13 Mart 2016 Pazar

SA2617/KY5-PT101: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ Din Dersi Öğretmeni Mehmet Erol-Özel Bir Değerlendirme 5

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***


TASAVVUF ADI ALTINDA PUTPERESTLİK (KUTUPLAR)

Sene 1971 tasavvuf eserlerini incelemeye aldığım senedir. İlk elime geçen Tasavvuf Kitabı Miftah-ül-Kulub (Kalplerin Anahtarı). Yazan Mehmet Nuri Şemseddin Nakşibendî. Demir Kitabevi 1968 İst.
Önsöz:

Kitabımızın yazarı Şeyh Mehmet Nuri Şemseddin El-Nakşibendi, 1216 Hicri yılında İstanbul'da doğdu. 1231'de Beyazıd Camiinde devrin ünlü dersiamlarından Baltacı Hasan Efendi’nin talebeleri arasına katıldı. 14 yaşında Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiş oldu. 1257'de tekrar hacca gitti. 1259 senesinde "Miftah'ül-Kulub" adlı kitabını yazmağa başla­dı. 1280 senesinde 64 yaşında vefat etti.

Kitabın başlangıç kısmını şöyle özetleyebiliriz.

“1259 senesinde Muhammed (s.a.v.) Şeyhin hücresine gelip, ‘Evladım Nur’, buyurdu. ‘Vakitler acaib (hayret verici) oldu. Zira birçok kimse evliya elbisesine bürünmek, kuşak bağlayıp, başına taç giymekte, fakat şeriatıma kıymet vermemektedir. İşte bir risale yaz ki, bunları mahvolma tehlikesinden kurtarsın. Şeriat, tarikat, marifet, hakikat ve sevdiğine kavuşma nedir bilsin de, doğru aşıkların yüzünü görmeyi isteyen ümmetim, ona uyarak amel etsinler. Yollarını doğrultsunlar. İsmi de Miftah'ül-Kulub sırr-ı Şemseddin olsun.’ Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin emirlerine uyarak işte bu risale-i yazmağa başlıyorum.”

Allah Resulü'nün emrine uyarak yazılan bu eser bir şirk namedir. Hak ve batıl karıştırılmıştır.

Aynı kitap, Tam Miftah'ül-Kulub ‘Kalplerin Anahtarı’ olarak Salah Bilici Kitabevi yayınları arasında 1979 İstanbul'da neşredilmiştir. İki kitap konu itibarıyla aynıdır.

Bu kitaptan birkaç örnek:

Üçüncü Bab, 

1- S. 40: Sırrı hilafet, kutbul-aktab, Gavs'ül-azam, kutbu ula ve aktab-ı saire bütün evliyaları üç bölümde beyan eder. Bu gizli yönetim, her asırda Allah tarafından bu şahıslara ihsan edilir. Muhammed (s.a.v.) ümmeti idare ve terbiye etmeleri için izin verir.

2- S. 42: Vazife tayin edilen bu zata bir zerre bile olsa, gizli hiçbir şey yoktur, hilafet nuruyla, kendisi ortada bulunup da bir müridi batıda, bir müridi doğuda olsa ikisine birden emr-i Hak (ölüm) vuku bulup da can boğaza geldiğinde iblis, rahatsız etse, o anda iblisin şerrinden kurtarmak için yetişebilir. Yakın-uzak, gece-gündüz onun için birdir. Herkesin haline vakıftır. Kişinin hali­ni kendisinden iyi bilir. Nereye uzansa yetişir. Yakın uzak, nereye uzansa ayak basar. Göz açıp yumuncaya kadar nereyi görmek isterse görür. 

Kutbu ula, Bağdat, Şam, Halep gibi beldelere mutasarrıf olur. Öbür kutublar da hallerince, birer ikişer yere mutasarrıftır. Hatta kafir beldelerine bile mutasarrıftırlar.[1]

Ancak bunların mutasarrıfları kutbul aktabın emriyledir. Kainat dışında bir şey olmaz ki, ona mutasarrıf olmasın. Bütün eşyaya, bütün velilere mutasarrıftır. Kainatta iyi, kötü ne vuku bulursa onun bilmesi ve dilemesiyledir.

Kutublar, memur edildikleri yerden kalkıp da tasarruf etmez. Kendisi İstanbul'da memuriyeti Hint'te olsa, yine o anda icrasına muktedir olur. Bunlar için uzak yakın müsavidir.

Sonra yüzler, üç yüzler, yedi yüzler ve binler yer alır. Bunlar da taraf-ı ilahiden kutbul-aktabın ve öbür kutubların hizmetindedir. Bunlardan başka üç binler, beş binler, yedi binler, on binler vardır. Bunların ka­mil ve mükemmeli de olsa, tasarruf işlerine karışmaz.

3- S. 82:  Bunlar her asırda üçü geçmez.

Birincisi : Kutb-i irşaddır. Bütün halifelere üstündür. Kendisi doğuda, müridi batıda olsa da müridini terbiye ve irşad eder. Allah'a ulaştırır. Yakın ve uzak kendisine müsavidir.

İkinci: Gavs-ı Azamı'dır. Bütün âlemin idarecisidir. Fakat kutb-ul aktab'a bağlı ol­duğu için tasarrufa karışmaz. Daima kendi halinde olur.

Üçüncüsü : Kutbul-aktabdır. Zamanın bir tanesi, ariflerin sultanı, Allah'ın halifesidir. Derecesi ve kimliği olduğu için bütün yaratılmışların, bütün varlıkların yiyimi, içimi, hareketleri, kaza ve kaderleri, hasılı dünyada olan her şey onun tasarrufu altında­dır. Dilemesiyle vücuda gelir.

4- S. 100: Aktab ve Ehlullah,

Tecelli-i zatta ilerleyenler, mustağrak-i fizat olurlar. Yüksek olan Allah'ın zatında yok olurlar ki, kendisinden asla haberleri olmaz. Bu tecellide iki hal zuhur eder. Celaliye, cemaliye.

Celaliye'de, kendinden habersiz olarak kahır yüzünden tasarrufa dair bazı alametler zuhur eder ve o anda husul bulur. Mesela bir kimseye o anda "öl" dese o saat ölür. Bir ölüye "iznimle kalk" demiş olsa, o saatte hayat bulur.

30 yıl içinde toplayıp incelediğim tasavvuf kitapları büyük bir kütüphane haline geldi.


<<Önceki                Sonraki>>

Puran Tilmiz, 13.03.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü


Dipnot:
[1] Mutasarrıf: Tasarruf hakkı ve salahiyeti olan. Tasarruf eden. Bir işi kendi isteğine göre idare eden.

Seçkin Deniz Twitter Akışı