve muhalefet arasında şiddetli çatışmadan kaçınılması taraftarı olsa temelde hedefledikleri birbirlerinden farklıydı. Carter, Sullivan tarafından daha önce “yaralı bir hayvan” olarak tanımlanan ve gelişmiş baskı gücünü gelecekte kullanmayı düşündüğü ordunun korunmasını istiyordu. Fakat Humeyni, bu hayvanı tuzağa düşürerek bitirmeyi amaçlamaktaydı. Ordu uzun vadede Huneyni rejimi için bir tehdit unsuruydu. Bu nedenle başının kesilerek ortadan kaldırılması büyük önem arzetmekteydi. 

Washington, monarşinin geleceği ve ordunun oryantasyonu ile ilgili Humeyni’nin sorularına cevap vermişti. Şimdi sıra Ayetullah’taydı. Carter yönetimi, ABD’nin İran’la alakalı asli menfaatlerinin gelecekte nasıl şekilleneceğini bilmek istiyordu:  Amerikan yatırımları, petrol akışı, politik-askeri ilişkiler ve Sovyetler Birliği’ne bakış. 


Ertesi gün bu sorulara yazılı bir cevap yazan Humeyni cevabını Yazdi ile geri gönderdi. 

Humeyni İranlılardan gösterileri genişletmelerini istiyor- Aynı gün Zimmermann Yazdi’ye ordunun gelecekte esnek davranacığını iletiyordu. 

Carter tarafından,Guadeloupe Adasında dünya liderlerinin bulunduğu bir konferansta İslam Cumhuriyeti hakkında söylenen sözler, ustaca hazırlanmış bir portre özelliği taşımaktaydı: Sovyet hakimiyetinden kurtulmuş, nötr haldeki bir İran, Amerika ile dost olmasa bile, dışarıya devrim ihraç eden ya da Batı’ya petrol akışını kesen bir devlet de olmayacaktır.

newspaper

Notlarda Humeyni şöyle demekteydi: 

“Ücretini verdiği takdirde kim isterse petrolümüzü satacağız. İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından petrol akışı devam edecek, iki ülke hariç: Güney Afrika ve İsrail. Ülkenin gelişmesi için İran’ın diğer devletlerin yardımına ihtiyacı vardır, özellikle de Amerika’nın.”

Yabancı yatırımcılar olarak Amerikalılar yeni dönemde rol almaya istekli görünüyordu. Humeyni ayrıca İran’ın tank değil traktör satın almayla ilgileneceğini ima ediyor ve Rusya ile “özel bir yakınlık” kurulmayacağını açıklığa kavuşturuyordu.  

Yazdi, Zimmermann ile konuşurken şöyle diyordu: 

“Rus hükümeti ateist ve din karşıtı bir devlettir. Ruslarla derin bir anlayış içinde olmamız bizim için son derece güçtür. Siz Hristiyansınız ve Tanrıya inanıyorsunuz ancak onlar inanmıyorlar. Ruslar yerine sizinle yakınlaşmanın, bizim için daha rahat olduğunu düşünmekteyiz.”

Humeyni ayrıca bölgeyi istikrarsızlaştırmayacağı sözünü veriyor ve “Diğer devletlerin işlerine karışmamanın” gelecekte kuracakları hükümetin politikası olacağını ifade ediyordu.  

Şah rejiminden farklı olarak İslam Cumhuriyeti, Körfezin jandarması gibi davranmayacak, devrim ihraç etme işine de bulaşmayacaktı.

Humeyni notlarında şöyle diyordu: 

“Suud, Kuveyt, Irak halklarından yabancıları ülkelerinden kovmalarını istemeyeceğiz.”

İran’daki kaos, Şah’ın düşmesinin ardından Marksist grupların yönetimi devralacağından korkan İran’ın Arap komşularından çoğunu alarm durumuna geçirmişti. CIA tarafından yapılan bir değerlendirmede,muhafazakâr Arapların Humeyni’nin veya onun fikirleri üzerine kurulmuş bir rejimin İran’da uzun süre hüküm sürmesini hiç inandırıcı bulmadıkları ifade edilmekteydi. 

Fakat Ayetullah kısa bir süre içinde mücadelesine destek vermiş olan bütün Marksist grupları saf dışı bırakacaktı. Solcuların tasfiyesinden önce Humeyni ve radikal takipçileri, Amerikan yanlısı oldukları ve gerçek devrimciler olmadıkları gerekçesiyle içlerinde Yazdi’nin de bulunduğu ılımlı kesimi dışladılar.  

24 Ocak tarihinde aralarında din adamı Ayetullah Musavi Ardabili’nin (Ardabilli gelecekte İslam Cumhuriyeti’nin başyargıcı olacak ve binlerce politik muhalifin idamında önemli bir rol oynayacaktı)  de bulunduğu gizli İslam Devrimi Konseyi’nin önemli üyeleri,Amerikan büyükelçisi William Sullivan ile buluştular.Sullivan, Ardabilli’nin makul biri gibi göründüğünü, zor bir tip olduğunu ancak fanatik bir kişiliğe sahip olmadığını Washington’a rapor edecekti.  

First, first person

Üç gün sonra Humeyni Beyaz Saray ile doğrudan temas kurdu. 27 Ocak tarihinde ilk kez birinci ağızdan yazdığı mesajında şöyle diyordu: 

"Ordu’ya Bahtiyar’ı takip etmemesini tavsiye etmeniz uygun olacaktır.” 

Aslında Humeyni’nin üç isteği vardı: Dönüşünün kolaylaştırılması, anayasal hükümete istifa etmesi için baskı yapılması ve ordunun silahlarını bırakmaya zorlanması. 

Humeyni ayrıca üstü örtük bir uyarıda bulunuyordu; eğer ordu aşırı önlemler alacak olursa taraftarları öfkelerini İran’da bulunan Amerikan vatandaşlarına yöneltecekti. Bununla birlikte mesajını pozitif bir şekilde sonlandırarak, krizin barışçıl bir şekilde çözümlenmesinin aciliyetini vurgulamaktaydı. Yazdi tarafından alınan mesajlar Fransa’daki Amerikan büyükelçiliğinden ABD hükümetinin en üst seviyesine ulaştırıldı.  

27 Ocak tarihinde gerçekleşen telefon konuşmasında, Savunma Bakanı Harold Brown, General Huyser’e Humeyni’nin gizli mesajından ve Başkan Carter ile bu mesaj hakkında aralarında geçen tartışmadan bahsetti. Brown, Humeyni’nin dönüşünün İranlı yetkililere bırakılması gereken “taktik” bir mesele olduğunu Huyser’e açıkça söylemişti. 

Yakın zamanda gizliliği kaldırılan belgelerde Washington’un Humeyni’ye verdiği cevaptan anlaşıldığına göre; ABD yönetimi, Humeyni’nin doğrudan iletişim kurmasından ve görüşmelerin devamını istemesinden dolayı oldukça memnundu. 

Humeyni’ye verilmesi tavsiye edilen cevapta Humeyni kendi hükümetini kurması noktasında uyarılarak krizin İranlı yetkililerle diyalog içinde çözülmesi gerektiği vurgulanmaktaydı. Bu uyarı metni Tahran’daki ABD büyükelçiliğine gönderilecek ve Fransa’da bulunan Humeyni’ye hiçbir zaman ulaşmadan raflardaki yerini alacaktı. Ama bunun bir önemi yoktu. Kısa bir süre sonra Ayetullah İran’a dönüş yolu üzerinde olacaktı.  

Opsiyon C


taken 01 February 1979 at Tehran airport of revolutionary leader Ayatollah Ruhollah Khomeini (C) posing aboard the Air France Boeing 747 jumbo
 Humeyni kendisini muzaffer bir şekilde Tahran’a ulaştıracak uçakta. 

İranlı askeri liderlere tepkisiz kalmalarını söyleyen ABD, böylece Humeyni’nin isteklerinin önemli kısmını zımnen kabul etmiş oluyordu. General Huyser Humeyni’nin ülkeye geri dönme olayının doğrudan darbe seçeneğine atıf yapan “Opsiyon C”nin uygulanması için tek başına yeterli bir sebep oluşturmadığını iletti. 

29 Ocak tarihinde büyük bir kamuoyu baskısı altında bulunan Başbakan Bahtiyar, İran hava sahasını Humeyni’yi getiren uçağa açacaktı. Bahtiyar, B planına geri dönmüştü: Humeyni Tahran yakınlarında dini bir kent olan Kum’daki mollaların arasına koyularak orada etkisiz hale getirilecekti. 

Humeyni’nin oluşturduğu dalgayla süpürülüp atılmasından iki hafta öncesinde Başbakan Bahtiyar Amerikan büyükelçisine şöyle diyordu: 

“Bu şekilde (dönüşü) daha makul hale gelecektir ya da en azından siyasi işlere bu sayede daha az bulaşacaktır.”  

Ayetullah’ın gelişinden iki gün önce İran ordusu üst kademesi tarafından Humeyni’nin temsilcilerine önemli bir teminat veriliyordu; ordu prensip olarak, artık siyasal değişimlere muhalif olmayacaktı, buna “kabine” de dâhildi.

2013 Kasımında üzerindeki gizlilik kaldırılmış olan bir belgeye göre, Humeyni tarafında yer alan güvenilir bir kaynak tarafından Amerikan büyükelçisine şöyle deniliyordu: 

“Anayasada yapılacak olan değişiklikler bile, anayasa hukukuna uygun olduğu takdirde kabul edilecek.” 

Bu durumdan Amerikan büyükelçisi son derece memnun olmuştu. Sullivan tarafından Washington’a gönderilen raporda şu ifadeler yer almaktaydı: 

“Ordu, Humeyni’nin dönüşünü kabullenmeye ve anayasal normlara saygı duyulması halinde İslamcı hareket ile (çev:Humeyni) işbirliği yapmaya hazır bir noktaya gelmiş görünüyor.”

Khomeini arrives in Iran
 İran’a dönen Humeyni uçaktan inerken

1 Şubat’ta Tahran havaalanına ulaşan Humeyni, binlerce destekçisi tarafından karşılandı. 

5 Şubat 1979 tarihinde düzenlenen ve ancak 2016’da üzerindeki gizlilik ibaresi kaldırılan bir CIA raporuna göre; “meşru ve kademeli” olarak gerçekleşmesi halinde, hükümet yapısında gerçekleşecek olan bir değişime o sırada ordunun bir itirazı bulunmamaktaydı. 

Bu noktada ordu yapısını bir arada tutan güç erozyona uğradı ve birçok subay ve er Humeyni tarafına geçti. Kısa bir süre sonra da hava kuvvetlerinde ayaklanma oldu. Muhalif kesim silahlanarak Marksist grupların önderliğinde başkentteki ordu üslerine ve polis merkezlerine saldırdı.  

Ordu üst kademesi bir iç savaşı göze alabilecek durumda değildi. Bahtiyar’dan habersiz bir toplantı düzenleyerek tarafsız kalma kararı aldılar. Aslında ordu teslim olmuştu. Başbakan can havliyle ülkeden kaçtı.  

Humeyni, İran devrimini başarıyla gerçekleştirirken Başkan Carter Washington’da değildi. Hafta sonunu Camp David’te kayak yaparak geçirmişti. 

11 Şubat Pazar günü ise Dışişleri Bakanı ile birlikte kilisede bulundukları için geçici bir süre kendisine ulaşılamamıştı. Onlar ortada yokken Başkan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı tarafından Beyaz Saray’da acil bir durum toplantısı gerçekleştirildi. 

Bir zamanların güçlü İran ordusu parçalanmıştı fakat Carter yönetiminde en fazla Şah yanlısı gözüken kişi olan Brzezinski, Opsiyon C’yi (çev: Darbe) hayata geçirmeyi düşünmekteydi. Ancak kendisine ordu bu haldeyken böyle bir şeyin mümkün olmadığı söylendi. 

Beyaz Saray’daki toplantıya Avrupa’dan güvenli bir hat üzerinden bağlanan General Huyser, daha sonraları ‘Tahran’a giderek Şah’ın ordusunu etkisizleştirdiği ve Humeyni’ye zafere giden yolu açtığı’ gerekçesiyle yoğun bir şekilde suçlanacaktı. Huyser bu suçlamaları şiddetle reddetti, o dönemde Washington’a göndermiş olduğu raporlar hala gizliliğini korumaktadır. 

Zbignew Brzezinski was among the staunchest Shah supporters - considered a coup in mid-February
Zbignew Brzezinski, Carter döneminde Şah’ın en sadık destekleyicilerinden biriydi. 

Ancak 11 Şubatta biraz farklı bir tavır sergileyen Huyser, ordunun kendisini denklem dışına çıkarmasından dolayı şaşırmadığını söylüyordu. Telefon kayıtlarında Huyser şöyle diyordu: 

“Orduyu her zaman pazarlık yapmaya teşvik ettik. Doğrudan Mehdi Bazargan ile temas kurmalıydılar.” 

Mehdi Bazargan kendisine Humeyni’nin başbakanı olarak bakılan ılımlı bir İslamcıydı.

Ordu tarafından kendisine verilen tavizler Humeyni için yeterli değildi. 15 Şubat tarihinde dört tane üst düzey general bir lisenin çatı katında infaz edildi. Bu olay daha sonra gerçekleşecek birçok infazın sadece başlangıcıydı.   

Birçok kişi Carter yönetiminin, başarısız istihbarat ve içsel ayrışma nedeniyle Şah’ın hızlı inişine karşı genel anlamda pasif bir gözlemci olarak kaldığını düşünmektedir. Ancak şu an anlaşılıyor ki; ABD, krizin son aşamalarında birden fazla seçeneğe yatırım yaparak başarısız olma riskini en aza indirmiş, Şah rejiminin düşmesinin ardından yumuşak bir geçiş için her iki tarafla temasını sürdürmüştür. Ancak Carter yönetimi tarafından gerçekleştirilen bu hesaplı hareketin büyük bir hata olduğu anlaşılıyor. Gerçek tehlike gözden kaçmış, Humeyni’nin hırsları tahmin edilememiş ve hareketleri yanlış okunmuştu.  

Carter’ın aksine Humeyni tutarlı bir strateji izlemiş ve elindeki kartları dâhice kullanmıştır. İslam Cumhuriyeti kurmaya yönelik açık bir vizyonla ilerleyen Humeyni, Amerika’yı boş vaatler ile oyalamış, ABD’nin niyetlerini anlayarak zafere doğru yürümüştür. 

Bir yıldan daha kısa bir süre sonra- rehine krizi sırasında, Amerikan maslahatgüzarını ve onlarca Amerikalıyı esir alan-Humeyni şöyle diyecekti: 

“Amerika hiçbir halt edemez.” 

Zaferin birinci yıldönümü Humeyni tarafından önemli bir beyanatla kutlanıyordu: İran, Amerikan Emperyalizmi iledünya çapında mücadele edecekti. Humeyni şöyle diyordu: 

“Devrimimizi tüm dünyaya yayacağız. Bu İslami bir devrimdir.”


Bir İngiliz Değerlendirmesi

Anthony Parsons
Sir Anthony Parsons, 1979

20 Ocak 1979 tarihinde, İngiltere’nin İran Büyükelçisi Anthony Parsons, İran’daki halk kitlelerinin “Humeyni’nin İslam Cumhuriyeti reçetesini” istediğinden hiçbir şüphesi bulunmadığını yazıyordu. 

Parsons problemin, ordunun Humeyni tarafından sunulan pakete psikolojik olarak hazır olmamasından kaynaklandığını ifade etmişti. Üzerindeki gizlilik 2013 senesinde kalkan bir belgede Parsons şöyle demekteydi: 

"Generaller, Şah’ın indirilmesi ve monarşi de dâhil olmak üzere 1906 anayasasının muhafaza edilmesi koşuluyla Bahtiyar’ın desteklenmesi noktasında mutabıklar. Humeyni hâkimiyetindeki bir cumhuriyete geçişin, Bahtiyar’ın gönderilmesi aşamasında gerçekleşmesi halinde ordu tepki verebilir.”

İngiliz Büyükelçisi, Humeyni ve generaller ne kadar çabuk bir araya gelir ve ordu onlara bağlılığını ifade ederse ülkenin kurtulma şansının o kadar yüksek olacağını düşünüyordu. 

Parsons’un samimi değerlendirmesi Carter yönetimi ile de paylaşılmıştı. Amerikan belgelerine göre bu değerlendirme aslında, 27 Ocak 1979 tarihinde-Humeyni’nin ilk ağızdan mesajının Beyaz Saray’a ulaştığı gün- Başkan yardımcısı WalterMondale’nin masasının üzerinde bulunmaktaydı.  


 <<Amerika ve Humeyni Arasındaki Gizli İlişkiler-III



Kambiz Fattahi/BBC Persian Service


Tamer Güner, 26.08.2016, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri




Metnin Orijinali:

http://www.bbc.com/news/world-us-canada-36431160



Seçkin Deniz Twitter Akışı