26 Eylül 2012 Çarşamba

SA67/PZ5: Yarın. Biz Yarın'ı Bilmezdik ki!


Biz, "Yarına Allah kerim!" diyen bir devrin evlâdıyız. Niye demişiz, nasıl demişiz, 21. asrın insanı pek bilmez. Bizim sebeplerimiz vardı; belki de ondandır. Yokluk çektik, günlük ne varsa elimizde onunla idare etmek mecburiyetindeydik. Yarın. Biz yarını bilmezdik ki...

Bir tane ayakkabımız, gömleğimiz, ceketimiz, şalvarımız vardı. Kundura giyen adam zengin adamdı. Kösele taban dediler mi akan sular dururdu. Cuma günleri Çınar'ın altında toplanırdı tüm köylüler. Herkes en yeni ayakkabısını, kıyafetini giyer gelirdi. Kösele taban kundura giyen varsa, kundura ayağından çıkarttırılır; meraklılar tek tek ellerine alır bakar ve ayaklarına giyer denerlerdi. Herkes alamazdı. Halbuki kösele taban ayakkabı salon ayakkabısıymış, yağmurda, karda giyilmezmiş.  Biz ne bilirdik ki.. Köyün çamurunda, taşında delinir giderdi altı; lastik çaktırırdık. Bilenler bilir, tahta topuğunun dört bir yanı, tabanı erimiş ayakkabıların altına  sürekli yeni lastikler çakılır, köşkerler bu işten iyi para kazanırlardı. Zamanla  kıt aklımız gelişince kösele kundurayı alır almaz köşkere götürür,  altına lastik taban taktırırdık.


Bir zamanlar Adana'ya çalışmaya gittiğimizde kendime bir takım  diktirmiştim terzide. İngiliz kumaşından şalvar, yelek bir de ceket. Yeni bir çift kundura da almıştım. Köyde kim kız istemeye gitse, gelir benden takımlarımı alır, giyer öyle giderdi.

Bizim insanımız hasistir, sağ olsun. 59'da harabeye dönmüş dededen kalma evimizi yıktırmış, yeniden yaptırmaya kalkmıştım.  Dedem seferberlikten dönmemiş, babam dört sene askerlik yapmış; eve erkek eli değmeyeli neredeyse bir asır olmuş; ev üstümüze yıkılacak. Her taraf yokluk. Eşeklerle, katırlarla taş getirdik, ben çamur karıyordum, şimdi rahmetlik  Hasan Amca - elinden her iş gelirdi, çocukları şimdi İstanbul'da fabrika sahibi- duvar örüyordu. Bir ara akrabalar arasında bir tatsızlık oldu, Hasan Amca işi bıraktı gitti, daha askere gitmemişim; mesele benimle de alakalı değil, onunla da. Kaldım kendi başıma.

Başka köyden annemin bir akrabasını getirdim, işe devam etti. Fakat ne bir akraba ne bir eş-dost gelip de hayırlı olsun demez, inşaatın uzağından geçer giderdi. Kimse de para yok, kimse ev-barka bakamıyor. Hasislikten gelmiyorlar. O zamanlardan kalma dostluklarım vardır. Hepsi hepsi gelmiş ev yapılırken selam vermiş, yanımızda oturup bir çay içmiş... onların kadrini hep bildim.. Allah onlardan razı olsun.

Evlerin tavanı bir kaç kavak, üstüne çalı çırpı bir de topraktan ibaretti. Gece gündüz kafamıza, yemeğe  haşerat düşerdi, tavanda yılanlar gezerdi. Tuttum, tahta getirttim, tavana kalasların altına tahta çaktırdım. Köyde başka tahta tavan yok. Tavanı çaktırırken anladım ki bu evde oturmak bana kısmet olmayacak. Sanki milletin kesesinden çalıp ev yaptırıyorum, hepsi borç halbuki. Kazaya gidişimde bir çimento torbası yükletmiştim katırlara... Katırcılar vardı o zaman. Kiralık taksiler gibi. Yaptırdığımız büyükçe odanın bir köşesine çimentodan yaptığım betonu  döktüm; banyo için, tabak çanak yıkanması için. Köyde kimse bilmez böyle şeyler. Dört sene sonra bir kış günü çoluk çocuk memleketi terk edene kadar, iki sene  askerliğe gitti, kalan iki senenin de yarısı Adana'da tarlalarda, çiftliklerde geçti. Hepsi bir sene ya kullandım ya kullanmadım o evi...  Olmadı; kullandırtmadılar.

Neyse bizimki hepsi dertti, dertsiz bir aşımız olmazdı. Geçmiş zaman yokluktu, bereketsizlikti; lakin şükrederdik, sabrederdik, yarına Allah kerim derdik. Köy yeriydi;  mevsim geçer ,ağaçlar yeşerir, meyve sebze çıkar, doyardık. Çay bilmezdi kimse, yağ dersen hayvanlardan çıkar, yazdan kışlık kurular hazırlardı analarımız. Bir şeker alırdık parayla bir de gazyağı; o da ışık için, lamba için.

Dolapta şimdi bir sürü gömlek var, ceket var. Çocuklar, damatlar almış, çoğu hazır keyfimce değil; dar, rahatsız namaz kılarken sıkıyor hazır pantolonlar. Terzi'de diktiriyorum hâlâ pantolonları. Yine en rahatı şalvar. Sene de bir, bilemedin iki pantolon iki de gömlekle ömür tükettik biz.

Yarın'a Allah kerim, demişiz ya her vakit; şimdiki insanların dilinde yok böyle laflar. Her şeye insan kerim olmuş. Bizde sıra olacak kadar kardeş olmadı, sıra bilmedik; ama olanlarda  önce büyük çocuk evlendirilir, diğerleri çalışır borcunu öder; sonra sıra arkadakine gelirdi. Cem-u cemaat herkes evlenecek olan için çalışır, borcunu öderdi. Kimse de yalnız kalmazdı, darı, sıkıntıyı kendi başına çekmezdi.  Şimdi yok böyle bir birliktelik; herkes kendi kahrını kendi çekiyor.

Her evin önünde araba var, maşaallah. Her ferdin elinde telefonlar, çeşit çeşit bilgisayarlar var. Her insan yarına, öbür güne hesap kitap yapıyor; para bol, şükür yok. Yarına kerim midir insan? Ne gezer, fakat akleden kim?

Hesap kitap iyidir, güzeldir; Allah'ı vekil tutmak gerektir yine de. Allah'a tevekkül etmek lazımdır, tevazû lazımdır, sadaka lazımdır. Yokluk zamanlarımızda bu kadar aç, sahipsiz kimse yoktu, onu diyeyim. Allah hepinize selamet versin, hepinize güzel ahlak versin, sabır versin, iman versin. Siz de bunu isteyin. Huzurlu olursunuz.



Piro Zaza, Sonsuz Ark, 26.09.2012

Seçkin Deniz Twitter Akışı