28 Aralık 2013 Cumartesi

SA511/AŞ32: Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizmi ya da Cemaatin Türkiye’ye İhaneti

“Siz, ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizmi’ yaparken hepimiz ABD ve ortakları tarafından birlikte soyuluyoruz.”

“Benim ülkemin Başbakan'ını yabancılar gönderemez. Demokrasi adına, insaf adına, vicdan adına tertiplere, provokasyonlara fırsat vermemeliyiz.” 
Hüseyin Gülerce, Zaman Gazetesi yazarı, 27.12.2013 Twitter

Hani şu dramatik hayat hikâyelerinden süzülmüş yanık türküler, bol acılı aşk şarkıları var ya şu sıralar aklıma onlar geliyor. Etkili oluyorlar, eğer bir tarafınızda öyle tortular kalmışsa. Rüşvet ve yolsuzlukla ilgili beylik, kuramsal fikirler ileri süren dostları dinlerken de aynı şeyleri hissediyorum. Ben de bu  ruh haline ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizm’i demeyi tercih ettim.

Romantizm başa bela, gerçeği görmemizi engelliyor. Türkülere ve şarkılara takılırcasına takılıyoruz kavramların peşine. Hangi kavram kendi kapsamı ve sınırları ile var olmuşsa artık. Aşk gibi yani hadsiz hesapsız bir sınırsızlık içeriyor hâlimiz. Şahsen rüşvet ve yolsuzluk gibi iki sözcüğü bir arada gördüğümde midemi sağlam tutamıyorum, yanına sırtından hançerleme, ihanet, tuzak kurma gibi sık kullanılanlara ekli kavramları almadan bu iki kavramı kullanmak mümkün değil zaten. Rüşvet bizzat yolsuzluktur, hançerlemektir, ihanettir, tuzak kurmaktır.  Hani başka kavrama ne gerek var?

Yolsuzluksa, saydığım kavramların hepsini içerir. Hançerlemek, ihanet, tuzak da kapsam alanları ve sınırları dolayısıyla aynı anlamda… Hangi birisini kullansak ki? Galiba süslü ve etkili olan ikilileri seçiyoruz. ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizmi’ bu dostlar, fazla kapılmaya gerek yok. O zaman aklın yoluna girmekte gecikmemeliyiz. Allah, Kur’an’ı neden gönderdi ki? Allah dileseydi, yolsuzluk falan olmazdı, ama iradeye de gerek kalmazdı. Değil mi?

Biraz bu romantizme dudak bükmeden bakmayı denedim. İnsanlık tarihinde rüşvetin olmadığı zaman aralıkları var mı diye. Ben pek bulamadım, kişisel olmaktan hiç çıkamamış rüşvet ya da yolsuzluk konusu. Peygamberler gelmiş, gitmiş arada bir yerde kendi etki alanında mani olmuş biraz ama… sonrası aynı tas aynı hamam; sınama sürüyor çünkü. Bu yüzden Kur’an esasları belirlemiş ve insanı uyup uymamakta serbest bırakmış; tabi Kur’an’dan hesaba çekileceğini de vurgulayarak.

Evrensel standartlar diyoruz ya, işte bunlar Allah’ın belirlediği standartlar. Fakat, zihinlerdeki kalıcı rüşvet-yolsuzluk ihtiyacı Allah’ın belirlediği standartları reddedip keyfince standartlar belirlemiş. Kur’an’a ve İslam’a yok etmek için saldıranlar da en çok evrensel standart deyip duranlar değil mi? Bakın ABD’ye, AB’ye. Yolsuzluk ve rüşvet resmen ‘bağış’ adı altında kurumsallaşmış durumda. Parayı bastıran dilediği partiyi ve lideri kontrol edebiliyor,  kontrol edemeyince de ya öldürüyorlar ya da deviriyorlar; buna da evrensel standart diyorlar. Romantizme bakar mısınız? Ya benimsin ya toprağın?

Türkiyemiz bu romantizmin her türünü yaşadı, yaşıyor.  Osmanlı’nın sonunu hazırlayan rüşvet-yolsuzluk romantizmi, Cumhuriyeti kurulmadan önce kucakladı ve günümüze kadar getirdi. Rüşvet-yolsuzluk karşıtlığı ile gelmeyen olmadı hiç ve hepsi de güzelce soydular ülkeyi.  İlk partimiz CHP’den Demokrat Partisi’ne, Adalet Partisi’nden MHP’ye, ANAP’a, DYP’ye, DSP’ye, hatta RP’ye kadar hepsi yolsuzluğa karşıydılar. Ama nedense Türkiye bir arpa boyu yol alamadı, soyuldu. Hem de tahmin edilemeyecek kadar büyük paralar çalındı. Fakat romantiklerimiz korkudan başlarını kaldırıp sorgulamadılar, bir yanından bir köşesinden kendileri de bulaştıkları için içlerindeki vicdan onları sadece içeriden dürtüp durdu. Menfaatleri kesildikçe de bağırıp durdular, hiç inandırıcı olamadılar.

Gele gele geldik Ak Parti iktidarına. 2002’den 2013’e kadar aralıksız iktidar olan bu parti, saydığım partilerin ‘artıkları’ndan başka bir inşaat malzemesi kullanma şansına sahip değildi. Yani herkes, bir şekilde ‘yemesini' biliyordu, adamını bulunca her türlü makam-mevki, akademik kariyer falan kolayca elde edilebiliyordu. Vesayet tartışmaları, darbe girişimleri şu bu derken eski artıklar yeniden düzenlerini tesis ettiler. Var mı itirazınız? Ya da başka türlü oldu da ben mi göremedim?

Ama ne oldu? Kaç kişi mırıltılar, fısıltılar, şantajlar dışında yolsuzluklardan, rüşvetlerden bahsetti? Yani bu mudur size emredilen adalet? Hayır; size inanmıyorum. İnanmam için bir tek gerekçeniz bile yok. Sorarlar adama, madem geçmişte sustunuz, şimdinin 11 yılında sustunuz, şimdi konuşuyorsanız dürüst değilsiniz. Adalet çıkarlarınıza göre çağıracağınız bir uşak değildir. Siz “Ya benimsin ya toprağın!” romantizmi ile yaşıyorsunuz sadece. Rüşvet’e ve Yolsuzluğa karşı çağrınıza önce kendiniz inanmalısınız, önce kendiniz bu hastalıktan ‘arınmalısınız’.

Rüşvet hep oldu, olacak da. Bu insanın hak etmediğine ulaşmak için yapacağı en aşağılık girişimlerden sadece bir tanesi. İhanetin bin bir türlü yolu var. İşte 17 Aralık Operasyonu  Her şey ortada, yargısından, medyasına,  emniyetinden, bürokrasisine, akademi dünyasından, şirketlerinden bakanlarına cemaat-parti çıkar döngüsü karşılıklı olarak her şeyi etkisi altına almış durumda. Cemaat 80’li yıllardan itibaren yolsuz ve usûlsüz bir şekilde yargıda, medyada, emniyette, bürokraside, şirketlerde, üniversitelerde ve bakanlıklarda kadrolaştı. Sıfır liralık sermaye ile bir imparatorluğa dönüştü. Ak parti döneminde de buna devam etti. İttifaklarla akla gelebilecek her yolla devlet içinde paralel bir yapı kurdu. Ama hiç yaptıklarından bahsetmedi. Hiç hesap vermedi. Şimdi hangi yüzle yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan bahsedebiliyor?

Tamam, kabul ediyorum; aramızda vicdanı henüz karartılmamış akademisyenlerimiz, yazarlarımız, çizerlerimiz de var rüşvet ve yolsuzluğa samimiyetle karşı çıkan. Peki, bundan önce şu an bahsettiklerinizden neden bahsetmediniz? Bahsetti iseniz delilleriniz nerede ya da neden bahsetmekten vazgeçtiniz? Biliyorsunuz artık 17 Aralık Operasyonu bir temizlik harekâtı değil. Bir suikast, bir siyasî harekat planı ve sizin bu zamanda yapacağınız samimi rüşvet ve yolsuzluk sorgulamanız ancak bu plana hizmet eder, sizi bile ikna etmez. Ben de ikna olmam.

17 Aralık Operasyonunu Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu olarak tanımlayan Zaman ve Bugün gazeteleri ile beraber Radikal gazetesi değil miydi, başlangıçta?. Alın size Bugün Gazetesi’nden sırf bu yüzle yollarını ayıran Ahmet Taşgetiren’in açıklamaları, Zaman gazetesi yazarı ve Cemaatin en etkili birkaç isminden biri olan Hüseyin Gülerce’nin itirafları. İki isim de öyle kaba, cebe sığan isim değil. Neden ciddiye almıyorsunuz söylediklerini?

Ne demişti, 17 Aralık operasyonu sonrası Bugün Gazetesi’nden istifa eden gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren, Skyturk360’ta Radikal Gazetesi Yazarı Oral Çalışlar ve Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan birlikte sundukları “ İki Görüş” programında 24 Aralık gecesi? 

“Gazetenin yayın çizgisiyle ciddi bir bakış farkı ortaya çıktı. Hizmet medyası diye nitelenen mecralarda savaşçı bir dil hâkim olmaya başladı. Bunu uygun bulmadığımı özel görüşmelerimde söyledim. Gazeteciler Vakfı kurucu üyelerindenim, orada dostlarım var… Son operasyona Hizmet medyasının farklı bir şekilde sahip çıktığı görülüyor. Bunu herkes sorgularken Doğan Medya, CHP sorgulamıyor. Camia ile paralel hareket ediyorlar. Böyle bir monte oluş söz konusu. Nerede buluşuyorlar? Ak Parti hükümetinin devrilmesini isteyen odaklar var. Camianın tabanında bunun karşılığı yok. CHP ve Doğan Grubuyla problemli olan muhafazakâr kesimle de yabancılaşma söz konusu olur. Emniyet ve yargı içindeki yapı bir projenin içinde müştereken rol alıyor konuma geliyorsa bu vatandaş için de tehlikelidir. Hiçbir siyasetçi buna göz yummaz. Bu ülkede başbakanlar darbeden kapılarının zili çalındığında haberdar olmuşlardır. Benzer olay burada da yaşandı. Ankara Valisi’nin operasyondan haberi polisler adres sorduğunda oldu. Bu yapılanma Başbakan’ın kapısına polis gönderelim deselerdi ne olurdu? Bunu yaparlar mıydı? Bu gözü karalığı görüyorsunuz. Onun için de başbakan MİT Müsteşarına yapılanlar bana da yapılabilir diye düşündü.”

Ahmet Taşgetiren’in rüşvet ve yolsuzluk hususunda hassas olmadığını iddia edebilir misiniz? Peki o neden böyle bakıyor 17 Aralık Operasyonu’na? Ya Hüseyin Gülerce? Cemaat- Hükümet Savaşı’nı başlatan isimlerden biri de o değil miydi? Üç gün sonra 27 Aralık’ta Taşgetiren’in bahsetmediği diğer ve gerçek boyutu da o ilan/itiraf etmek zorunda kalmadı mı Twitter’daki hesabından?  

“Yargıdaki direncin hukuk ve adalet adına yapıldığına inanmıyorum. Savcılar ellerinde kâğıtla inip bildiri okuyorsa bu davranış militanlıktır. Başbakan Erdoğan hakkında içeriden dışarıdan tertip yapılmasını bir millet evladı olarak hazmademiyorum, kabullenmiyorum. Başbakan, gidecekse ya AK Parti kongresinde delegenin iradesiyle gider... Ya da sandıkta seçmen iradesiyle gider... Benim ülkemin Başbakan'ını yabancılar gönderemez. Demokrasi adına, insaf adına, vicdan adına tertiplere, provokasyonlara fırsat vermemeliyiz.”

Hüseyin Gülerce, Başbakan Erdoğan’a yönelik operasyonu, operasyona destek veren gazetenin yazarı ve en etkili ismi olarak  “Benim ülkemin Başbakan'ını yabancılar gönderemez!” diyerek deşifre etmiş olmadı mı? Hangi yabancılar onlar, Gülerce neden bu kadar bekledi? Ya da Gülerce’yi bu itirafa zorlayan neydi? Başbakan’ın ‘inlerine gireceğiz’ tehdidi gerçekleşeceği için mi? Devlet içinde paralel bir ağ kuran örgüt artık somut delillere dayandığı ve hesap vereceği için mi? Operasyon başarısızlıkla sonuçlandığı için mi? Bir sürü soru sorabilirim, ama benim için önemli olan cümle bu: “Benim ülkemin Başbakan'ını yabancılar gönderemez!” Bu cümlede rüşvet yok, yolsuzluk yok; küresel bir operasyon ve biz de alet olduk itirafı var. Cemaatin ihanetinin belgesi var.

O yabancılar kimler? Tabi ki Amerikalılar, Avrupalılar. Tabi ki neoconlar, Siyonistler; yani yabancılar. Delilleri de var. Türkiye'de görevli olduğu 1.5 yıl boyunca Çorum, Tokat ve Sivas gibi birçok kenti ziyaret eden ABD Büyükelçiliği Siyasi Diplomatı Ashwin Bijanki görüşmelerinde 'operasyon' hazırlığı yapmış. Siyasi İlişkiler Danışmanı Süheyla Tayla ile birlikte dernekler ve diğer Sivil Toplum Örgütleri'ni (STK) ziyaret eden Bijanki, dernek ve STK yöneticilerine Türkiye'nin Suriye politikası ve diğer gündem maddelerine ilişkin sorular sormuştu.

Bijanki'nin ziyaret ettiği STK'lardan biri de Ankara Genç İşadamları Derneği (AGİAD). AGİAD Başkanı Abdullah Değer, operasyonun en etkili günlerinde, 25 Aralık’ta, "Bizi de elçiliklerden ziyaret edenler oldu. 'AK Parti hükümetine karşı lobi oluşturduklarını ve katılıp katılmayacağımızı' sordular. Biz net bir şekilde katılmayacağımızı dile getirdik." diyerek ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin, Avrupa Birliği Ankara Büyükelçilerine verdiği yemekte “BM, ABD ve AB nin ortak kararı ile İran’a uygulanan ekonomik ambargo Türkiye tarafından, Halk Bank kanalıyla delinmiştir. Bu kabul edilmez bir durumdur. Bu konuda uyarımız oldu ama, dinlemediler. Şimdi İmparatorluğun yıkıldığını seyrediyoruz” şeklinde özetlediği operasyonu deşifre etti. “Görüşme sırasında Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek gençlere ihtiyaç olduğu defalarca vurgulandı. Tıpkı Gezi Parkı'nda olduğu gibi gençlerle hükümete yönelik çalışma yapılacağı anlatıldı. Hükümete zarar vermeye ya da zarar vermeye çalışanlar belli. Bir kısmı ortam bu hale geldiği için davranıyor ama bir kısmı da 1,5 yıldır yapılan hazırlığın bir parçası.” diyordu Abdullah Değer.

Rüşvet ve Yolsuzluk yine yok değil mi ortada, sevgili dostlar? ABD Ankara Elçiliği her zamanki gibi çalışıyordu ve bu kez suçüstü yakalanmıştı. Bu işin yerli taşeronluğunu da cemaatin içindeki etkin bir örgüt ve Ergenekon tacirleri yapmıştı. Yargısal Operasyonun ikinci aşamasını yapmaya kalkan savcı ile ilgili Hüseyin Gülerce’nin verdiği tepkiyi yeterli bularak bu konuya girmiyorum. Aynı savcıya atfedilen birçok iddia var; bu da şu anda ilgi alanımda değil, zaten suç duyurusunda bulunuldu ve davadan alındı. Basına ve internete düşen belgelere göre operasyon yapılacak listede Başbakan Erdoğan’ın oğlu ve küresel çapta iş yapan ‘ABD onaysız’ yerli işadamları var. Gülerce net bir şekilde ifade etmişti, işte delilleri. Kastedilen Erdoğan’ın şahsında Türkiye. Buna alet olanlar da hainler.

İşte şimdi, şu anda en zayıf hâlinde iken hükümet, borsa düşer, dolar, euro fırlarken rüşvet ve yolsuzluktan samimiyetle bahsetmek bu yüzden romantizmden başka bir şey değil. Piyasadaki bu durum en saf haliyle rüşvetin ve yolsuzluğun resmî belgesi. Siz ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizmi’ yaparken hepimiz ABD ve ortakları tarafından birlikte soyuluyoruz. 

İnsanlığı kana bulayan, soyan, entrikalarla birbirine düşüren ABD ve neoconlar bize rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yaptırıyorlar iyi mi? Ne kadar saf ve romantiksiniz... ABD de sizin gibi, "Ya benimsin ya toprağın" diyor Türkiye'ye...

Anlaşıldı mı dostlar?

Ağzınızın yan taraflarında aşağıya doğru inen derin çizgilere bir sorun, öfkeniz neye hizmet ediyor, yeni bir tür yolsuzluğa değil mi?



Arif Şahin, 28.12.2013, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 32




Seçkin Deniz Twitter Akışı