1 Eylül 2016 Perşembe

SA3371/KY1-CÇ300: Düşlerin İsyanı/ Roman-Bölüm 8-II

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

"
"Ayıbımı yüzüme karşı söyleyen bana zulüm etmemiş,
 aksine bana bir armağan getirmiş demektir."
Ferideddin-i Attar

Bölüm Sekiz
-II-

RUH SAĞALTIM MERKEZÎ

Dr. Ernüvaz Simurg

Yazılı tabelayı görür görmez ürperen Cemşid Ulu, korkusu daha geçmemişti ki; kapının önünde bir ileri bir geri gidip geliyordu, sanki zaman kazanmaya çalışan bir suçlu gibi o acılı yüzle bir sığınak aranmaktaydı hiç kuşkusuz. 

Ernüvaz Simurg’u karşısında bulduğunda, buna hiç de şaşırmamıştı Cemşid Ulu. Masanın karşısında oturan kadını sanki daha önce bir yerlerden tanıyordu, hiç yabancı değildi, yıllar önce onu beyaz önlüğüyle gördüğünde imgesi yüreğine kazınmıştı, belki de bir daha oradan çıkmamak üzere. Belki de onun yaşamı oyunlar üzerine kurulmuş olmalı diye geçirmişti içinden.. 

Çalışmadığı zamanlar ne yaptığını merak etmişti. Diğer meslektaşları gibi ruh sağaltımı üzerine yazılmış kitapları mı okuyordu, bu konuda bilgisini artırmak için deneyimlerden başka, yazılı kitaplara da baş vuruyor muydu? 

Bu gibi düşüncelerden kendini alamayan Cemşid Ulu'ya "Buyurun oturun!" hitabı o kadar içten ve samimi gelmişti ki, ona, o anda her şeyi açıklayabilir, hiç çekinmeden içini dökebilirdi.

Örneğin; hastaların kartlarını okurken içeriye giren bu yabancı onu pek de şaşırtmışa benzemiyordu..

Örneğin; gözlükleriyle bir iki oynayıp gördüğü kadarıyla ona benzettiği kadın şimdi ona sorular soracak mıydı?

Örneğin; o da senaryo kahramanları arasında ayrım yaptığı gibi ayrım yapmakta mıydı?

Örneğin, karısının onu ne kadar çok sevdiğini merak edecek miydi?

Örneğin; uykusuzluktan şikayetçi olduğu için Şehrazat’ın daha fazla üzülmesini istemediğinden dolayı buraya geldiğini biliyor muydu?

Örneğin; düş görmeyi çok sevdiğinden, aslında oyunlarla yaşamayı daha çok sevdiğini ekleyerek, onu şaşırtmak istediğini düşünecek miydi?

Örneğin; onu nasıl karşılayacaktı? Her zamanki vakalardan biri diyerek, ürerine mi titreyecekti? 

Örneğin; yine aynı soruları mı soracaktı? Yaşını da söylese miydi? 

Örneğin; buraya neden geldiğini, gelirken cesaret toplamak için nelerle karşılaştığını, kör dilenciyi, dolmuştaki yaşlı adamı, Uzay Yolculuğu’nu, bütün bunları anlatarak ona soluk payı bile bırakmasa, acaba sonradan ne düşünürdü?

Örneğin; RUH SAĞALTIM Merkezi’nin belli günlerinde toplantı düzenlediklerini, burada farklı terapilerle insanların çıktıkları o farklı yolculuklardan dem vuran broşürlerini okumayı çok akıl ettiğinden ve de kendileri ve gurupları hakkında bir fikir edinmiş olduğunu, karısı Şehrazat’ın bu yüzden onu buraya gönderdiğini, onun için iyi olacağını düşündüğünü söylese miydi?

Hasta Kartı'na sırayla şunlar yazılmıştı; 

Adı: Cemşid

Soyadı: Ulu

Mesleği: Düşler Marketi’nde Bilgisayar Operatörü olarak çalışmakta...

Şikayeti: Uykusuzluk 

İlk seans hiç de sıkıcı geçmedi, yavaş yavaş orta yaşlardaki bu insana alışmaya başlamıştı...

"Demek her şey bilgisayar oyunlarıyla başladı.. öyle mi?”

"Evet, bir bakıma öyle! Hayatın filmlerdeki gibi olmadığını biliyordum. Hem şarkı çalıyordu ki.. ama karım benden hep kuşkulandı, benimle ilgili kaygılarının başında bu geliyor olmalıydı. Kitapların dışında her şeyin tüketildiği bir çağda yaşadığımıza inanıyordum.. Mahi Azadecuy'i de buna inandırmayı başarmıştım. Şimdi Mahi Azadecuy kim diyeceksiniz? Mahi Azadecuy benim senaryo kahramanımdı, Cemşid Ulu'nun bilinçaltında örtülü kalmış kişiliğinin yansıması bir tipti, onu çok sevenlerin arasında Liz ile Şizofren Kedileri gelmekteydi, sonra sonra ben de alışacaktım buna... Senaryo - Game dosyaları gün geçtikçe birikti, içinden çıkılması zor bir hayal ağı oluşturdu..."

"Tamam!", demişti Ernüvaz Simurg, "Durun!" 

Sonra ayağa kalkmış, masayla pencere arasında kalan boşlukta yürümeye başlamıştı. Gelen insan hiç de diğerlerine benzemiyordu, ya gerçekten bir şizofrendi ya da gerçekten oynamayı seviyordu. Eğer ikinci şık geçerliyse epey uğraştıracaktı, öyle kolay kolay pes etmeyecekti. Hayır, hayır! Hiç de öyle birine benzemiyordu; belki de yoğun iş ortamından bunalmıştı, stresten böyle şaşırtmacalara yönelerek kendini kandırma yoluna gidebilirdi, bakalım, göreceğiz, demişti içinden .. Her şey zamanla ortaya çıkacak. Çok zeki bir insana benziyordu karşısında duran Cemşid Ulu ve de gözlerindeki parıltı zeki insan olduğuna bir işaretti.

"Bunların hepsine inanıyor muydunuz?”

"Nasıl?”

"Size sormalı!”

"Haa, evet! Tabii! Senaryodan söz ediyorsunuz sandım bir an.. iyi gidiyordu.. her şey yolunda sayılırdı. Ta ki bir Çinli işin içine karışıncaya kadar!"

"Çinli mi?”

"Evet!"

Korkulu ve gergin bir sesle, "Bunlara inanmasam size nasıl anlatabilirdim ki?", sözlerini de aynen yazmıştı. Sonra alttaki bölmeden kırmızı bir dosya çıkarmıştı, yüzündeki hayret onun da gözünden kaçmamıştı. 

Duvardaki Gülen Hemşire Resmi’ne bakmaktan kendini alamayan bu kadının ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışan Cemşid Ulu gülmemek için kendini zor tutmaktaydı. Nedense gülmek geliyordu içinden, katılırcasına gülmek ve boşalmak.... 

Sonra başını yazdığı şeylerden kaldırıp da ona "Bir şey alır mıydınız?”, diye sorduğunda, "Nescafe!" demişti Cemşid Ulu, "Nescafe varsa sevinirim!"

"Tabi!" ,demişti Ernüvaz Simurg gayet güleç bir yüzle. Sonra tele sekreterin düğmesine dokunan ince ve uzun parmaklara kaymıştı bakışları.

"İki Nescafe Müjgan Hanım!", dedikten sonra düğmeyi söndüren Ernüvaz Simurg nerede kalmıştık der gibi ona bakmaya başladığında, Cemşid Ulu, hala ince uzun parmaklarda kalmış, belleğini toparlama savaşımı vermekteydi, işler yolunda mı gidiyordu acaba? Yanılmamıştı...





<<Önceki                             Sonraki>>



Cemal Çalık, 01.09.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman 





Seçkin Deniz Twitter Akışı