7 Ağustos 2014 Perşembe

SA821/ÇY5-DÇ1: Yelkenler Fora

“Bu bir gemiye binmek gibiydi. Kendinizi yazı ile ifade etmek.”


İnsanlar hayatlarında pek çok dönemler yaşar. Yaşadıkları evreler, inişli-çıkışlı, bazen zor bazen yorucu bazen de kolay olur. Kişisel gelişim kitaplarını nerdeyse hiç okumadım. İnsanın kendini tanıması ve Yaradan tarafından kendine verilen özellikleri, dünya hayatında onun için doğru kullanması gerektiğine inandım. Böylece sevdiği işleri yaparak kendi ruhunu ve olgunluğunu tatmin edeceğine inandım. Huzurla yastığa başını koyacağına ve ertesi gün mutlu uyanacağına inanarak yaşadım.  Böyle olduğu konusunda da düşüncem aynen devam etmekte…

İnsanları kategorize etmekten hoşlanmadım, ancak her ortamda başkalarının başkalarını kategorize ederek ve tanımlayarak yaşantılarını devam ettirdiğini gördüm. Kendi hayatımda buna asla müsaade etmedim. İnsanları gözlemledim. Gönlü iyilikten ve masumiyetten yana olan çalışmayı seven kendini hayata adamış insanları yanıma aldım. Onlara, yeri geldiğinde, kendimin de rehberlik yaptığına inanıyordum. Fakat hayat ne şekilde devam ederse etsin, etrafınızda ülkenizde ve dünyada yaşadığınız olaylar sizleri mutlaka açmazlara sürüklediği, tıkadığı zamanlar oluyordu.

Toplum olarak da böyle bir süreç geçiriyorduk. Dolayısı ile ben de kendimi hedeflediklerimi bir kenara bırakmış, belki de ilgilenmemem gereken konularla fazla zamanımı geçirir olmuştum.

Bütün bunların, diğerlerinin fikirlerine, yargılarına bağımlı olanlar; kendini yaşayamayanlar, çözüme yönelemeyenler, kendine güvensiz insanlar, çabuk alınan, kendini beğenmiş davranan, çabuk sinirlenen, aşırı kıskançlık gösteren, olaylara yaşı ve ihtiyaçları doğrultusunda gereken sağlıklı tepkiyi veremeyen, erişilmesi zor beklentilerini gerçekleştiremezlerse aşağılık kompleksi yaşayan ve başka seçeneklerinin de olduğunu göremeyen insanlar tarafından bu hale getirildiğinin farkındaydım.

Normal ve sıradan bir vatandaş olarak elimden gelen bir çözümüm yoktu. Yazı yazmanın buna bir çözüm olduğu önerilinceye kadar…

Yazma programına böylece dâhil olmuş oldum. Bu bir gemiye binmek gibiydi. Kendinizi yazı ile ifade etmek. Aslında başta kafamı karıştıran mevzu şu olmuştu, bu gemi biraz benim gemime benziyordu. Ben yelkenlerini kendi açan rotasını kendi çizen ve yol alan bir insandım. Yani iki gemiyi aynı anda yürütebilir miydim?

Bir taraftan girdiğim ortamlarda kendi yelkenlerimi de oraya dikmekten hoşlanan, onlara kendi ufuklarımı göstermeyi seven bir kişiliğim vardı. Programı uygularken bu noktalarda zorluklar yaşayacağımı, karşımdaki insana zorluklar çıkaracağımı biliyordum. Programı öneren beni hoş karşılayabilir ya da benden olanları kendine akıtabilir ya da benim ufkumu kendine ekleyebilir miydi?

Çünkü; program ortamının sağlıklı diyaloglar kurulmasına imkân vermeyen, vücut dilinden tutun, sözlerin ağızdan çıkan kelimelerin tonlarına kadar, mimiklerinizle konuşamadığınız bu sosyal medya dünyasında çok sağlıklı olamayacağını düşünüyordum.

Süreç içinde bunu bazen sıkıntı olarak hissetsem de büyütülecek bir durum olmadığını anladım.

Kendini temiz düşüncelere ve masum amaçlara adamış insanlara her zaman saygı duydum. Duymaya da devam edeceğim. Çünkü böyle bir ailede büyüdüm. Kendimi de öyle yetiştirdiğime inanıyorum. Dolayısıyla programın beni kişisel olarak öne alan yönü buydu. Yani tatlı bir ruhsal tatmin duygusu ve beklentisiz oluşu…

Bu hazzı insanoğlu farklı şeylerde yaşar. Bunu fark eden kişi, zaten huzurlu, yaşamını oturtmuş, yüzü gülen, yaşama amacını bilen insandır. Bunu fark eden insanlar, adanmışlıkla yollarına devam ederler, hayatlarına, başkalarının yaşamlarına güzellikler katarlar.

Programda fark ettiğim bu özelliklerin başkalarında da olduğu, bu insanların bir şekilde birbirini bulduğu ve karşılıklı etkileşebildiği oldu. Kendim kurallara uymakta zorlanan, kendi yolculuğunda kendi kurallarını oluşturan bir kişiliğe sahiptim. Ve benle yola çıkan insanlara da bunu şimdiye kadar hep aktarmıştım.

Kendimde benzer sıkıntıları zaman zaman yaşasam da emek gösterdiğim konularda başarılı olmaya çalışırım, bu nedenle de sabırla çalışmaya devam edeceğim.

Yazarak, ifadelerle anlatmak güzel duygu; ancak başkasını, başkalarını tanımlamak, vücut dillerini yazarak anlatma aşırı derecede hayal gücü ve cümle bilgisi gerektiriyor. Denizin rengini farklı birinin gözünden betimlemek, gökyüzünün uçsuz bucaksız olduğunu, hissettirdiği özgürlük duygusunu aktarmak gibi.

Ve başkalarının yaşadığı daha nice hazları ifade edebilmek…

Sanırım insanları zorlayan kendilerini anlatmak değil başkalarını anlatabilmekmiş. Programı bu açıdan olumlu buldum. Beni zorlasa da, bana kattığı pozitif özellik bu oldu. Kaçıncı tekil şahıs olursak olalım, hepimiz için yaşamın ortak değeri aynı yöne gitmektir.

Ve benim de gördüğüm, tamamladığım programın hedefi, yaşamda iz bırakabileceğimiz şeylerden birinin  “yazılarımız” olmasıydı. Ufka çizilecek çizgilerin yazılarak bırakılması gibi tanımlayabilirim bunu.

Bu, bir gemiye binmek gibiydi ve benim de kendime ait bir gemim vardı. Gemilerin yol alacağı ufuk ise aynıydı. Ufuk çizgisine varabilmek için bir kaptana ve farklı perspektiflerden ufuk çizgisini tanımlayacak dürbünlere ihtiyaç vardı. Programı böyle tanımlayabilirim.

Umarım ben de kendi bakış açımla güzel katkılar sağlarım. Ufka çizilecek çizgilere yazılar bırakarak…

Bu yüzden programa “Yelkenler Fora” diyebiliriz…


Duru Çağlayan, 07.08.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar








Seçkin Deniz Twitter Akışı