27 Şubat 2016 Cumartesi

SA2540/KY46-EE4: Bilgi Pazarı

"Biz bu yüzyılda yaşadığımız en büyük gerçeği hep unutuyoruz; medyanın bize sunduğu büyük bir "bilgi arzı"yla karşı karşıyayız. Bu aslında algılarımızı yönlendirmeye dönük düşünce ve fikir pazarının görünmeyen yüzüdür."


Hiç düşünmeden yaptığımız ne çok şey var hayatımızda. Sebze alacağımız zaman manava gitmek veya marketin manav reyonundan almak, ekmek lazımsa fırından, bakkaldan almak, içme suyu bittiğinde telefon açıp su bayiinden sipariş vermek gibi. Ama meselâ ekmeği sucudan, sebzeyi kasaptan, sosisi de mobilyacıdan almayı düşünmeyiz. O niyetle gitsek bile elimiz boş döneceğimizi biliriz. 

Bazen karşınıza iyi bir satıcı çıkar, cd almaya gittiğiniz mağazadan bir de bakmışsınız yeni bir tost makinesiyle eve dönmüşsünüz. Alışveriş sonrası ihtiyacımız olmayan şeylere boşuna para harcadığımız hissine ne de çok kapılmışızdır. 

Pazarlama ve satış teknikleri konusuna girip, bildiklerinizi tekrarlamak istemiyorum. Mağazalarda özel müzikler mi, kokular mı, neler var neler.

Para harcama ve ürün satın alma konusunda gösterdiğimiz davranışlar dikkat çekici. Bu davranışları inceleyen bir çok bilim dalı gelişmiş durumda. Satışlarını artırmak isteyenlerin başvurduğu danışmanlar, kurumlar var. Diğer yandan, bizim çoğu zaman farkında olmadan, otomatik bir bilinçle yaptığımız alışverişler, genel ekonomide arz ve talep dengesini belirliyor. Ülke ekonomisine etki ediyor. Makro ekonomik analizlere konu oluyor.

Peki hiç düşündünüz mü; belli konulardaki kanaatlerimizi oluşturan "bilgileri" ve onları alacağımız yerleri seçerken de karpuz alırken gösterdiğimiz özeni gösteriyor muyuz?

İlk "bilgi" kaynağımız anne-babamızdı. Sonra neler devreye girdi? Okulda öğretmenlerimiz, kitaplar, televizyon ve gazeteler, şimdi de internet. Anne babamıza, öğretmenlerimize, okuduğumuz kitaplara güvenimiz tam. Gerçek bilgi kaynaklarımız olarak kabul ediyoruz zaten. 

Onların kucağından birer güvercin gibi uçup gitmişiz, okullar bitirmişiz. Geçmişte çok okuduğumuzu düşünüp artık pek kitap da okumuyoruz. Ama gözümüze, kulağımıza gelen bilgiler durmuyor ki, medya materyallerine dönüşmüş şekilleriyle sürekli bir yağmur gibi akıyor zihnimize. Pek ama bunun ne mahsuru var, bilgilenmek kötü mü?

Şöyle düşünelim; farkında olmasak da fikirlerimiz ve düşüncelerimiz için de bir bedel öderiz. Hayata bakışımızı, yaşam biçimimizi etkileyen düşüncelerimizin de bizim için bir bedeli vardır. Üstelik yaşayarak ödediğimiz ve karşılığı marketteki sütten yumurtadan, mağazadaki mobilyadan daha pahalı olan ciddi bir bedel. Doğru-yanlış gibi değer yargılarımız, düşüncelerimiz, fikirlerimiz nasıl oluşuyor sanıyorsunuz, elbetteki bir yerlerden aldığımız bilgiler sayesinde.

Bu benimdir; bu ise benim değil dediklerimizden başlayarak, ufak yaşlarda ebeveynlerimizden öğrendiğimiz ya da bir yerlerde okuduğumuz ve tereddütsüz doğruluğuna inandığımız bilgilere kadar uzanan geniş bir yelpazeden bahsediyorum. Referans alıp hayatımızı yönlendirdiğimiz bilgiler için bir bedel ödüyorsak, bu bedelin karşılığını alıp, almadığımızı düşünüyor muyuz? 

İşte bu önemli bir mesele. Çeşitli kaynaklardan gelen bilgilerle oluşan fikirlerimiz, düşüncelerimiz, hayatımıza olumlu yansıyor mu? İyileştiriyor mu? Çevremizde ve dünyada olup biteni doğru algılamamızı sağlıyor mu? Bu algılarımızla belirlediğimiz sosyal- siyasal davranışlarımız geleceğe dönük pozitif adımlar atmamıza yarıyor mu?

İster istemez bir çok bilgi bize sormadan, elekten geçmeden zihnimize giriyor ve algılarımızı etkiliyor. Peki birey olarak biz, algılarınızı kime teslim ettiğiniz konusunda, markette alışveriş yaparkenki halimizden daha özenli miyiz? 

Benimseyiverdiğimiz bilgiler hayatımıza, yani gerçekliğimize ne gibi etkiler yapıyor? Bu da aslında bir hesap kitap işi. Hayatımıza etkilerini ölçüp biçmesek bile gelecekte insanlar bu tür değerlendirmeler yapmak zorunda kalacaklar. Çünkü bilgi akışının şiddeti geometrik oranda artıyor. 
Biz bu yüzyılda yaşadığımız en büyük gerçeği hep unutuyoruz; medyanın bize sunduğu büyük bir "bilgi arzı"yla karşı karşıyayız. Bu aslında algılarımızı yönlendirmeye dönük düşünce ve fikir pazarının görünmeyen yüzüdür.

Alış veriş yaparken yaşadığımız herşeyi bilgi pazarında da yaşıyoruz, farkında değiliz.
Bilgi kaynağı olarak gördüğümüz yerlerde okuduğumuz bir haberle birlikte, bize bir "kanaat" de pazarlanıyor. Bizi çok ilgilendiren ve hayatımızı güzelleştirebilecek başka bilgilerin ise üzeri örtülebiliyor. Bunları hemen fark edemiyoruz. Ancak uzun zaman geçtiğinde, bazı gerçekler genel kabul görüyor ve demek böyleymiş aslında diye düşünüyoruz. Bazılarımız bunu hiç göremiyor bile.

Medyada ve sosyal medyada fikir ve düşünce pazarlamacılarının sayısı çok arttı. Bize ihtiyacımız olmayan, hatta aleyhimize olan fikir ve kanaatleri işimize yararmış gibi pazarlıyorlar. Bu pazarlamacılar o kadar başarılılar ki; anlık beğenilerimizle oynayıp, hiç düşünmeden paylaşıverdiğimiz mesajlarıyla, bizim seçimlerimize güvenen hazırlıksız diğer insanları bile etkileyebiliyorlar.

Ben düşüncelerimi, fikirlerimi, olaylara bakış açımı neye ve kime göre belirliyorum? Kimden bilgi alıp, doğru-yanlış referanslarımı oluşturuyorum ve kimleri bunlara göre yargılıyorum? Bu bilgilerin doğruluğunu onaylatmak ne kadar zor, ne kadar kolay? Bir resmin üzerine konulmuş bir yazı, bir bedenin üzerine fotoşopla oturulmuş bir kafa, bir dağın üzerine fotomontajla yerleştirilmiş bir bayrak beni kime karşı nasıl yönlendiriyor? Geçmişte olup bitmiş pek çok olay, niçin insanların halâ birbirinden nefret etmesi için sık sık gündeme getirilip duruyor? Başka ülkelerde bütük tepkiler uyandıran olaylar bizde niçin sıradanlaştırılıyor? Bir çok insanımızın ölümü göz ardı edilirken, niçin belli bir kişininki üzerinden toplumsal çatışmalar körükleniyor? Ya da dünyadaki diğer insanların gülüp geçecekleri konular niçin bizde düşmanlıklara vesile yapılıyor?

Çok kızdığınız, sokağa, pencereye çıkıp tepkilerinizi verdiğiniz, çevrenizdekilerle münakaşa ettiğiniz bilgilerin doğruluğunu araştırmak için kaç farklı kaynağa sordunuz, o konuda kaç kitap okudunuz? Kaç değişik açıdan bakabildiniz? Gelen bilgilerin altını eşeleyip neler çıkarabildiniz?

Yoksa hiç böyle bir çabanız olmadı mı?

O zaman dikkatli olun, gidip marketten aldığınız poşetlerin içine bir daha bakın. Meyve almaya gittiğiniz yerde size bir saç kurutma makinesi pazarlamış olabilirler. Ya da elmaların arasına iyi bakın, belki de yeni bir tornavidanız daha olmuş; çok ucuzdu, reyonda gördüm dayanamadım aldım mı diyeceksiniz? Oysa hayatınızı yönlendiren bilgilerin yaşamınıza yansıyacak bedeli çok ciddi maliyetler içeriyor. Hem bireysel, hem de toplumsal.

Hayata yeni atıldığımız zamanlar bize şöyle derlerdi; "eskiden para aslanın ağzındaydı şimdi ise midesinde". Günümüzde para sözcüğünün yerine "bilgi" kelimesini koyup bu sözü tekrar düşünmek zorundayız. Gerçekler mausunuzun bir tık ötesinde değil de, tozlu raflarda ya da bir çölde rüzgarla saçılan kumlar üzerini örtmüş halde sizi bekliyor olabilir. Yolunuz açık olsun. 


Ekrem Ergüder, 27.02.2016, İstanbul, Sonsuz Ark, Sinema-TV, Medya
Ekrem Ergüder Yazıları






Seçkin Deniz Twitter Akışı