29 Ağustos 2014 Cuma

SA859/AŞ50: Erdoğan Artık Cumhurbaşkanı; Küresel Ayrışma Sürüyor

“Buna Hilafet ya da Padişahlık etiketli kara büyü seansları yapanların aklı ermiyor olsa da, Türkiye, Yeni Türkiye olmaya devam ediyor.”


Erdoğan’ı bugün suhûletle Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş görünce bir devrin kapandığını, yepyeni bir devrin başladığını da görmüş olduk. Dönemin sonradan seks kasetiyle görevinden istifa etmek zorunda kalacak olan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın 2007’de neredeyse çatlarcasına bağırarak, “Sakın ha Cumhurbaşkanı adayı olma, sakın ha Cumhurbaşkanı olma!” dediği günden bugüne Erdoğan’ı yok etmek için çok çabaladılar. Erdoğan o gün Cumhurbaşkanı adayı olmadı. Korktu mu? Hayır; Türkiye’nin kurum ve kuruluşları ile, siyasetçileri ile henüz olgunlaşmadığını düşündü. Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı olarak köşke taşıdı.

28 Ağustos 2014 günü yemin töreninden, Erdoğan salona girmeden az önce Meclis’te, CHP'li Engin Altay kasıtlı bir tüzük tartışması başlattı ve anayasa kitapçığını Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e fırlattı. Bu çaresizliklerinin dışavurumuydu. Ardından CHP’li milletvekilleri yüzlerce yerli yabancı devlet adamı ve konuğun gözleri önünde meclisi terk ettiler. Cumhuriyet’in 91 yıllık trajedisi olan CHP hazin bir gösteriyle tarihe kişiliğini onaylattı.

Erdoğan’ın yemin töreni birçok ilkten müteşekkildi. Yabancı devlet ve hükümet başkanları, emirler ve temsilciler vardı. Eski Dışişleri Bakanlarından İlter Türkmen, “Cumhurbaşkanı seçildiğinde diğer ülkelere davetiye gönderildiğini hatırlamıyorum. Başka ülkelerde böyle merasimler yapılmıyor. Son Fransız cumhurbaşkanı Hollande olduğunda da böyle bir şey olmadı. Böyle davetler de doğru değil, krallıklar böyle davetler yapar. Cumhuriyetler yapmaz. Krallar taç giyerken bütün akrabalarını çağırır. Bizimki cumhuriyet. Bu davetler Türkiye’nin ne kadar destek gördüğünü göstermek için yapılıyor. Biraz gövde gösterisi.” diyerek monşer tutkulu bir romantizmle ve nostaljik kalıplarla Erdoğan’ı eleştiriyordu.

Emekli Büyükelçi Temel İskit de sıradaydı: “Davetli listesi Türkiye’nin prestij düzeyini yansıtır. Ancak, özellikle Batı ve Amerika nezdinde Türkiye’nin dış dünyadaki imajı çok yıprandı. Cumhurbaşkanı olmak veya devralmak bir ülkenin iç işidir ancak iddialı ülkeler diğer ülkeleri davet ederler. Mesela Amerika Başkanlık devrinde böyle bir şey hatırlamıyorum. Bir cumhurbaşkanlığı değişiminde dünyaya davet çıkarıp, ‘Ne olur gelin’ demek bir riske girmektir. Bu davet edilenlerin gelmemesi gibi bir risk var. Davetlilere baktığınızda, Orta Asya ülkeleri, Katar gibi ülkeler. Batı dünyasından kimse yok. Türkiye’nin imajına paralel düşen bir katılım görüyorum ben.”

Bu iki açıklama eski Türkiye’nin, her an tehdit eden kolonyalist kirli beyazların komplekslerine sahipti, bu yüzden tarihe iliştirdim. Erdoğan yaptı oldu; ne sakıncası vardı? Bush “Ya bizdensiniz ya da terörist!” dediğinde kimi muhatap almıştı? Müslüman ülkelerin liderlerinden başka kim vardı hedefinde? Venezuela mı, Kuzey Kore mi? Erdoğan, neden “Ya bizdensiniz ya da katliamcı, soykırımcı emperyalistlerden yana mısınız?” diye sormasın ki?

Katılımcılara bakılırsa Erdoğan risk almak bir yana, teknik bir ayrışma oluşsun diye böyle bir uygulamaya gerek duymuştu, bunu anlıyorduk. Erdoğan 'ın yemin etme ve devir teslim törenine yabancı devletlerden 5′i devlet başkanı, 9′u cumhurbaşkanı, 8′i de başbakan seviyesinde katılım sağladı. ABD törenlere maslahatgüzar seviyesinde temsilci gönderirken, İngiltere ve Fransa’dan katılım yoktu.

Törende Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulu Berdimuhammedov, Benin Devlet Başkanı Thomas Boni Yayi, Ukrayna Devlet Başkanı Pedro Poroşenko(Katılamadı), Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, Togo Devlet Başkanı Faure Essozimna Gnassingbe, Libya Temsilciler Meclisi Başkanı (Devlet Başkanı seviyesinde) Aguila Saleh Issa Quaider, Katar Emiri Tamim Bin Hamad Al-Thani, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliyev, Moldova Cumhurbaşkanı Nicolae Timofti, Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Arnavutluk Cumhurbaşkanı Bujor Nishani, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Mahmud, Kosova Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga, Gambiya Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Isatau Nije Saidy, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Etiyopya Cumhurbaşkanı Mulatu Teshome Wirtu ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konsey Başkanı Bakir İzzetbegoviç  vardı.

Azerbaycan Meclis Başkanı Otkay Esedov ve Fildişi Sahili Millet Meclisi Başkanı Guillaume Kigbafori Soro, Cezayir Ulusal Konsey Başkanı Abdelkader Bensalah ve Gana Devlet Başkan Yardımcısı Kwesi Amissah Arthur, Romanya Başbakanı Victor Ponta, Belarus Başbakanı Mikhail V. Miyasnikovich, Gabon Başbakanı Dainel Ona Ondo, Gürcistan Başbakanı Irakli Garibashvili, Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, Ürdün Başbakanı Abdullah Ensour, Tacikistan Başbakanı Qohir Rasulzoda, Nijer Başbakanı Brigi Rafini ve Fas Hükümet Başkanı Abdelilah Benkirane de ülkelerini temsil ettiler.

Almanya İçişleri Bakanı Karl Ernst Thomas de Maiziere, Singapur Başbakan Yardımcısı Teo Chee Hean, Bangladeş Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Shahriar Alam, Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans, İran Dışişleri Bakanı Mohammed Javad Zarif, Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov, Burkina Faso Dışişleri Bakanı Djibril Bassole, Umman Dışişleri Bakanı Yusuf Bin Alawi, Güney Sudan Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Barnaba Marial Benjamin, Meksika Dışişleri Bakanı Jose Antonio Meade Kuribrena, Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanı Tibor Navracsics, Suudi Arabistan Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Nizar Bin Obaid Madani, Özbekistan Dışişleri Bakanı Abdulaziz Khafizovich Kamilov, Komolar Dış İlişkiler ve İşbirliği Bakanı El-Anrif Said Hassane, Tunus Cumhurbaşkanlığı Bakanı Adnen Manser, Maldivler İslam İşleri Bakanı Mohammed Shaheem Ali Saeed, Venezuella Ulaştırma Bakanı Haiman El Tourdi, Cibuti Eğitim Bakanı Djama Elmi Okieh, Endonezya Devlet Bakanı Dipo Alam, Moğolistan Milli Savunma Bakanlığından üç kişilik heyet hem mecliste hem de köşkteydi. 

Erdoğan, küresel bir intifadanın başkahramanıydı; ancak elbette bu 12 yıllık mücadelesinin bir sonucu olarak, sömürülenlerin, ezilenlerin ve darbelerle, iç savaşlarla her şeylerini kaybedenlerin küresel devler karşısında yalnızlığını tescil eden bir temsil değildi, sonraki zamanın, yani 21. yüzyılın “Evet, ABD’ye rağmen, Siyonist/kabalist bir acımasızlığa rağmen yapabiliriz!” umudunun somutlaşmış bir hâliydi.

Erdoğan’ın yemin töreni ve Köşk’teki devir-teslim töreni ertelenmiş bir meydan okumanın kimler tarafından desteklendiğini, kimler tarafından da ‘kronik bir nefretle’ karşılandığını görmemizi sağladı. Kimi ülkeler ABD’nin hışmından korktular, kimi ülkeler de bu hışımdan çektikleri acıların tortularıyla Erdoğan’ın meydan okumasına destek verdiler. Küresel ayrışma başlamıştı ve sürecekti. Erdoğan’ın sonraki 10 yıl da yapacağı en etkili ve iyi şey, bir idealdi; barış ve huzur içinde yerel ve küresel refah.

Mısır’da Sisi’nin yaptığı ABD-AB destekli askerî darbeye karşı çıkan, Suriye’de Esed’in iki yüz elli bin masumu katletmesine tahammül edemeyen, İsrail’in Gazze’de uyguladığı açık soykırıma karşı her an aktif olan Erdoğan, bunu devir teslim töreninde konuklarıyla paylaştığında uzunca bir süre alkışlandı. Gelmeyenler, bu gerçeği dinlememek için gelmediler, bunu tarih çok iyi biliyor. Erdoğan, Başbakan olduğu ilk günden bu yana BM’yi, BMGK’yı, AB’yi açık bir şekilde eleştiriyor ve onları katliamlara ortak olmakla suçluyordu.

Emekli Büyükelçi Temel İskit’in, “Özellikle Batı ve Amerika nezdinde Türkiye’nin dış dünyadaki imajı çok yıprandı.” derken tespit etmemizi sağladığı o küçültücü aşağılık virüs, insanların kanlarını emen, emeklerini ve yer altı zenginliklerini her türlü pahaya rağmen zorla ellerinden alan, gasbeden gangsterlerin gözündeki imajımızın yıpranmasa nasıl olacağını merak bile ettirmeyen bir virüstü.

Çünkü kolonyal kirli beyazların gansterlerin gözündeki itibarı ancak acınılacak embedded bir itibardı; gangsterlerin artıklarıyla beslenen köpeklerin itibarından farksız bir itibardı; itibarsızlığın en sefil olanıydı. Erdoğan bu itibarsızlığı elinin tersiyle ittiği için askeri darbe kumpaslarıyla, Gezi Terörü’yle, 7 Şubat, 17-25 Aralık suikastleriyle 30 Mart, 10 Ağustos seçimlerindeki kirli ittifaklarla ve 12 yılda sayısız fiziksel suikastle yok edilmek istendi. Bütün bunların hepsi Erdoğan’ın yemin ve devir-teslim törenine katılmayan ABD ve AB ülkeleri tarafından organize edilmişti. Ve elbette yenilgilerini kutlamaya katılmayacaklardı.

Tarih yazmaya devam ediyor. Gazze’nin masum insanları keskin nişancılarla tek tek avlanırken susan, sırtını dönen aşağılık dünya hakkında çok fazla düşünmeye gerek yoktu. Erdoğan monşerlerce, kolonyal devşirmelerce inanılmaz bulunan kahramanlığı ile kendisi için düşünmemize imkân tanıyor. Sonucunu merak bile etmediğim, Erdoğan’ın kazanacağından kesinlikle emin olduğum Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlar, benim açımdan tiyatro gösterisinden başka bir şey değildi. Herhangi bir sokak kavgacısı seviyesinden öteye gidemeyen muhalefet profili batılı organizatörlerin birer oyuncağı gibi davranmaktan hiç rahatsız olmamıştı.

Yorgun birkaç aşağılık yüzyılın ardından Allah elbette bazı kullarını bazı kullarıyla def edecekti; buna iman etmiştik. Muhakkak ki; yemin töreni sürecinde olanlar özgüveni sağlam bir ülkede olanlar değildi; fakat daha alacağımız çok yol var. İdeolojisi tarihe karışmış eski liderlerin ürettiği portfolyo dosyalarına bakıp yemin etme ve panteon ziyaret dönemleri artık eskide kalmalı.

Türkiye’de insanlar yaşadıkları yüzyılın en kaliteli, en demokratik sonuçları ile tek tek bütün strateji oyunlarını yenip çöpe atmaya alıştılar. Geçmişin tüm faşist uygulamalarından, bugüne dek hayatlarından söküp attıkları gibi, arta kalanları da söküp atacaklar. Buna Hilafet ya da Padişahlık etiketli kara büyü seansları yapanların aklı ermiyor olsa da, Türkiye, Yeni Türkiye olmaya devam ediyor.

Recep Tayyip Erdoğan’a selam olsun.

Allah ondan sağlık, afiyet ve huzuru esirgemesin.


Arif Şahin, 28.08.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 50




Seçkin Deniz Twitter Akışı