16 Şubat 2015 Pazartesi

SA1165/KY9-NK48: Moral İyi Bir Şeymiş

"Velhasılı kelam biraz moral iyi geldi galiba, ellerimin şişliği indi"


Bu dünya tatlısı çaydanlık ve demlik Atila'nın evlenme yıldönümümüzde bana aldığı hediye. Bayıldım; bu çaydanlıkta iki kişilik çay demleyip içmenin tadı bambaşka...


Birkaç gündür parmaklarım çok daha iyi Allah'a şükür. Bunda gelip giden misafirlerimizin yeni tanıdığım insanların da payının olduğuna inanıyorum. İnsanlarla birlikte olmayı başka hayatlara dokunmayı ve şayet yapabilirsem o hayatlara da bir şekilde güzellik taşımayı, başka güzellikler varsa onları da yaymayı çok seviyorum.


Geçen hafta Mehtap telefon açtı, geç saatte de olsa gelebileceğini söyledi, sonra bir daha arayıp bir de misafir getiriyorum dedi. Mutlu olduk elbette Hamit'in sınavları olduğu için gelen o olamazdı, biz de çayı demleyip beklemeye başladık. Ve nihayet Mehtap yanında İstanbul'dan Muhammed Halil Kaya ile geldi. Halil'le yalnızca twitter ve facebook üzerinden tanışıyorduk, Adem ve Hamit Suriye'de kaçırıldıklarında sürekli irtibat halindeydik ve aramızda bir kardeşlik hukuku oluşturmuştuk. Görür görmez tanıdım ve çok sevindim, Atila'da öyle. Balkonda çay, kahve, kurabiye eşliğinde çok güzel muhabbet ettik. Ebubekir'den, Fevziye'den, Hakan'dan, Adem ve Hamit'ten ve Suriye'den bahsettik. Harika bir moral oldu benim için.

Ardından Erzurum'daki yeğenim Muhammed Can geldi Ankara'ya. Alman Kültür Merkezinde almanca bir tiyatro sergilemek için gelmişti. Ziyaretine gittim ve karşımda 1.83'lük yakışıklı mı yakışıklı, ne yaptığını bilen, attığı adımlardan emin, terbiyeli bir genç delikanlı gördüm. Onu en son gördüğümde küçücük bir çocuktu. Ne kadar sevindiğimi anlatamam. Birlikte çay içip sohbet ettik. Bir de zorla da olsa fotoğraf çektirdik; zorla da olsa diyorum çünkü Muhammet Can'da tıpkı Afak gibi fotoğraf çektirmekten hiç hoşlanmıyor. Ona olan saygımdan buraya da koymadım fotoğrafını.


Zaman geçiyor biz yaşlanıyoruz ve çocuklar büyüyor; döngü bu şekilde işte... Halil ve Mehtap'la konuşurken de bunu hissettim. Biz Hakan'ın yerini alabilecek ya da Ebubekir'in yerini alabilecek gençler var mıdır acaba diye düşünürken onlar o kadar güzel gençlerden bahsettiler ki mutlu olmamak elde değil. Güzel gençler, güzel işler yaparak hayatlarımıza zenginlik katıyorlar. 


Birkaç gündür gözlük tepemde olduğu halde evin içinde yana yakıla gözlük aradığıma göre epey yaşlanmışım demektir. Bunun için de gençlikten dem vurmaya hakkım var gibi geldi:))

Sonra Filistin'den Raid Salah misafir olarak Ankara'ya geldi. Atila ile birlikte o gün sabah Fevziye'lere sürpriz yaptık. Planımız onlar da kahvaltı yaptıktan sonra hep birlikte Raid Salah'ı dinlemeye gitmekti. Hakikaten sürpriz oldu onlar için, çocuklar sevinçten çılgın gibi etrafta koşup durdular. 


Daha önce Hilmi'ye söylemiştim, şayet gidersen beni de al diye. Hilmi'de abla ben olmasam ne olur, çocuklara söyleriz seni alır sonra da eve bırakırlar demişti. Biz Fevziye'lerdeyken Hilmi İstanbul'dan aradı ve araba ayarladığını söyledi. Durumu izah ettim, teşekkür ettim, Eyüp Sultan'dalarmış bir de dua istedim:))


Raid Salah Mescid-i Aksa'nın muhafızı ve Mavi Marmara'da da tutuklananlardan birisi. İngiltere'de uzun süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılmış.


Öğlen hep birlikte İhtiyar Kitabevine gittik. Raid Salah Hakan'la birlikte geldi. Salah'ın anlattığı bir hatıra beni çok etkiledi; 1967'de siyonistler Mescid-i Aksa'yı işgal edip oraya israil bayrağı çekince, Mescid-i Aksa'nın önünde lüks bir araba duruyor ve içinden son derece şık bir beyefendi iniyor. Bu beyefendi içeri girip şunları söylüyor: "Siz Arapları yendiniz ama bütün Müslümanları yenemediniz. O bayrağı derhal oradan indirin. Ve bayrak indiriliyor. O beyefendinin Türk Büyükelçisi olduğunu sonradan öğreniyor ve Türklere hayran kalıyorlar.


Harika bir hatıra...


Dışarı çıktığımızda Ayhan'da Muhammet Sabit'le birlikte gelmişti; "Abla seni bırakalım eve" dedi Ayhan. Emira ile gideceğimizi söyledim ama onunla da epeydir görüşmüyorduk çok sevindim görünce.


Raid Salah'ı dinlerken bahçenin dışında çok güler yüzlü, sıcak bir genç kızın bana gülümsediğini gördüm, gülümsedim ve içimden bir ses şöyle fısıldadı: "Bu Dilşad Damatlar" Hakikaten de öyleymiş. Dışarıda görüştük bir gün vakfa gidelim görüşelim dedi, "Şimdi gidelim" dedim ve gittik.


Fevziye, Emira, Hakan, Gökhan, Gökhan'ın ikiz kardeşleri Alp ve Berk, Dilşad (Bu arada o güler yüzlü sıcakkanlı genç kız evli ve iki oğlu var:)) Eşi, bütün çocuklar, çay içip sohbet ettik. Dilşad'la da en yakın zamanda görüşmek üzere sözleştik. İnşallah görüşeceğiz...

Akşam eve dönerken Hilmi aradı, "Abla sizin kapıdayız evde misin beş dakika bir ziyaret edelim" dedi. "Gelmek üzereyim, inince seni ararım" dedim. Atila'ya haber verdim sonra. Emira beni bırakıncaya kadar onlar çoktan gelmişlerdi bile. Cemile'nin bugüne kadar edindiği bütün mahareti üzerindeydi, çaylar, çorbalar, biber közlemeler, pastalar, meyveler, temizlik hepsi bir çırpıda diyebilirim. Maşallah dedik. Hilmi'yi epeydir göremiyordum çok sevindim elbette.


Hakan, Taceddin Dergahı'ndayken "Göksu sezonunu açalım artık abla" demişti. Şimdiden heyecanlanıyorum inşallah en kısa zamanda organize edeceğim Göksu Günlerimizi:)))


Velhasılı kelam biraz moral iyi geldi galiba, ellerimin şişliği indi, ancak yazı yazarken hâlâ çok zorlanıyorum, ağrı ve acı devam ediyor, mesela şimdi başladı bile:)) 


O yüzden bırakıyorum şimdilik, güzel haberler vermeyi ve güzel şeyler yazmayı umut ediyorum inşallah...




Neşe Kutlutaş, 16.02.2015, Konuk Yazar,  Sonsuz Ark,  (İlk Yayın Tarihi, 28.05.2012)

Seçkin Deniz Twitter Akışı